
Van is one. Gerçekten Van bir tane. Dünyada bir tane. Ferit Melen hava alanına inerken rüzgar nedeniyle inen uçağın sarsıntısı Van’ı ve özellikle çevresini gezerken gördüklerimle devam etti. Hatta şu an gezinin üzerinden bir hafta geçtiği halde, halen bana ne oldu ya, nasıl şeylerdi o gördüklerim, diye düşünmeye devam ediyorum. Sarsıntı devam ediyor yani.
Şu yandaki haritada gördüğünüz göl ve çevresini ve saparak devam eden Muradiye ve Doğu Beyazıt‘e kadar giden bir yolculuk. Beş günlük bu müthiş programı nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Asırlar önce Evliya Çelebi’nin havasına suyuna gölüne âşık olup me
thiyeler düzdüğü bu şehri, Yaşar Kemal’in o hülyalı bakışı ile şiirler yazdığı bu atmosferi naçizane ben nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Bir şehir düşünün ki içinde bütün bir dünya, her türlü coğrafya ve tarihin neredeyse sekizinci yüzyıla kadar dayanan katmanları, dinlerin, savaşların, mitolojinin hercümerç olduğu bir geçmiş ve bütün bu insanlık tarihine eşlik eden muhteşem bir doğa üzerine kurulmuş. Dağlar, yaylalar, ovalar, nehirler şelaleler, meralara yayılmış koyunlar, balıklar ve martılar, her türlü renk. Öyle ki yol alırken pencereden sağa mı sola mı nereye bakacağınızı şaşırıyor şaşkınlıkla gördüklerinizi sabitlemek için durmaksızın fotoğraf çekmeye başlıyorsunuz. Aklınızda kalmayacakmış endişesiyle. Oysa hepsi, bu muhteşem görüntüler zihninizde ne kadar karışırsa karışsın beyninize çakılacak gibi.
thiyeler düzdüğü bu şehri, Yaşar Kemal’in o hülyalı bakışı ile şiirler yazdığı bu atmosferi naçizane ben nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Bir şehir düşünün ki içinde bütün bir dünya, her türlü coğrafya ve tarihin neredeyse sekizinci yüzyıla kadar dayanan katmanları, dinlerin, savaşların, mitolojinin hercümerç olduğu bir geçmiş ve bütün bu insanlık tarihine eşlik eden muhteşem bir doğa üzerine kurulmuş. Dağlar, yaylalar, ovalar, nehirler şelaleler, meralara yayılmış koyunlar, balıklar ve martılar, her türlü renk. Öyle ki yol alırken pencereden sağa mı sola mı nereye bakacağınızı şaşırıyor şaşkınlıkla gördüklerinizi sabitlemek için durmaksızın fotoğraf çekmeye başlıyorsunuz. Aklınızda kalmayacakmış endişesiyle. Oysa hepsi, bu muhteşem görüntüler zihninizde ne kadar karışırsa karışsın beyninize çakılacak gibi.
Ağrı Dağı. O muhteşem şey… “Şey” demek daha uygun gibi. O nasıl bir duruş! Açık mavi bir gökyüzünün altında salkım saçak etekleri ile oturmuş beyaz duvağı ile süzülen bir gelin gibi. Gözünüzü alamazsınız. Ama kaçırdığınız bir şey var bu arada. Yanındaki nedimesi. Küçük Ağrı… O da kraliçesinin yanında bütün sevimliliği ile öylece oturuyor. Onu görmezlikten gelmeyin lütfen. Gerçi uzun bir süre her ikisi de bir sağ tarafınızda bir sol tarafınızda bazen de ön camda üzerlerindeki bulutların yer yer şekil değiştirerek eşlik etmesiyle görünmeye devam ediyorlar.
Van Gölü zaten herkesçe malum, göl kelimesinin hiç de uymadığı bir coğrafya. Van Gölü bir derya deniz. Uçaktan da baksanız, yerden de baksanız, sağdan da soldan da nereden bakarsanız bakınız bir derya deniz. Öbek öbek yeşilliklerle çevrelenmiş uçsuz bucaksız pürüzsüz bir turkuaz mavisi deniz ve yer yer yerleşim yerlerini sarmalayan uçsuz bucaksız pamuk pamuk bulutların ve heybetli dağların eşlik ettiği bir gökyüzü. Güzellikte birbirleri ile yarış edercesine çevresine sıralanmış Edremit, Gevaş, Ahlat, Adilcevaz.
Gevaş’tan tekne ile Akdamar adasına gitmeden olmaz. Ada yedinci yüzyıla uzanan tarihi ile dimdik ayakta kalmış Akdamar kilisesinin ihtişamına ve geçmişinin büyüsüne kapılmamak elde değil. Akdamar adası efsanelerle, mitolojik öykülerle örülmüş bir ada ve bu güzelliğe yaraşacak hüzünlü bir romantik aşk hikâyesinin adı ile anılıyor. Ah Tamara!
Ah ah! Neredeyse başka bir güzelliği unutuyordum. Beni çok etkileyenlerden bir başkası da Iğdır/ Tuzluca’da gördüğüm antik dönemlerden kalma kayalıklardan oluşmuş Tuz Mağarasıydı. Bu mağara zannedersem çok yakın bir tarihte gezip görmeye açıldığı için pek bilinmiyor. Çoğumuzun ismini yerini daha önce hiç duymadığımız bilmediğimiz aniden karşımıza çıkan inanılmaz ve anlatılamaz güzellikteki Tuz mağarası. Labirentler ve girdaplarla devam eden devasa kayalıklardan oluşmuş bir mağarada yarı loş ve buzsu bir sessizliğe karışarak akis uyandıran sufi bir müzikle birlikte bir hayal aleminde yürüyor gibisiniz. Aynen uykuda renkli bir rüyanın içindeymiş gibi. Bu mağaranın fotoğrafları bile başınızı döndürmeye yetecek gibi. Tek kelime ile inanılmaz.
Zaman ve yer darlığından yazamadığım ve ayrıca inanıyorum ki daha görmediğim veya göremediğim bir sürü güzellik var. Aslında yazmanın ve anlatmanın yetmediği sadece kendi gözlerinizle görüp derinden hissedebileceğiniz bir coğrafya olarak tarif etmek belki daha doğru.
Dünyanın en güzel yerlerinden birini görmek kısa bir süre olsa da bu güzelliği yaşamak için Van- Iğdır-Doğu Beyazıt coğrafyasını gezin. Hem de birkaç kere…
Van is one.
Feride Cihan Göktan
mayıs 2025
Abart..! Abart.! Yok, uçan deve..! Hani 45 sene Van'da yaşamasak inanacağız. Sene 2025 hâlâ etkili pişmiş çömlekte edebiyatı
YanıtlaSilSiz yaşamamışsınız muhtemelen! 45 yıl sadece nefes alıp vermişsiniz! Şu an neredeyseniz, aynısını yapıyorsunuzdur muhtemelen. İsminşzi, kimliğinizi de belirtmemişsiniz. Ben dr. Sadreddin Apaydın. 4. kere buralara geldim ve 30 dr. arkadaşımla bu güzellikleri gördük! Bu yazıyı yazan arkadaşımızın attığı tek imza değildir. Belli kültüre ve bilgiye sahip 30 tıp doktorunun da imzası vardır!
Sil