2014 /Mayıs tarihli yazım
Her
Yol Soma'ya Çıkar!
Nasıl
yazsam, nereden başlasam bilemiyorum. Bir yerden başlamak lazım oysa... Ama içimdeki
öfkeyi bir türlü bastıramıyorum. Ne facebook, ne twitter, ne kişisel sohbetler...
Bırakın dindirmeyi daha çok körüklüyorlar. Acıdan daha çok öfke. Öfkenin
çaresizlikle karşılaşması sanki vücudunuzun tam orta yerinde yüreğinizin
üstünde kocaman bir ağırlık ve derin bir
çöküş hissettiriyor ve kımıldayamıyorsunuz, yeraltında kalmışsınız gibi. Oysa
onlar gerçekten yeraltında kaldılar... Yeryüzünün 2000 metre altında. Benim hiç
görmediğim ve hayal bile edemediğim farklı bir dünyanın derinliklerde sıkışıp
kaldılar. Farklı derinliklerde, hayatın farklı öykülerini yaşayan, kim bilir
farklı şeylere gülen, farklı şeylere ağlayan ama şurası gerçek ki aynı düzenin
çarkında dönen farklı dünyaların insanlarıyız. Aynı düzenin farklı yerlerde konumlanmış
dönme dolapları birbirlerine değmeden biteviye
dönüp duruyorlar. İşte bazen mekanik bir hata veya hesap edilmemiş bir aksaklık
olduğunda bu durmadan dönüş aksıyor, patlamalar, kazalar, ölüler, yaralılar,
şiddetli psikolojik travmalar vs... Sonra yine dönmeye devam hiç bir şey
olmamış gibi. İşte bu yüzden duyduğum öfke ve çaresizlik... Hiç bir şey olmamış
gibi devam etmesi her şeyin. Bu düzen. Hırs, para ve kar düzeni. Kısaca aç
gözlülük düzeni. Çok yasal bir tanımlaması da var. Prim ve Performans. Madencilerin yeraltında
ölümlerine
, yeryüzündekilerin de ölümden beter
mutsuz yaşamlarına sebep, bu son yıllarda hükümet politikaları ve
yasalarla gittikçe şiddetlenen açıkça ismi de performans ve prim diye konan acayip
serbest piyasa ekonomisidir. O kadar serbest ki alabildiğince hızlı,
olabildiğince ahlaksız. En çok üretim, en az maliyet, en hızlı çalışma. Seri
olmalı, hiç durmadan ve aralıksız... İnsanı hiç umursamadan ve yok sayarak sadece para odaklı. Avrupa ve Amerika'da dört yüz yıllık bir geçmiş tecrübeyle kısmen
insan odaklı ve çalışan
insanların hak ve hukukuna uygun hale
getirilen bu sistem bizim ülkemizde hiç
denetimsiz azgın ve vahşi bir şekilde
gittikçe de hızlanarak dönüp duruyor.
İşte bu kadar denetimsiz hızın sonunda
kör gözüne parmak misali çok ölümlü bir kaza... Düşünebiliyor
musunuz 2012 ve 2013'te Soma
madenlerinde planlanandan yüzde kırk yedi fazla üretim olmuş ve maliyeti de beş
kat düşürmüşler. Bunu hangi sihirli değnekle başardılar acaba bu sistemin katilleri?
Somadaki madenciler, yerin altındakiler işte bu sistemin kurbanları olurken diğerleri
yerin üstündekiler de penceresiz kuleleşmiş plazalarda asgari ücretlere
yakın fiyatlarla tatilsiz, izinsiz günde
14 saat çalışarak ve her gün de işsizlik hayaletiyle korkutularak durmadan çalışıyor
ve onlar da ruhlarıyla bedenlerinin bir
parçalarıyla her gün ölüyorlar. Özelleştirme her yerde, eğitimde, sağlıkta, kamuda. Nitelik diye bir şey yok. Donanımlı,
tecrübeli eleman yerine taşeron sistemiyle sözleşmeli ve ucuz personel ile
emeği sömürüp bu çarkları döndürüyorlar. Bu arada istatistiksel olarak gelişerek
büyüyoruz. Sadece rakamlar büyürken insanlar
ölüyor.
Bu dönme
dolapların içine sıkış tepiş tıkılıp
dönen insanların sağlıklı bir şekilde sağlıklı bir ruh veya bedenle bu dolaptan inmelerine de imkan yok. Çünkü
bir yandan da tüketim çılgınlığı pompalanıyor. Sistem hepimizi tuzağa düşürerek
bu kirli oyunun içine çekip , varoluşlarımızı kredi kartlarımızla, sahip
olduğumuz eşyalarla anlamlandırıyor. Soma yeraltı faciasından kıl payı dönmüş bir genç "kredi
kartı" borcu için madene dönmeye mecbur olduğunu söylüyordu. Yani kredi
kartı borcu için ölüme mecbur olduğunu söylüyor. Bunu yalnız o söylemiyor,
yerüstünde ruhları tükenmiş üç kuruş paraya çalışarak büyük ekran LCD veya yeni
aldığı arabasının taksiti için bu robot hayatlara mecbur olanlarda söylüyor ve
aynı şekilde onlar da kredi kartlarının mecbur ettiği ölümcül hayatları
yaşıyorlar.
Bu denetlenemeyen
sendikasız,örgütsüz,vicdansız çok serbest(!) piyasa sistemi kurbanlarının ruhlarını,
bedenlerini , hayallerini kısaca insana ve insanlığa ait her şeyi almaya devam
edecek. Bu yaşadığımız korkunç madenci katliamında hemen bir suçlu figürü bulunup sistemin devamına ivme kazandırılacak yine. Çok
daha çarpıcı ve tokat gibi söylemek
gerekiyorsa, bu ucube sistem
sorgulanmadıkça ve para hırsından dönmüş gözler insafa gelmedikçe her yol Soma'ya
çıkacak. Soma'nın karanlık dehlizlerinde olduğu gibi karbona benzer yanıp gidecek hayatlarımız.
Kısaca çıkış yok. Dolaplar olanca hızıyla dönmeye devam edecek yine...
Feride Cihan Göktan
cigoktan@hotmail.com