Feci'nin Blogu

30 Aralık 2024 Pazartesi

Bir fotoğraf / 2024 ve 2025, / Yani Hayat.

Bir fotoğraf / 2024 ve 2025, / Yani Hayat.2024 son günlerini yaşadığımız bu günlerde galiba dündü, sosyal medyada sevgili arkadaşım Dr. Emin Ergen’in bir fotoğrafını ve kendi tanımıyla “şiirimsi dizelerini” gördüm. Bilemiyorum nerede çekti, hangi sokak,  hangi ülke,  ne zaman ve bu yaşlı adamlar kimler? Ancak bu dokunaklı fotoğraf ve naif dizeleri bugünlerde çok düşündüğüm “zaman” üzerine kocaman bir çentik attı. Şiirimsi dizelerinde arkadaşım fotoğrafın altına şöyle yazmış: 

Sohbet ve ötesi                                                                    Muhabbet. Nokta.

Kendisi ne düşündü bu fotoğrafı çekerken ve bu satırları yazarken bilmiyorum. Ama benim hissettiğim bu fotoğraf ve dizeler ile birlikte  “zaman” kavramıydı.⏳  Geçip giden asla tutulamayan ve ancak bir anlığına bir makine ile sabitlenen  o an. ⏲  Arkadaşlarımız,  sohbetlerimiz.  Geçmişimizin, hayallerimizin karıştığı ve asla tutamadığımız o gürül gürül akan hayatın sadece bir saniyesinin sekiz binde biri. Rakamla da yazayım  %0,8…inanılmaz değil mi?  Şimdi o fotoğraftaki sohbette  üç tane birbirinden farklı akan bazen durgun bazen dalgalı fırtınalı o “zaman” ırmağı var. O sohbette birbirine karışıp belki de bir girdap oluşturuyorlar. Hayata dair. Ve duruşlarından ve yaşlarından ve yakınlaşmalarından da anlaşılacağı gibi sohbet ötesi derin bir tanışıklık ve sevgi  yani kısaca bir muhabbet var, Saçlarının beyazı ,vücutlarının deformasyonu ve birinin elindeki bastonla gittikçe  koyulaşan  bir  muhabbet. İşte o üç yaşlı adamın etrafında girdaplar yaparak akıp giden zaman bir fotoğrafla sadece “o an” için durdurulmuş.  Bakınca akıp giden zamanı görüyorum ben o fotoğrafta..

Arkadaşım  “şiirimsi” satırlarının sonunda nokta demiş. Nokta. Evet,  bu fotoğrafta akan zaman, bütün sohbetler, ilerleyen girdaplarla birbirine karışan muhabbetler akarken bir gün noktalanacak. Daha ötesi daha ötesi yok. Kısaca hayat.🧬

Geçip giden zaman.  2000 yılına girerken dünyanın o coşkusunu, hepimizin o sevincini hatırlıyor😃 musunuz? Üzerinden bir çeyrek yüzyıl geçti. Dönüp bakınca sanki orada elimizi uzatsak yakalayacağız gibi. Ama düşününce 25 yıl. 25 kere 365 gün geçmiş. Bu üç yaşlı adamın sohbetinde kim bilir kaç yılın kaç günün birikmişligi var. Gördükleri, yaşadıkları, düşündükleri…

Hayat her şeye rağmen  güzel…

Şimdilik 2024’e hep birlikte bir virgül koyduk.

Bütün arkadaşlarıma sohbeti ve muhabbeti çok olan bir 2025 yılı diliyorum.  

Hep birlikte sağlıkla, keyifle, barış içinde, virgüllerle  davam ederek yaşayalım.

Not. Bu fotoğraf için arkadaşımdan izin almadım. Çünkü bana düşündürdükleri ile bu fotoğraf artık benimdir.

                                                                                                                  Feride Cihan Göktan 
                                                                                                                30 aralık  2024

17 Aralık 2024 Salı

Bir film : Cevher ( The Substance )


 Bir film :  Cevher ( The Substance ) 

Bugünlerde çok konuşulan bir film: Cevher.(The Substance). Demi Moore başrol oyuncusu ve bütün inandırıcılığı ile çok başarılı. Yönetmen Coralie Fargeat (2024)

Ortak Görüş: Sonuna kadar izlemekte zorlanılması.  Ama yine de her şeye rağmen sonuna kadar gidilmesi. Şiddet içeriyor. Ellerinizi gözlerinin üzerine kapatarak parmaklarınızın arasından zorla bakarken aynı zamanda midenizde bulanıyor. İyi ki Mubi’de  seyrettim. Büyük perde de dayanamayabilirdim diye düşünüyorum. Bütün bu dediklerimle aslında bir film türünü tarif ediyorum. Body Horror (Beden şiddeti) İnsan vücuduna şiddet uygulayarak paramparça edilmesi, kan revan içinde sahneler vs. Bir korku türü.

Film neyi anlatıyor? Eril zihniyetle beslenen günümüz modern dünyasında metalaşan kadın bedeninin gençlik ve güzellik uğruna nasıl da şiddet gördüğü. Gençlik ve güzellik. İşte bütün mesele. Yaşlanmayacaksın.  Hep genç ve güzel kalacaksın dayatması. Yoksa git öl.😥 Başka bir çıkışın yok, diye bağıran yenidünya öğretisi. Bu emirle dönen endrürstri ve kocaman bir sektör. Birçok kurban.  Bu filmde kurban Demi Moore. Orta yaşına gelmiş ve bu nedenle parıltısı da sönmeye başlamış bir yıldız. Artık istenmiyor. Yeni genç yüzler gelmeli, yeni genç bedenler istiyoruz diyen o her şeyi yiyip tüketen ataerkil zihniyet. (Bu günümüz modern dünya zihniyeti çok dehşetengiz iğrenç yemek sahneleri ile metaforik olarak da canlandırılmış)

Bir iksir ( madde veya cevher enjeksiyonu) ile kadının bedeninden genç ve güzel başka bir bedenin çıkması. Fantastik bir klonlama gibi.( Bir bedende iki farklı bedenin oluşması)  Elizabeth (Demi Moore) ve Sue (Margaret Qualley Birbiri ile öldüresiye kavga eden aslında bir benliğin içindeki ikilik.  Gençlik ve yaşlılık. Tabii ki buradan birçok felsefi kavramlara veya mitolojik tanımlamalara gidebilirsiniz.(Freud, Jung, persona, dissosiatif kişilik vs. vs)  Konu derinlemesine kazılabilir yani. Gerçi film sadece günümüz dünyasının eril zihniyetinin kadınların fiziksel görüntülerine ilişkin nasıl baskı kurduğu üzerine işlenmiş. Tabii ki bu baskının duygusal uzantılarını da hissetmemek mümkün değil.  Kanlı ve irinli beden şiddetini izlerken, Elizabeth ve Sue’nun bedensel ve ruhsal parçalanmalarını ve o kaosun içinde tamamıyla yok oluşlarını seyrediyorsunuz. Bir yıldızın, kocaman parlak bir yıldızın toplumsal öğretinin baskısı ile kendini tamamıyla imha edişini.

