Feci'nin Blogu

9 Aralık 2022 Cuma

Camdaki Kız: Nalan ve Hayri Aşkı Üzerine


Dizi takip eden biri değilim. Ne Türk ne yabancı. Oysa güzel diziler var.  Bir ara favori olan “Bir Başkadır" dizisini seyretmiş ve beğenmiştim. Geçen yıl da kız kardeşim ve bir arkadaşım (kendileri dizi severler grubundandır) şiddetle “Camdaki Kız” önerdiklerinden onları kırmamak adına seyretmeye başladım. Hemen söylemem gerekirse (ki yazacak çok şey var daha ) dizideki korse olayı, yani genç kadının annesi tarafından gün boyu korselenmesi acayip ilgimi çekti haliyle. Bu gerçekle bir ilgisi olmayacak kadar saçma ve tuhaf gelebilir ancak bizim toplumsal kız çocuğu yetiştirme gerçeğimizi metaforik olarak anlatması bakımından bana o kadar güçlü geldi. Yönetmen bunu düşünerek mi yaptı bilemiyorum ama bizim özellikle kız çocuk yetiştirme konusuna zihniyet olarak "cuk" oturmuş diyebilirim.  Evet çünkü bu ülkede çoğu kadının, buna her türlü sosyoekonomik sınıf dahil, görünmez korseleri var.😢 Şimdilerde, daha yeni yeni belki de 80'lerden sonra, yirmi otuz yıldır feminist akımların söylemlerinin duyulur hale gelmesi nedeniyle bu korseler sorgulanmaya başlandı. Şükür.🙏

Bu ilginç ve kuvveti metaforik anlatım nedeniyle ilgiyle başladığım dizi tabii ki geleneklerimize, aile düzenlerimize, kız annesi olarak kızlarımız hatta erkek çocuklarımız ile olan mesafelerimizi, geleneksel aile yapımızı da seyreden herkese sorgulatmıştır. Dizinin sanatsal değerinin belki tartışılır olmasına karşın toplumun her kesimi tarafından anlaşılabilir olması da bence önemli. Toplumsal problemlerimizin üzerinde vurgulayıcı ve düşündürücü kurgular yapmak da sanatın işlevlerinden.  Ben de sürekli olmasa da kızımla birlikte diziyi  konuşarak  seyretmeye çalıştık. İki farklı nesil iki farklı yaşam tecrübesi geçirmiş kadın olarak mutabık kaldığımız yerler ve çatıştığımız yerler oldu haliyle.😘 Aslında iki kişinin birbirini anlaması ve belki de ifade edemediklerini dolaylı olarak anlatması açısından bazı filmleri birlikte seyretmek veya bazı kitapları birlikte okumak gerek. Tavsiye ederim.✔

Bu “camdaki kız” dizisi dediğim gibi başta geleneksel aile yapımızı, aile bireylerinin birbirleri üzerinde yıkıcı veya yapıcı etkilerini, aşkı, evliliği kısaca yaşadığımız hayatı sorgulatıyor. Aile travmalarının bu ailede büyüyen bir çocuğun hayatı boyunca peşini bırakmayacağını açık seçik gösteriyor ve tabii ki , sevgi, aşk, sadakat gibi çetrefilli konuları kendi tecrübelerinizle harmanlayarak yorumluyorsunuz. İşte bu nedenlerle kızımla bazen pek uyuştuk bazen de kıyasıya tartıştık aynen gerçek hayatta olduğu gibi. Bu sefer camdaki kız dizisi üzerinden birbirimizi anlamaya çalıştık. Artık ne kadar olduysa.🙃 Çünkü insanın kendini bile anlaması çok güç biliyorsunuz.

Mesela anlaşamadığımız konulardan biri Nalan’ın aşkı. Nalan’ın şoförüne duyduğu aşk. Aramızda geçen diyalog en başından beri genel olarak şöyle:

Ben: ya hiç olacak şey mi? Şoförüne kalk aşık ol. Nalan kim, bu adam kim?

Kızım: Anne ya niye öyle diyorsun. Aşk bu aşk. ❤ 

Ben: evet, ota konar…. ‘a da.  Hiç olacak şey değil aslında.😒

Kızım: Ya Hayri çok tatlı. Ne kadar çok seviyor kızı. Hiç kimsenin sevmediği kadar.

Ben: kızım işte mesele buradan kaynaklanıyor zaten. Kızcağızın  aile travması olduğu için, anne sevgisi görmediği için bu adama tutuldu.  Kendine güveni de yok garibim. Cahilin birine tutuldu.

Kızım: anne neden aşağılıyorsun adamı? İlla doktor mühendis mi olması lazım.😂

Ben: Kızım, davul dengi dengine. Bu adamla ne konuşacak bu kız. Mimar, görgülü, bürokrat bir aileden gelmiş. Ama salak işte.

