Huu Komşi, Biz Geldik! Aç Kapıyı!
Huu Komşi! Biz geldik . Aç kapıyı da girelim! Yolculuğumuz
böyle başladı. Yıllardır kim bilir kaç yıldır, kaç yüzyıldır içlidışlı olduğumuz,
kimi zaman ilişkilerimizi gözden
geçirdiğimiz kimi zaman birbirimize yardım ettiğimiz neredeyse et tırnak gibi olduğumuz
kapı komşumuza bir grup arkadaşımla gittim.
Kapı kuleyi otobüsle geçmenin heyecanı… Bu kadar yakın ve neredeyse iç
içe geçmiş kocaman katmanlı bir geçmişin üzerinde adına sınır denilen o uluslararası
hukuk kurallarına göre çizilmiş siyasi hattan yürüyerek geçmek. Hava yolu veya deniz yolu seyahatlerinde fark
etmediğimiz o tuhaf “sınır”
duygusu. Bu karmaşık sınır duygusu ile
Bulgaristan’ a geçiyoruz. .
Kapıkule girişinden sonra güzergâhımız boyunca bizi nehirler,
dağlar, kayalıklar, kıvrıntılı büküntülü yollar ve kilometrelerce devam eden yer
yer henüz çiçeklenmemiş ağaçlar, atkestanesi ağaçları, meşe ağaçları takip
etti.
Bir de ruhunuza inanılmaz bir enerji
yükleyen uzun uzadıya devam eden bütün parıltısıyla serilmiş kanola tarlaları…
İnanılmaz bir renk.
Parlak çimen yeşili
mi desem,
topraktan fışkırmış deli bir
sarı mı desem,
bilemiyorum.
Göz alıcı ışıklı sarı ve yeşil karışımı
parıltılı bir renk hiç değişmeden uzun uzadıya devam ediyor.
Geliş yönümüze göre yukarıya Kuzeye doğru tırmanıyoruz… Yine yollardaki büyünün devam ettiği
görüntüler ve işte yine karşımızda müthiş bir manzara. Veliko Tırnova şehri.
Yine tarih yüklü yine doğal manzaraları göz alıcı. Daha da ileri Romanya sınırına doğru giderseniz
Rusçuk. Benzer motiflerle süslü
Bulgaristan’ın başka bir şehri. Tuna
nehrinin yanı başınızda uzandığını görmek de ayrı bir heyecan tabii ki…
Yüzyıllardır dünya tarihine tanıklık etmiş ve aynen tarih gibi devamlı durmadan
akan bir geçmişin ve geleceğin bir noktasındasınız şimdi. Tuna akıyor, zaman da
akıyor. Ben de işte o an o noktada
oradaydım.🙂
Bulgaristan’da ilerlediğimiz bu rotada önce kuzeye ve
yukarıya sonra hemen Karadeniz kıyısına doğru dönerek aşağıya doğru kıyı
boyunca Varna ve
Nessebar’a
ulaştık. Artık denizin kenarındayız. Karadeniz oldukça sakin ve masmavi gözümüzün
önünde fütursuzca uzanıyor Sahil boyunca devam eden plajlar, ormanlar ve
eğlence merkezleri.
Ayrıca tarihi
kalıntılar, daracık sokaklar, nostaljik restore edilmiş ahşap evler… Çok renkli
bir görüntü.⏳
Tabii ki Bulgaristan’ın en kuzeyine doğru tırmanmışken Romanya’ya
kaçamak yapmadan olmaz. Sınır komşusu Köstence’ye de kısa süreliğine bir uğrayıp
orayı da bir görelim. Köstence de Varna gibi Karadeniz kıyısına yerleşmiş güzel bir kent. Karadeniz’in en büyük limanı. Denizin
sakin uzanışı, martıların kanatlarını çırparak gemiler üzerinde seyirleri, büyük
ve sakin sahil yolu ile ferah feza bir atmosferin içine düşüyorsunuz. Sahil şeridinin
ve o devasa meydanının ortasında heykelleri, sütunları ve bütün haşmeti ile
yerleşmiş kocaman bir mimari yapı. Aziz Petrus
ve Pavlus Katedrali. 19.yüzyıl sonlarına ait Art Nova mimarisiymiş. Bu dinginliğin içinde caddeleri, evleri ve
eskinin zarif estetiği ile Köstence çok güzel bir Avrupa şehri.

Tüm güzergâhımıza tarih sinmiş gibiydi. Milattan önceye uzanan bir geçmişin o bilinen
ve bilinmeyen gizemi de içine yerleşmiş ve hiç de gençleştirilmemiş yüzü ile
yaşlanmış ve biraz da yıpranmış şehirler. Ancak modernize olmamış bu olağan
halleri ile çok güzeller.
Tabii ki geçmişin bu kadar derinliğine ve milattan öncesine uzanan
bu kadim ülkeleri ve şehirleri dört gün gibi kısacık bir zaman diliminde ne
kadar görebilir veya hissedebiliriz ki? Defalarca gelmek ve günlerce buralarda dolaşmakla
belki kayda değer bir şeyler anlamak ve anlatmak mümkündür. Bu gördüklerimiz
devede kulak sayılır bence.
Yalnız Bulgaristan ve Romanya’ya Türkiye’den bakışın ilginç
bir tarafını da yazmadan bu metni bitiremeyeceğim!👓
Bu iki ülke caddeleri, evleri, yerleşimleri, vitrinleri,
kılık kıyafetleri, kullandıkları arabaları ile o kadar mütevazı, o kadar mütevazı
görünüyorlar ki biz Türkiye’den gidenlerin gözünde sanki fakir bir ülke
görünümündeler.🤔 İnternetten baktığım kadarı ile asgari ücretleri Türkiye ile
benzer. Ancak alım güçleri bizden çok farklı. Bizde Euro, TL’nin neredeyse 45 katı iken, Bulgaristan’da
bu fark sadece 2 İnsan ister istemez nasıl yani diyor?😲 Avrupa Birliği üyeliğine
kabul edilmiş olmak mı bu avantajı getirdi yoksa bu mütevazı görünümü yani
ayağını yorganına göre uzatması mı Avrupa Birliği’ne hazırladı, bilemiyorum. Tabii ki başka faktörler de var ama bu fark
çok dikkat çekici. ( Romanya’da da Euro, doların sadece 5 katı. Bizimle arasında
yine kıyas kabul edilemeyecek kadar fark var)
Özetle tekrar gidilesi yerler derim.
Feride
Cihan Göktan
Nisan 2025