Şiddet içerdiği için seyredilmesi konusunda çekimser düşünsem de bu filmi seyrettiğime yine de memnunum. Evet, zaten bütün bu anlatılanları biliyoruz. Doğaya karşı gelmenin genelde pek işe yaramadığını ve hatta filmdeki gibi felaketlerle sonuçlandığını. Fiziksel gençliğin zaten çok kolay gelir geçer bir şey olduğunu…  Hayatın anlamının filmde de söylendiği gibi bir denge olduğunu… Bütün bunları biliyoruz. Ancak bütün mesele dünya bu kadar koşar adımlarla yapaylığa ve sahte güzelliklere doğru doludizgin giderken insan psikolojisinin ve dolayısıyla insanlığın bu şizofrenik durumdan nasıl ve ne kadar korunabileceği?

Cevher ismi de filme çok yakışmış bence. Cevher aslında içimizdedir. Dışarıda aramayın. Cevher sizsiniz mesajı veriliyor. Yoksa gelişen teknoloji ve gittikçe yükselen bu gençlik ve ölümsüzlük istenci insanlığın sonu olabilir.

                                                                                                                             

                                                                                                      Feride Cihan Göktan

                                                                                                             Aralık 2024

9 Aralık 2024 Pazartesi

BABAM,EV ve YUMURTA KABUKLARI 🙄 🖤

 


Bütün Yumurtalar Kırılmış !

Babam, Ev ve Yumurta Kabukları… Çok ilgi çekici bir kitap ismi. Ayrıca yayınevinin çok bilinir (CAN Yayınları), üstelik yeni genç bir yazara ait ve çok okunan dijital ve dijital olmayan yayınlarda  hakkında da hep güzel şeyler söylenmiş.  E alıp okuyalım bakalım.😀 Zaten 3-4 saatte okunuyor. Okudum bitti. ✔ Ancak tam bir hayal kırıklığı.😥  Derme çatma yıkıldı yıkılacak bir kurgu.  Kahramanlar çizgi ile çizilmiş gibi… Ölüm döşeğinde bir baba ve ona bakmak için geri gelmiş bir genç kadın. Baba kız çatışması adına devamlı tekrarlanan üç beş nefret cümlesi.  Bir de araya herhalde ilgi çekmesi için lezbiyenlik yerleştirilmiş. O da oldukça kaba ve yüzeysel… Hiç olmamış.

Bugüne kadar okuduğum kitaplar hakkındaki yazılarımı hep beğeni duygularım ve hatta bazılarında kendimden geçerek hayranlıkla yazmaya çalıştım.  Tabii ki bu yazılar bir eleştirmen  yazsısı  filan değil.. Bu konuda ne gerektiği kadar bir birikimim ne de edebiyat üzerine bir akademik unvanım var. Sadece bir okur olarak beğenimi ifade etmeye çalışıyorum . Tutunduğum sadece samimiyet. Ki artık reklam, para ve güç döngüsündeki dünyada bu da çok önemli ne yazık ki!  Özellikle reklamı çok yapılan ve hakkında büyük cümleler söylenen kitaplara da ufak bir notla da olsa rastladığımda beğenmedim diye yazmak da gerekir diye düşünüyorum. Mademki sadece samimiyetime güvenerek yazıyorum.  En azından kendi bloğumda beğenmediğimi  yazabilirim.  

Tabii ki herkes yazsın hepimiz yazalım yazmak yazar olmak demek değil ama… Hele böyle afili ve edebi cümlelerle tanıtım yapılması😲 gerçekten yazar kumaşı olan ama bu kalabalıkta bir türlü görünür olamamış diğer yazarlara bir haksızlık. Bu reklam işlerinde en büyük haksızlık da  okura… Benim 3-4 saatime ne oldu şimdi?😡

Yazar olmak birine "yazar" demek kolay bir şey değil arkadaşlar. Her meslek gibi, çok emek ve üstelik bir de bir yetenek istiyor. Ve ayrıca bir de bu unvanı almak için zaman ve hatta zamanaşımı istiyor. Zor yani. Çok zor…

Bütün bunlar benim samimiyetle ifade ettiğim öznel düşüncelerim. 

                                                                                                               Feride Cihan Göktan 

                                                                                                                         Aralık 2024 

24 Kasım 2024 Pazar

Yeni Doğan Çetesi ve Rant Kavgaları

 

Yeni Doğan Çetesi ve Rant Kavgaları                                   
Günlerdir medyada yankı uyandıran “bebek ölümleri ve yeni doğan çetesi “ ile ilgili haberleri bir “doktor gözü” ile izliyorum. Çok ürkütücü ve aslında şu yeni sağlık sisteminde de çok olası. Sayın bakanının en son demecinde bu olay “insanlıktan nasibini almamışlar çetesinin yaptığı münferit bir olay” olarak sunulmuş. Yani sistem yerli yerinde hiçbir problemi yok. Ancak bazı kötü vicdansız insanlar nedeniyle böyle bir olay olmuş demek istiyor. Öyle mi gerçekten?  Şunu kesin söyleyebilirim ki münferit bir olay değil.  Bu olay SGK’dan rant sağlamak amacıyla oluşmuş ayrıca ihmalkarlık ve bilgisizlikle de pekiştirilerek ölüme sebebiyet verilmiştir. (rant ve ihmalkarlık ve bilgisizlik ) Öyle detaylı sorgulamaya çapraz sorgulamaya filan gerek yok. Esas mevzuu kamudan rant sağlama. Bu kadar kesin nasıl diyorum?  Çünkü bu yeni sağlık sistemi denilen sistemin içinde kim çalışıyorsa bunun böyle olduğunu bilir. Sayın Memişoğlu da eğer bakan gözlüğünü çıkarıp hekim gözlüğünü takarsa zaten kesin olarak uygulanan sistemin haksız kazanç doğurduğunu gayet iyi bilmesi gerekir. Şimdi hemen söylemeli ki bu iki binli yılların başında uygulanmaya başlanan  “Sağlıkta Dönüşüm” öyle bir dönüştü ki  tamamen siyasetin çarkında dönerek  ve ne yazık ki bu çark altında hekimleri ezerek hastaları da zengin fakir fark etmeksizin  bilgisizce  ve insafsızca savurarak, öğüterek… İşte böyle döndü durdu ve işte şimdi gelinen nokta sağlık sistemi SGK’yı  en kaba tabirle dolandırıyor. SGK harcamaları da biz vatandaşların cebinden gidiyor,  sağlık personeli ve hekimler de bu sistemin içinde sadece ve sadece performans dedikleri ucuz iş gücünü kabullenerek gittikçe insanüstü bir çalışmayla ruhsal ve bedenen tükenmeye devam ediyorlar.   Bu arada en kötüsü de bence en en kötüsü de performans ve prim sistemi nedeni ile sadece doktorların değil hastaların da telef olmasıdır. Bu yaşanan korkunç olay kesinlikle yeni sağlık sistemin sonucudur.