Kızım. Ne kadar narsist bir bakış bu anne ya...  Bak Sedat’la mutlu değil.  Zengin, tahsilli ama .. kızı aldatıp duruyor.

Ben. Ya Sedat’la uygun gelmemiş olabilir. O başka. Tecrübesizliği ve ailenin zorlamasıyla evlendi. Ama bu şoförle temelde uyuşmuyorlar. Bu adamla asla olmaz.

Kızım: olur olur. Sen eski kafayla bakıyorsun. Hayat bu.

Ben: evet haklısın hayat bu

İşte böyle. Nalan ile Hayri’nin ilişkisine dair başlangıcından beri hiç anlaşamadık. O romantik bir gözle bakıyor olabilir. Benim gözler tabii ki bulanık artık romantizmin pek bir parlaklığı yok.😀 Çünkü gerçekleri az çok biliyorum. Ayrıca Nalan gibi şiddetli aile baskısı görmüş, aşk sevgi flört konusunda hiçbir tecrübesi olmamış bir kızın karşısına Mecnun çıksa ne olacak? Nalan'dan Leyla olmaz. Nalan gibi travmatik biri âşık olamaz zaten. Aşk zannedebilir o başka.

Zaten aşk çoğunlukla zannettiğimiz şey oluyor sonunda. Tuğçe ile daha bunu tartışmadık.

 

                                                                                                                                   Feride Cihan Göktan

                                                                                                                                         Aralık /2022

13 Kasım 2022 Pazar

Bir Sergi: Gavur Mahallesi

 

Bir Sergi: Gavur Mahallesi  

Hiçbir sergiden çarpılarak çıktınız mı? Çarpılarak ve değişerek. Evet, her sergi çıkışı insan bir şeyler öğrenir, bazı farkındalıkları gelişir; dolasıyla değişir.  Zaten sanatsal faaliyetlerin amacı da budur. Ancak dün gezdiğim sergi bunun daha ötesiydi. İnsanı çarparak değiştiren. Çıkışta düşünceleriniz duygularınız lime lime olmuş ve o şaşkınlık ve çarpılmayla hemen bir yerlerde oturup kendinize format atmak ihtiyacını duyuyorsunuz. Arapsaçı olmuş duygularınızı taramak.  Ayrıca bu izlediğiniz evrensel sanatçıyı son iki güne kadar duymadığınız için de cehaletinize şaşırıyorsunuz. Gerçekten olamaz böyle şey.

Serginin adı: Gavur Mahallesi.  Sanatçı: Ahmet Güneştekin. Konusu göç ve mübadele.

Arkadaşım sergiye girerken dış cephede mermer kütüklerine sıkıştırılmış bavulları işaret ederek hüzünlü bir yüzle göç ve mübadelenin sanat için çok mümbit bir konu olduğunu söyledi. Tabii ki çok haklı. Evrensel ve hep süregelen bir felaket. İnsanlığın kara lekesi. Ölümden beter bir şey.

Şimdi size sergiyi özetliyeyim: şaşkınlık, yüzleşme, kaos, hayranlık ve utanç. İnsanlığınızdan utanmak. Bütün bu geçmişin sorumluluğunu hissetmek.

Bir tekne ve içi valizlerle dolu. Tıka basa eskimiş, çilekeş, özlem dolu valizler. Öyle üst üste rasgele atılmış. Tekne kalkmak üzere veya yolda. Derinlerden gelen bir yerlerde sıkışıp kalmış bir kedi çığlığı kulaklarınızda. Bir felaket. Bir utanç gemisi. Bizler karadan bakakalıyoruz bir şeyler yapamamanın utancı ile. Seyredenlerin yüzündeki o hüzün.  

Cadde ve sokak isimleriyle dolu bir duvar var. Yolunuzu şaşıracağınız. Yüzlerce isim. Hepsi başka bir yönü başka bir yeri gösteriyor. Bu dünya karmaşasında telef olanlar, faili meçhuller,😢 kaybolanlar, terör kurbanları… Hepsinin bir hikayesi vardır, bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz. İçinizde böyle bir dünyada yaşıyor olmanın sıkıntısı.

Sıkıntı, utanç ve hüzünle dolaşırken aynen içinde bulunduğunuz ruh hali gibi iç içe geçmiş çemberler, şehirler ve ayna geliyor önünüze. Bu kaosun bu felaketin içinde kendinizi aynada görmek. Yüzleşmek. İnanılmaz bir enstalasyon.