Bir defa özel hastanelere neden acaba SGK para verir?

Özel hastane evet adı üzerindedir. Kendine güvenen sermayesine ve bilgisine güvenen hekim veya hastane bu çarkı döndürür. (böyle dürüst çalışan hastaneler veya kısmen SGK desteği almadan çalışan hekimler var) hasta ücretini öder ve tedavisini alır. Özel demek bu.. Ha diyeceksiniz ki memur ne yapsın, asgari ücretli ne yapsın? Devletin görevi de özel hastaneleri desteklemek değil vatandaşına en iyi hizmet verecek hastaneleri kurmaktır.  İyi eğitimli maaşları tatminkâr olan ve bilgisi görgüsü devamlı denetlenen hekim ve sağlık personeli ile çok daha iyi hizmet verirler. Böylece devlet olsun özel olsun hastaneler ve doktorlar daha iyi olmak için rekabet içinde olurlar.  E şimdiki düzende sadece parasal menfaat olduğundan sayı olarak çok ancak nitelik olarak parmakla sayılacak kadar az hastane ve hekim sayısı var.

Tabii ki en önemlisi de eskinin basamaklı sitemi.. Bu çok önemli. Hastaların kafasına göre istediği doktor istediği hastane seçme özgürlüğü diye bir şey olamaz. Hasta mutlaka birinci basamak aile hekiminden geçecek ve aile hekiminin uygun gördüğü hasta üst basmağa sevk olacak. Sevk zinciri diye bir şey vardı 2000 öncesi. Tabii ki bu sistemin de eksikleri vardı. Ama bizde sistemlerin eksikleri tecrübe ile giderilmiyor hep sil baştan yenisi yapılıyor. (sağlık ocağı sistemi de tamamıyla değişti)  ve bütün bu yanlış ve yürümeyecek sistemlerin kurulmasının sebebi hasta memnuniyeti.(!) Tabii ki bu sözüm ona amaç.  Esas amaç ne yazık ki bütün uygulanan oy avcılığı...

Bu yaşanan bebek ölümleri sadece bir sonuç ve sadece buzdağının görünür kısmı. Eğitim düzeyinin ve liyakatin gittikçe seviyesinin düşmesi, sağlık sisteminin tümüyle kar zarar dengesi dolayısı ile parasal menfaat üzerine kurulması nedeniyle gelinen nokta bu. Bir de bunlara denetleme zafiyetini koyunuz.  Bu yaşananlar ve medyaya yansıyanlar az bile.

Sistem çok çürüdü. Bu sistemin bu sonuçları doğuracağını yazan 2006 yılından beri yayınlanan bilimsel makaleler var. Bütün hekimler bunu bilirken ve sağlık bakanımız da bir hekim olduğuna göre bu yaşanan olayın “çok olası”  olduğunu bilmemesi imkânsız. Bir hekim olarak halının altında daha neler var kesinlikle biliyordur.  Ancak siyaset ve bakan gözüyle baktığı için görmezlikten geliyor.

Sayın bakan! Lütfen hekim gözlüğünüzü takınız. Bu olayı neden sonuç ilişkilerini de anlatınız. Biz hekimler hepimiz tanığız çünkü.

 

          
                                                                                                             
Feride Cihan Göktan

 

25 Eylül 2024 Çarşamba

Büyük Ustalar Büyük İşler

 

         BÜYÜK USTALAR  BÜYÜK İŞLER 
                (bu sergiyi kaçırmayın derim)
Dün bir sergiye gittim. Büyük Ustalar Büyük İşler. Bu isim abartılı gelmesin. Gerçekten de içeride büyük işler var. Afişte Salvador Dali ve Pablo Picasso ismini görünce teslim oluyorsunuz zaten. Ancak sergide heme n tüm resimler ve ressamlar bu iki isim kadar müthiş. Gerçi Picasso ve Dali’nin orijinal resimleri yerine eskizleri var. Olsun. Tabii ki kendileri alıştırma yapmış ve bir kenara atmış olabilirler ama sanatseverler için onların fırça veya kalemlerinin değdiği her çizgi önemli.  Bu  Picasso ve Dali  eskizlerin haricinde TARKEM ve ECN Art Gallery’nin ortak düzenlediği bu sergi için düzenlenmiş  duvarları sakin bir tarzda  düzenli  olarak sıralanmış oldukça büyük  boyutlarda orijinal tablolar kaplıyor. . Devrim Erbil, Nuri İyem, Fikret Otyam, Mehmet Güleryüz, Komet gibi çok bildiklerimiz ve ayrıca resim sanatıyla ilgilenenlerin yakından tanıdığı ünlü ressamların eserleri. Bazılarının üzerine galerinin açık çatısından düşen gün ışığının oyunları  bu atmosferi daha bir sanatsal kılıyor.💖

Resim sanatının çeşitli akımları bu sergide birlikte sunulmuş. Sürrealist, modern, post modern, hiperral ist, ekspresyonist vs.

Her tablonun önünde keyifli bir zaman harcamanız mümkün. Bazılarından çok etkilenebilirsiniz tabii ki. Bu kişiden kişiye hatta kişilerin o anki algısına göre bile değişebilecek bir şey. Zaten sanatın güzelliği o değil mi? Algılarımızın ve yorumlarımızın çeşitliliği.

Mesela  benim önce fotoğraf sandığım devasa  boyutlarda bir kaplan. Sanki üstünüze üstünüze geliyor. Arkadaşım tabii ki bu bir hiperrealist  bir resim dedi. Gerçekten inanılmaz. Foto gerçekliğinden daha gerçek.. İnsanın sanat  gücünün teknolojiyi alt edebileceğinin kanıtı.

 Etkilendiğim diğer bir resim.  Yalçın   Gökçebağ’ın  127X 97cm. boyutundaki tablosu. Resimdeki hangi dağ bilmiyorum ama ben Ağrı Dağı’nda geçen bir kurgu roman yazdığım için artık her dağı Ağrı’ya benzetiyorum. Muhteşem işlenmiş ayrıntılarına hayran bırakan bir dağ ve kış manzarası.

  

Tabii ki Fikret Otyam’ın imzası gibi olan kocaman siyah sürmeli ve kara gözlü kızlara ait iki tablosu yan yana duruyor. Gözlerin karanlık derinliğine fazla dalmamak için fazla bakamıyorsunuz. Sanki bir kuyu gibi.

Dediğim gibi sergideki tüm eserler, serginin ismini çok haklı kılıyor. Büyük ustaların büyük eserleri.

Sadece bu eserler değil serginin yeri de çok etkileyici.. İzmir’in geçmiş yüzyılından kalma ve halen hayatın tüm kalabalığı ve hareketliliği ile aktığı, esnafın tüm çığırtkanlığı ile tam bir yaşam mücadelesinin olduğu  Kemeraltı Havra sokağının bitiminde o büyük ahşap kapıdan sessiz bir sanat ortamına şaşırarak girmek. Oldukça paradoksal bir durum. Ama işte bu paradokslar,  hayatımızı  rutinden çıkarıyor. Böylece Kemeraltı  ziyareti ile bir Havra sokağına giriş ve arkasından muhteşem bir sergi ile günlük kaygılarımızdan uzaklaşıyoruz. Yaşasın sanat.🙂

Ben tekrar gidip bu güzel sergide biraz daha vakit geçirmek istiyorum. 10 Ekim’e kadar açıkmış. Kaçırmayın derim.

                                                                                                      Feride Cihan Göktan 2024 Eylül 

Tür. Sergi.  

Tarih/Saat. 10 Eylül 2024 10:00 <-> 10 Ekim 2024 18:00.

· Etkinlik Merkezi. Tarihi Akın Pasajı

· Adres. Kemeraltı Çarşısı, 927 sokak No:27-1 A Konak İzmir.

· Organizasyon. Tarkem.

· Web Sitesi. www.tarkem.com.

· Organizasyon Telefon. +90 2324820528.
























































11 Eylül 2024 Çarşamba

Failler Güçlü Olunca…

 

Failler Güçlü Olunca…   

Bu küçük kız Narin için söylenecek bir şey bulamıyorum. Bir kurgu olmadığını kendime hatırlatarak soluksuz olan biteni takip etmeye çalışıyorum çoğu vatandaş gibi. Sadece midem bulanıyor ve eminim herkes aynı durumda. Ah! Demekten başka bir şey söyleyemiyorum. Ah! O en içeriden gelen ah titreşimlerinin beynimin kıvrımlarının en ücra köşelerine kadar gittiğini ve vücudumun enerjisini de tamamen boşalttığını hissediyorum.😥 Küçücük bir kız 20 hanelik küçücük bir köyde kocaman dehşetengiz bir cinayete kurban gidiyor. Derin bir sessizlik var. Herkes susuyor sadece ortada bir çocuk cesedi var. Bütün köylü orada. Hepsi susuyor. Sorgulamalar çapraz şekilde devam diyor. . Neden konuşmuyorlar?  Cevap Toplumsal vicdansızlık, organize kötülük, konuşmayan şeytandır, feodal düzen vs. vs. tabii ki bu kadar değil.

Haberlerden anladığım kadarı ile bu sözü geçen aile o çevrede oldukça varlıklı ve güçlüymüş. Herkes sustuğuna göre belli ki bu işin çekirdeğinde bu aileden güçlü birileri var. Hiyerarşinin olduğu her kapalı toplumda  “bildiklerini” söylemek bizim gibi coğrafyalarda yürek ister. Paranın her kapıyı açtığı, güçlünün hep haklı olduğu düzenlerde öyle kolay değildir güçlünün aleyhinde konuşmak, bildiklerini söylemek. Onun için gizli tanıklık filan var. ( işin içinde para ve güç olunca gizli tanık olmak da çok kolay değil.

Bu yaşanan olay çok kötü. Bir insanın bilerek isteyerek yok edilmesi. Bedeniyle ruhuyla her şeyiyle küçük kız yok artık. Türkiye’de bunun gibi faili meçhul çok cinayet var. Konuyu nereye getirmek istiyorum: Hiyerarşik ve kapalı toplumlara. Mesela bir aile. Mesela  ast üst ilişkisinin olduğu bir eğitim birimi (ilk okulda bir sınıf bile olabilir veya bir fakülte ) Buralarda evet tamam tabii ki öyle cinayetler olmuyor ama buralarda da herkesin son derece sessizlikle karşıladığı ne haksızlıklar, ne  yanlış uygulamalar ne duygusal baskılar hatta sebebi anlaşılamayan  intiharlar. Bu kapalı toplumlarda yani korkan ve korkutan elemanların olduğu,sorgusuz sualsiz katı bir hiyerarşik düzenin sürdüğü kurumlarda herkes sessizdir. Erken öten horozu keserler. Egemen  düzenini kurmuştur. İstemediğini dışlar. İşte o büyük çoğunluk ki  bu olayda  sessiz kalan tanıklara tekabül ediyor ve  bilmezlikten gelerek kendini koruyor. Bu çoğunlukla böyledir.

Düzen bu. Günlerdir televizyon ve basından takip ettiğim kadarı, kurumsal veya akademi çevresinden gelen gazeteciler veya üniversite hocaları, bu olayda köylülerin ser verip sır vermemesini hiç konuşmamalarını çok yadırgıyorlar. Hatta lanetleyenler var. Valla ben de açık oturumlarda veya köşe yazılarında bu sessiz köylüleri yadırgayanları yadırgıyorum. Acaba diyorum bu arkadaşlar, bu üniversite hocaları çalıştıkları kurumlarda ve akademilerde kalkıp hep doğruyu mu söylediler? Haksızlığa hep karşı mı çıktılar? Egemen olandan değil de zayıftan yana mı oldular? Hiç zannetmiyorum. Ne yazık ki dünyanın düzeni böyle. Hep güçlüden yana.

Korkunç cinayete dönersek insanların bu kadar sessiz kalması ne yazık ki yukarıda anlattığım gibi atasözlerinde bile hep vurgulanan sessiz kalma üzerine kültürel bir kodumuz da var. Güçlüden korkuyoruz. Tabii ki doğrusu bu değil. Kol kırılırsa yen içinde kalmamalı. Konuşmalı ve güçlüye itiraz edebilecek güvencede olmalı herkes. İşte bu çok önemli. Konuşmaktan doğruları söylemekten korkmamak.

Tabii ki bu arada söylemem gerekir ki hep doğrudan hep iyiden yana olan ve en önemlisi her ne pahasına olursa olsun kendi geleceği ve hatta hayatı pahasına her şeyi göze alarak konuşan insanlar da var. Çok az bile olsa. Bu dünya birazcık güzellik içeriyorsa öyle insanlar sayesinde.

Umarım bu vahim olayda vicdanlı insanlar gerçeği ortaya çıkartır her ne pahasına olursa olsun.

                                                                                                  Feride Cihan Göktan

 https://noktahaberyorum.com/nhy-1913.html?fbclid=IwY2xjawFOqrRleHRuA2FlbQIxMQABHSHwEXWUQJvjt1gPdo3sq-W-2eOdBm1vOpmP1CJVKJiHOhytI_uhTgSILA_aem_I1XXkKuLlpfNDEXrd3-cJg#google_vignette

 

 

1 Eylül 2024 Pazar

Bir film : Son kelime Last Word (2017)


 

Bir film : Son kelime  Last Word  (2017)

Yönetmen :Mark Pellington Oyuncular: Shirley MacLaine Amanda SeyfriedAnnJewel Lee Dixon

Trt2 de seyrettim. Güzel film. Hem de çok güzel. Tek seyredimlik. Hani iki üç belki de dört defa seyredilecek her seyrettiğinde başka şeyler anlayacağın bir film değil. Tek seyredimlik. . Ama çok güzel. Öyle anlamakta zorlanacağın derin derin katmanlar, metaforik anlamlar, mitolojik  göndermeler filan yok. Düz, sade ve hayatın içinden. İnsanı hem güldüren hem ağlatan cinsinden. Zaten türüne dram-komedi yazmışlar. Başrol oyuncusu 
Shirley MacLean. 1934 doğumlu. Google’a baktım. Şükür ki  doğum tarihi var sadece. Film 2017’de gösterime girmiş. Yani  Maclean bu filmde 83 yaşında. Ama bir görmelisiniz. Zaten çok yetenekli ve güzel bir artist de ya 80 yaşından sonra bu kadar mı yakışır insan beyaz perdeye.. Di ğer oyuncular da tabii iyi. Kurgu, senaryo çok iyi. Dediğim gibi hiç yorucu değil ve hayatın tam içinden. Su gibi akıyor.🚿

Konusu çok  ilginç ve sürükleyici olmasına rağmen anlatmayayım da spoiler olmasın. Ama vermek istediği mesajlar çok çeşitli. Bir tanesi özgüven üzerine. Mesela şöyle bir söz vardı yaşlı bilge kadının genç arkadaşına söylediği: özgüvensiz bir tutku olmaz. Tutkulu olmak için özgüvenli olman lazım. Aşkta da işte de böyledir.(mealen )  Daha bunun gibi grift olmayan oldukça anlaşılır ancak hayata dair insana dair dokunaklı ifadeler var.

Filmin sonuna doğru ağladım. Bu acımasız dünyada gittikçe katılaşan duyarsızlaşan duygularımızla  ağlayabilmek😥… Bu filmin başarısıdır bence.✔

KISACA: Rahat izlenen insanı güldüren ağlatan bir kere seyretmenizin yeterli olacağı çok güzel bir film. Benden söylemesi😀

#trt2 

                                                                                                                               Feride Cihan Göktan 

24 Temmuz 2024 Çarşamba

YAZMASAM ÇATLAYACAĞIM 2

             YAZMASAM  ÇATLAYACAĞIM 2 



Ya gerçekten bu ülkede haber dinlememek gerek. TV seyretmiyorum haberlere bakmıyorum diyen arkadaşlarımı boş vermiş ve sorumsuzlukla suçladığım  için özür diliyorum 🙏ve bu düşüncemi  tamamıyla geri alıyorum. Gerçekten. Çünkü duyduklarıma inanamıyorum. Eğer buraya yazmasam akıl sağlığım bozulacak. Ya şimdi haberlerde duyduğum şeye yine inanamadım. Dehşete düştüm.🤔

Ya geçenlerde bu ülkede imar affı nasıl çıkar nasıl böyle kafaya göre oturtulmuş evlere nasıl ruhsat verilir diye yazmıştım. (İmar affı, imar barışı adı ile ilk defa Turgut Özal   hükûmeti  zamanında (1984) de  çıkmış ve  aralıklarla  20 den fazla uygulanmıştı ) Meğer daha da beteri varmış: 👺2018’de hükûmet imar affına ek bir yasa çıkararak yapı kayıt belgesi ve ruhsatı almak isteyenlere  yani kaçak yapının sahiplerine  kendilerini denetleme imkanı vermiş.. Anlatabiliyor muyum? 🙄 Yani mesela ben kaçak kat yükselttim veya kirişleri ve betonları kafama göre ayarlayıp kırıp dökerek hiçbir bilimselliği ve teknik bilgisi olmadan bir ev yaptım. Yapı bina ruhsatını alırken ben diyorum ki benim kaçak yaptığım bu ev sağlamdır. Bana ruhsatımı verin. Tekrar anlatabiliyor muyum diye sorayım.  Hiçbir teknik bilgisi ve mesleki sorumluluğu olmayan Ahmet efendi kendi kaçak evinin sağlamlığını beyan ediyor ve ona yapı ruhsat veriyorlar. Bu deprem kuşağı ülkesinde…😳 

 Kanun maddesi şöyle: Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır. Geçici Madde 16- (Ek: 11/5/2018-7143/16 md.).  Bu nedenle bugüne kadar yıkılan evlerden ve ölen canlardan kamu sorumlu değilmiş.

Bu garabeti 6 yıl sonra AYM bozduğu haberi üzerine bugün duydum. İnanılacak gibi değil. O zaman kamu neden var? bu kadar hayati ve bu kadar yıkıcı olan bir deprem kuşağında yaşayan bir ülke için kamu ve yetkili kamu görevlileri  neden var? Bu kadar hayati bir mesele bu kadar teknik bir mesele kaçak binanın sahibine bırakılır mı ya? Gerçekten inanılacak gibi değil.😲

Neyse bugün alınan AYM  kararı ile artık kamu görevlileri de sorumlu olacak ve yıkımlar hakkında tazminat davası açılabilecekmiş.

Ölen öldü, yıkılan yıkıldıktan sonra nasıl bir tazminat ödenecek dersiniz?😥

En azından belki bir daha imar affı gibi sonu ölüme ve yıkıma çıkan ucube yasalar çıkmaz.

Bugün alınan bu kararı da buraya ekliyorum: asabınız bozulmasın istiyorsanız okumayın valla. neyse ben anladığım kadar yazınca çıldırmaktan kurtuldujm gibi. 

https://artigercek.com/guncel/aymden-kritik-imar-barisi-karari-binalarin-depreme-dayanikliligindan-kamu-da-312023h#:~:text=AYM%20%C4%B0LG%C4%B0L%C4%B0%20D%C3%9CZENLEMEY%C4%B0%20OYB%C4%B0RL%C4%B0%C4%9E%C4%B0%20%C4%B0LE,Anayasa'ya%20ayk%C4%B1r%C4%B1%20oldu%C4%9Funu%20vurgulad%C4%B1.



4 Temmuz 2024 Perşembe

Yazmasam Çatlayacağım 1

 


Yazmasam Çatlayacağım  1

Bu nasıl bir kamplaşmadır arkadaş?   Aynı ülkenin insanları aynı gemide birbirlerinin gözünü oyacaklar. Tartışma değil kavga👺. Horoz kavgası. Ya tartışma, karşıdakini dinleyerek derdini anlatma ve ortak bir noktada buluşmaya çalışma bazen de karşı tarafın hakkını teslim etmektir. Ama bakıyorum etrafıma herkes her şeyi biliyor maşallah. Bırakın muhalefet iktidar kavgasını muhalefet de “mavi kareli ceket” 😂  nedeniyle kamplaştı. Sosyal medya, vatsup grupları hepsi bir ağızdan çöktük, çöküyoruz diye bağırıp çağırıyorlar. Bir fikir üretme, akılcı bir düşünce eleştirisi yok. Sadece karşı tarafa ver yansın.  Ortada uçuşan “alıntı” imzalı yazılarla iletişim sağlayan öfkeli insanlar olduk. Bu “alıntı” yazılar  kimindir, doğru mudur yanlış mıdır, sadece provakatif amaçla mı yazılmıştır, neden altında isim yoktur? Bunlara bakmaksızın hatta yazının tamamını bile okumadan birbirimize yollayıp duruyoruz  yangını daha da büyütüp seyretmek için.                                                                                           

            Yok artık söylemezsem çatlayacağım. 🤔 Bilmediğimiz konular üzerine ahkam keserek alevleri büyütmek yerine birbirimizle dalaşmayı bırakıp hepimizin bildiği bir konuya dönelim. Şu TV'de  her gün tartışılan EYT meselesi. EYT bütçeye derin bir darbe vurduğunu artık herkes biliyor. Zaten bunun için derin bir ekonomi bilgisine filan ihtiyaç yok. Sağımızda solumuzda koç gibi kuvvetli 45- 50 yaşında insanlar kendileri bile şaşırarak hop emekli oldular ve bu sefer de emekli maaşlarını da alarak başka bir işte başladılar. Hiç bir batı ülkesinde olmayan bir şey. Üstelik ne zaman  kabul edildi? Allah’ım sen aklıma kuvvet ver: Valla bildiğim halde yine güvenemeyip tarihlere baktım.: Ülkenin üçte birini yerle bir eden deprem hangi tarih, EYT’nin kabulü hangi tarih diye.

Deprem hepimizin bildiği gibi 6 Şubat 2023.  EYTt’nin meclisten çıkışı  Mart 2023. İnsan içinden “oha” diyor. 😮 Ülke ekonomisi doğal bir felaketle karşılaşmış (deprem doğal felaket ancak yıkımın asrın felaketi olmasının nedeni yine insan yapımı ahlaksızlık😥) neyse konu bu değil.  Konu EYT’nin çıkış tarihi. Zaten deprem nedeni ile büyük bir darbe yemiş ekonomi hem de ne darbe! Bu durumda üstüne bir de EYT ‘yi nasıl çıkartırsın? Bir ay sonra nasıl meclisten geçer ve onaylanır?  Söyleyeyim😁: Bu söylediğim için de uzman olmak filan gerekmiyor. (yani bunu söylemekle haddimi aşmıyorum) Herkesin gördüğü ve bildiği bir şey. Tamamıyla popülizm. Hem iktidar hem muhalefetin popülist çözümleri. Oy avcılığı.👺 O zaman hatırlıyorum da birkaç kişi dışında bütün o çok bilmiş gazeteciler ve tabii ki siyasiler bu savurganlığı hararetle desteklediler.

Şimdi bunun hesabını kim verecek? Bu saçma sapan işin pandemi sonrası ve dahası  üstüne üstlük kocaman bir felaket sonrasının çıkmasının hesabını  kim verecek ? Bugün TV de aklı başında bildiğim bir muhalif gazeteci🤔 şöyle diyordu:  E,  muhalefet muhalefetliğini yapar o nedenle EYT’yi sonuna kadar destekledi.  Çünkü muhalefetti. Yani olmayacak bir şey olduğunu bile bile muhalefet olduğu için bu yasayı desteklemiş. Sadece muhalefet görevini yapmış. Şeytan diyor ki kalk yerinden televizyon ekranını içine gir o gazeteci kadının saçlarına yapış. Nasıl bir şey söylüyorsun sen diye... Sadece muhalefet olsun diye.😡

İktidar yani devletin yürütücüsü neden kabul etmiş? O da muhalefetin kartını görüp gaza gelmiş ve bak nasıl yaparım ve oyları da alırım demiş. Şaka gibi. Kısaca birbirlerini gaza getirmişler. Şimdi biz yanıyoruz.

Bunun adını da kibarca bulmuşlar: Popülizm. Siyasette popülizm olur diyor o okumuş yazmış gazeteci arkadaş. Valla kulaklarıma inanamadım.

Tencere kara seninki benden kara. Durum bu.

Bizler bu ülkenin vatandaşları olarak kavga etmeye, bilmediğimiz konularda ahkam kesmeye, çok bildiğimiz konulara bile sadece ve sadece “taraftar” gözü ile bakmaya devam ettikçe adına popülizm dedikleri bu çamur içindeki bahçeyi sulamaya devam edeceğiz.

Bakın şimdi bir erken seçim muhabbeti var… Özgür Özel 2.5 yıl sonrası için evet demiş. Burada da mutlaka bir bit yeniği var. Üstelik enflasyonun böyle azgınlaşmasına mesela EYT’nin bu deprem sonrasında apar topar çıkmasında  kendi payı davar. Bunun hesabını kim verecek? Kim öz eleştirisini yapacak?

Valla Türkiye’de çıkar kavgasının adı olmuş Siyaset. Tencere dibin kara seninki benden kara. Zaten dönüp de iktidara veya muhalefete kendi taraftarları hesap da sormuyor. Onlar birbirlerine çemkiriyorlar ateşin nasıl büyüdüğünün farkında değiller.  Erken seçim olunca ne olacak acaba? CHP elindeki sihirli değnekle enflasyona dur mu diyecek? Siyasette popülizm normaldir diyen gazetecinin dediği gibi yeni baştan popülizm sarmalına girerek mi kurtulacağız?

Haksızsam haksızsın deyin ama güzelce anlaşılır ve dürüst bir şekilde anlatın neden haksız olduğumu. 

Tartışalım konuşalım ama küfürleşmeden, hakaret etmeden kamplaşmadan birbirimizin ne dediğini duyarak. Aynı gemideyiz çünkü.

                                                                                                    Feride Cihan Göktan

 

  

 

8 Haziran 2024 Cumartesi

Brüksel Brüksel

 

Brüksel Brüksel 

Brüksel yolculuğu. Uçakla ✈3.5-4 saat mesafede. Ancak bu üç buçuk saatlik uçak mesafesi ayrı bir dünya demek. Aynı dünyada farklı dünyalar.  Zaten evden çıkarken ayağımdaki kışlık siyah botlar ve üstümdeki incecik bir tişört birlikteliğinin absürt görüntüsü😳ü bu farkın ne kadar farklı olduğunun bir göstergesi idi. Daha kapıdan çıkarken altı kaval üstüm şişhane vaziyetindeki ben ve beni karşılayan kış kıyafetleri ile kızım. Gülüşüyoruz.😅

Brüksel, evet hava soğuk. Güneş de bizim buralarda çöreklenmiş oralara nedense hiç gitmiyor🌞
Ah! dedim keşke güneşin bir tek pırıltısını kızıma götürebilseydim sevincinden uçardı herhalde…

Neyse güneş yok, hava kapalı ama insanlar pek bi eğleniyor sokaklarda. Festivaller, konserler, sergiler… ha bir de gündüzleri hemen sokak başlarında grup halinde slogan atanlara rastlıyorsunuz sıklıkla. Kısaca gündüzleri slogan sesleri pankartlar protesto yürüyüşleri, geceleri bağırış çağırış alkışlarla eğlence. Kafeler restoranlar dolu. Yaşlısı genci serin ve kapalı havaya yağmura aldırmadan hep hareket halinde. Şehir hep yürüyor koşuyor gibi. Bu arada sokaklarda serbest dolaşan hayvan yok. Ama herkesin elinde bir köpek.🐕‍🦺  


Allah’ım inanılmaz bir festivale götürdü  beni. Geleneksel olarak her iki yılda bir yapılan bir
geçit Töreni, Brüksel'deki birçok farklı kültürü, topluluğu ve bölgeyi birbirine bağlamak amacıyla kurulmuş Zinneke Derneği’nin aynı isimle anılan festivali.Tabii ki çok yaratıcı. Her seferinde bir konu belirleniyor ve o konuda iki yıl boyunca her mahalle halkı birlikte amatörce yaratıcı bir gösteri hazırlıyormuş. Yaratıcı ve katılımcı karnaval tarzı bir geçit töreni. Ayrıca bir ilginçliği de bu neredeyse insanı dışlayacak hale gelen karmaşık teknolojik gidişata başkaldırı olarak hazırlanan bu koreografik gösterilerde sadece insan emeği ve insan sesi olacak. Yani yüzde yüz insan emeği.   Bu seneki konu Plaizir. Fransızca ’da Zevk demekmiş. Her şeye rağmen zevk almak üzerine gibi bir tema. Aman Allah’ım. Uzun bacaklı adamlar, cüceler, yaşlı cadılar, tuhaf müzik aletlerini çalan karnavalesk tipler, akrobatlar…  Zevk ve zevk alma üzerine temalandırılmış sürrenal bir geçit töreni. İnanılmaz. İnsanlar neşe içinde. Çocuklar ellerini çırpıyor. İnanır mısınız sanki köpekler bile gülüyordu.😀  Bir heyecan, bir renk cümbüşü, bir neşe… Saatlerce … Sanki burası dünyanın bu hüzünlü haline inat renkli bir masal ülkesi olmuş. En azından bu festival boyunca.


Bir diğer gece oranın en büyük en eski tarihi opera binasına gittik. 1500 kişilik ve tıklım tıklım dolu. Biletler de öyle ucuz filan değil (tabii ki bizim para pul olduğu için) bu program da iki yılda bir yapılan en başarılı genç müzisyenlerin amatör hayattan profesyonelliğe geçerlerken attıkları bir adımın yarışmasıymış. Adı (
queen elisabeth competition Violin 2024| Brussels) .Bizim gittiğimiz gece iki tane genç sanatçının keman resitalini dinledik. Alkışlar alkışlar. Büyülü tarihi bir mekân. Belçika kraliçesinin locası. Kraliçe ve kralın salona girişi. Ayakta alkışlar. Kraliçe ve kralın sanatçıları ayakta alkışlaması. Kısaca görkemli bir sanat gecesi. 🤗

Bir gün sonra güzel kızım beni Bozar Sanat Merkezi’nde “Histoire de Ne Pas Rire" (Gülmemenin Tarihi) isimli  müthiş bir sergiye götürdü. Sürrealizm sergisi. Belçika gerçeküstücülük sanatının başlangıcından bugüne kadarki eserleri sergilenmiş. Belçikalı meşhur hepimizin bildiği Bu Bir Pipo Değildir ’in yaratıcısı René Magritte’in, ve diğer Belçikalı sürrealist ressamların tabloları. Belgesel videolar. Fotoğraflar. Sürrealizmin o tuhaf figürleri ve uçuşan renkleriyle coşkuyla karışan zihnim.😲 Tabii ki neredeyse kocaman bir gün ayrılabilecek sergiyi her zaman olduğu gibi zaman darlığı nedeniyle yaklaşık iki saatte hayranlıkla ve heyecanla gezdik.  https://youtu.be/wQph-oA0PIM

 Bu keyifli geçen yolculuğumun sonunda evime döndüğümde bir arkadaşıma yazdım. Evet güzel bir zaman dilimiydi. Keman resitali. Sokak festivali. Sergi. Şarap. Ve tabii ki soğuk ve yağmur da var.🙄 Türkiye’de sadece güneş var. Güneşine kurban olduğum ülkem.🌞🕶🌻

Evet ya. Bizim de güneşimiz ve mavi masmavi gökyüzümüz var.

Sevgili güneş biraz da oralara gitsen.😂 Bize de bu kadar abanmasan diyorum. Biraz gezip tozsan.😂 Oralarda dört gözle bekleniyorsun.                                                                                            

                                                                   Feride Cihan Göktan

                                                                     Haziran 2024

 

 

 

23 Mayıs 2024 Perşembe

SMA’lı Çocuklar ve Arkasındaki Trajedi

 

 

SMA’lı Çocuklar ve Arkasındaki Trajedi


ya hangi bir sorunumuzu  yazmalı.. Samimi olarak ve aklımın erdiği kadarı ile.. o kadar çok problem var ki.. zaten bazılarına artık aklımız da ermiyor. Geçen gün TV de çok sevdiğim akıllı bir  spiker SMA hastalığı ve yapılan milyonluk yardımlar için o kadar çok duygusallaştı ki neredeyse sevincinden ağlayacak.❤
Bu işin nasıl kökünden çözümleneceğine dair bir bilgisi olmadığına çok üzüldüm.
Oysa TV lerde; basında yapılan bağışları alkışlayacağımıza bu gerçekten ölümcül hastalık için kitleleri bilinçlendirmek gerek. TV lerin ve basının görevi bu olmalı. 
Oturdum ve bu yazıyı yazdım. Sağ olsun NoktaHaberYorum yayınladı. 
Aşağıdaki linki tıklayın lütfen..
Katkılarınızı da yorumlara yazınız.
 

SMA’lı Çocuklar ve Arkasındaki Trajedi

Türkiye’de ve dünyada o kadar çok sorun var ki irdelemeye düşünmeye bunları konuşmaya ve yazmaya zaman yetmez. Başınızı nereye çevirseniz bir sorun, ya bir eksiklik veya yanlışlık. Valla kendi hayatımızı şöyle huzurlu sakin ne zaman yaşayacağız? Bu nedenle hiç televizyon seyretmeyen haberleri okumayan arkadaşlarımı kınıyordum. Aydın bir vatandaş olarak yanlış yapıyorlar diye. Sanki haklılar. Huzur için kaplumbağa gibi kabuklarımızın altına sığınmalıyız. 

Şimdi bir örnek vereyim: Şu SMA’lı çocuklar meselesi. Milyonlarca para toplanıyor.TV spikerleri, internet grupları valilik kanalıyla bağış toplanıyor, sokakta kim olduğunu bilmediğimiz insanlar SMA’lı bebekler için para topluyor. Yasal yolla veya kanunsuz bağış kampanyalarıyla sürgit devam ediyor kısaca. Ve üstelik devamlı şu konuşuluyor. Devlet bu hastaların tedavisini karşılamıyor diye. Yani düşünün bu söylem her yerde: Bir şey yapmazsak bu çocuklar ölecek. 

Şimdi gelelim devlet neden karşılamıyor argümanına. Ya şimdi desem ki çok pahalı (evet dünyanın en pahalı ilacı/ bir tek dozu milyon dolar) dersiniz ki ne demek! pahalıysa pahalı! Burada söz konusu olan bir çocuğun hayatı… Ya da desem ki ilacın etkisi ve iyileştirici gücü çok tartışmalı. Çoğunlukla yetersiz…(evet bu da doğru ilacın çok sınırlı şartlarda faydası var, çoğunla tedavi başarısız)) O zaman da diyeceksiniz ki olsun belki o hastaya fayda sağlar. 

İyi de bu hastalığın olmaması için bir çare yok mu? Tabii ki var. Mesela SMA’lı hastaların sayısı Avrupa ülkeleri içinde en çok bizdeymiş. Eskiden beri bu böyle. Sayıca artmış değil. Neden bizde diğer Avrupa ülkelerinden fazla?  Akraba evliliklerinin çok çok önemli bir sonucu bu. Akraba evliliği yalnız SMA için değil bütün genetik hastalıklar için davet çıkaran bir durum. Akraba evlilikleri zaten çok riskli. 

Şimdi esas meseleye geliyorum: Devlet ne yapsın? Valla devlet yapmış yapacağını. 2021’den beri evlilik öncesi veya çocuk yapmaya karar veren kişilere doğum öncesi  Ana Sağlık Çocuk Merkezleri (ASM’lerde )test yapılıyor üstelik ücretsiz. Hangi çift çocuk istiyorsa öncesinde bu testi yaptırabilir. Üstelik konu ile ilgili doktor grubu arkadaşlarımdan öğrendiğim kadarı ile eğer testiniz pozitif gelirse tüp bebek masraflarınızı devlet karşılıyormuş. E devlet daha ne yapsın bu konuda? Eğriye eğri doğruya doğru. 

Yine ilgili hekim arkadaşlarımın anlattığına göre bu testin sonucu müracaattan iki veya iki buçuk ay sonra geldiğinden çiftler bu süreyi beklemek istemediklerinden test yaptırmıyorlar. Veya baba adayı nedense test yapılmasını istemiyormuş. Yani evlilik öncesi size SMAlı çocuğunuz olma veya olmama ihtimalini GENETİK TESTLE söyleyecekler ve siz 2 ay beklemeyeceksiniz!  İki yetişkin insan evleniyor ve doğacak çocuğunun akıbetini düşünmüyor. Sonra da TV’lerde, internette, sokaklarda SMA’lı çocuklar için yardım isteyecek. Böyle bir şey olur mu?

Ha bir şey daha söyleyeyim: ayrıca bu konu bilgisizce halk arasında o kadar duygusallaştırıldı ki acayip suistimal edilerek dolandırıcılar da iş başında… 

Evet devlet bu durumda ne yapsın?  Devletin yapacağı şu: evlilik önce bu testi mecbur kılacak, testi yaptırmayan resmi evlilik işlemine başlayamayacak. Bu kadar basit. 

Ya da bu konuda toplumu bilinçlendirmek gerek.  


Not:  Bu yazı bu konuda ilgili  ASM hekimlerinin bilgisi dahilinde yazılmıştır. 

 


 

13 Mayıs 2024 Pazartesi

Ben fesat mıyım? Söyleyin.


                   Ben  fesat mıyım?

Ya ben çok mu fesadım? Haksızlık mı ediyorum?  Bilmediğim bir şey mi var? Lütfen söyleyin. Valla kaç gündür çatlayacağım artık buraya yazmak zorundayım. Gerçekten fesatlık yapıyorsam veya yanlış biliyorsam beni uyarın da kendimle yüzleşeyim.🙄

Evet bugün Tasarruf Paketi açıklandı.  Güzel.  Hepsine eyvallah. “İtibardan tasarruf olmaz “diyen bir devlet aklına veya “devletin malı deniz yemeyen domuz” diyen bir vatandaş zihniyetine  tasarruf  edeceğiz demek devrimsel bir eylem.😂 Gerçi bu akıllı cümlenin dile getirilişi çok geç oldu gibi. insana sorarlar bugüne kadar aklınız neredeydi  diye? Önce bunu vurgulayayım. Yine de şükür.🙏

Şimdi  neden  ben fesat mıyım yoksa bilmediğim bir şey mi var diye sizlere sorduğumu yazayım. Evet son günlerde hatta neredeyse 7 / 8 aydır enflasyon gemi azıya almış gidiyor.👺 Hepimiz  bu canavarın pençesine düştük. Bazılarımızı yedi bitirdi. TV'de , gazetelerde herkes soruyor neden böyle olduk? Cevap hazır: Pandemi  ve deprem. Herkes hemfikir.  Tamam  pandemi 😥 bütün dünya ekonomisini  etkiledi. Ama en çok bizi. Bu bir gerçek. Burada  da bir problem yok. Çünkü gerçekten bizim ülkemiz pandemiden paçayı sıyırırken  bir de asrın felaketi  (tabii ki bu doğal felakette bir o kadar da  ahlaksal felaket vardı )  ile karşılaştı. Depremin boyutlarını etkileyen ahlaksal felaketi ve rant ekonomisini şimdilik geçelim). Okey. Bu da tamam . İyi de şimdi herkes politikacısından tut gazetecisine kadar muhalefet dahil hatta iktidar tarafından bile EYT’nin maliyetinden bahsediyorlar. İnanamıyorum.  Evet EYT’nin bu bütçeye maliyeti çok yüksek.(internet bilgilerine göre inanılmayacak kadar yüksek ) peki bu EYT ne zaman kanunlaştı?  2023  mart ayında. Yani o korkunç deprem felaketinden  sonra…Önce değil. sonra  Mecliste büyük çoğunlukla kabul edildi. Deprem inanılmaz yıkıcı olmuş. Dünyadan çeşitli yardımlar gelmiş. Büyük bir yıkım.  Pandemiden  çıkmışız zaten ülkenin gideri gelirinden fazla. Üstüne büyük bir felaket ve meclis bütçeye çok  büyük bir yük olacak EYT’yi çıkarıyor. Bu nasıl bir şey? Seçime gidecekler diye o milletvekili koltukları için  zaten  delinmiş hırpalanmış bütçe torbasına bir el daha ateş ediyorlar.

Gerçekten kimse kalkıp da şimdi EYT’nin maliyetinden bahsediyorsunuz bunu neden daha önce düşünmediniz ey buna destek verenler diye sormuyor? ❓ Deprem 2023 şubat 6 ‘da  EYT 2023 mart sonu..  şimdi bu  EYT’ye kimler evet dediyse  tek tek  hesap vermeli? Geri zekalı mı, Düşman mı? Yoksa  menfaat peşinde mi?  En olası olan tabii ki menfaattarı… o küçük hesapları. Milletvekili olacak ya.. Millet aç kalabilir o milletin vekili olsun hele..

tekrar ediyorum : hiç kimse bu EYT'yi  kimler onayladı? Meclisten nasıl geçti, diye sormuyor. Ben sıradan vatandaş olarak soruyorum şimdi? Kimler bu kanunu meclısten geçirdi? iktidarı ve muhalefetiyle... tek tek hesap vermeliler. 

Ya söyleyin şimdi ben fesat mıyım yoksa bilmediğim bir şey mi var? 

                                                                                                              feride cihan göktan 

                                                                                                             2024 / mayıs