Çıkışta bir de video gösterisi var: 20 kilo 20 dolar…1964’te uygulanan bir Rum tehcirinin dramatik öyküsü. İstanbul’dan sorgusuz sualsiz sadece siyasi nedenlerle ve sadece Rum olmaktan başka bir günahları olmayan binlerce Türkiyeli Rum’un yanlarında 20 dolar ve 20 kilo eşya olması şartıyla ülkeden sürülmesi. Yine valizler ve yine insanlar. Çok üzücü ve utanç verici.😢

Ayrıca renklerin muhteşem uyumu ile oluşmuş soyut büyük boy resimler. Patchwork çalışmaları, seramikle yapılmış mükemmel mitolojik figürler, heykeller, ahşaba ve taşa işlenmiş sanat. Sanatçı, geçmiş ve ne yazık ki devam eden bu insanlık eziyetini anlatırken bir yandan da renklerin inanılmaz uyumuyla yaptığı büyük boy soyut tablolarda çemberlerini kapatmamış. Umut var yani. Kapatılmayan çemberler ve tablolarının sağ üst köşesinde bir güneş figürü. Yüzünüze bir sevinç dalgası geliyor🌞bu kasvet fırtınası içinde.  

Tek kelime ile insana insan olduğunu bir tokat atarcasına hatırlatan bir sergi. Ne çekmiş bu insanlar ya? Ne çekmiş bu insanlık diyorsunuz ta içinizden koparak gelen bir sesle. Bu sergiyi kaçırmayın derim.

Gavur Mahallesi. Ahmet Gültekin.  Yer: Atlas Pavyonu. İzmir /Kültürpark. Sergi 5 Mart’a kadar açık olacak. Kaçırmayın. 


 

                                                                                                            Feride Cihan Göktan

1 Kasım 2022 Salı

Bir yaz sonu SAMOS kaçamağı

 

                                                   Bir yaz sonu SAMOS kaçamağı

Yer: Samos

   

Zaman: Ekim sonu

Samos, Hani şu Kuşadası Limanından kısacık bir zaman diliminde köpüren dalgalar ve martılar eşliğinde gidilen küçük sevimli ada. Komşumuz ada.

Ekim’in son günlerinde Samos’ta bir hafta sonu kaçamağı.🙃

Şimdi Ekim sonu yerine Kasım başı diye başlarsam bir tedirginlik bir karamsarlık olacak. Kasım. Kışın o güneşsiz karanlık kasvetli günlerinin geliyor olduğunu hatırlatacak hepimize.  Oysa Ekim sonu, diye başlarsam. O yaz artığı güneşin  solmuş da olsa tenimizde hala sıcaklığını hissetmek mümkün. Okurken bile iyi geliyor.😘

İşte böyle Ekim’in son günlerinde Samos’a gitmek de çok iyi geldi.

Bu güzel adaya gemi yaklaşırken mütevazi bir güzelliğe de yaklaşmakta olduğunuzu zaten hemen anlıyorsunuz. Gerçi 28 Ekim Samos’a yaklaşırken kıyıdaki askeri gösteri  neden olduğunu bilemediğimiz için bu mütevazi güzelliğin romantizmine bir gölge düşürmedi değil. Askerler, marşlar kasvetli gri ve koyu renkleriyle o mavi güzelliğin içinde bir karaltı gibi. Neyse ki kısa sürdü ve Samos güzel renklerine büründü hemen. (28 Ekim Yunanistan’ın 1940 yılındaki İtalyan Ültimatomunu reddetmesinin günüymüş meğerse.)

Samos’a gidenler bir araba kiralayıp adanın girdisine çıktısına girip çıkacaklar.   Daracık daracık yollarda yol sizi geri dönmenize asla müsaade etmeksizin götürüyor zaten. Yolunuz bir koya, bir köye ama hep bir güzelliğe çıkıyor. Ve bütün bu gidişlerde genelde deniz, yanı başınızda size refakat ediyor veya bazen de ansızın zınk diye karşınıza çıkıyor. Yani nereye giderseniz gidin deniz hep yanınızda. Diğer dikkat çekici şey evler. Evlerin güzelliği. Renklerinin armonisi. Çiçekler, ağaçlar, ormanlar. İnanılmaz bir doğanın ortasında kalıvermek gibi bir duygu. Hele bir yerleşim yeri var ömre bedel dediklerinden. Manolates  . Adanın kuzeyinde, kaldığımız Vathi ile Kokkari arasında harika bir dağ köyü.🌞

Göğe değen ağaçların arasından süzülerek gelen güneşin ekim pırıltılarının gözünüzü alması hissiyatı muhteşem. Yeşillik, gök mavisi ve deniz mavisi birlikte dans ediyorlar.  Seramik atölyeleri ve küçük kafeler, rengarenk saksı çiçekleri ile süslü küçük pencereli pırıl pırıl  köy evleri.  Manolates köyü gerçekten inanılmaz. Bir masal gibi.

Karlovasi ayrı bir güzellik.  Yaz sonu hüznü ısısız plajın büyüsünü  daha bir parlatıyor gibi. Sadece deniz ve dalgaları. Sessizlik. Sessizlik.

Ayrıca ünlü matematikçi filozof Pisagor yaşamış bu adada. Ünlü Pisagor teoremi. Her şeyin matematikle açıklanabileceğine inanan Pisagor bu adanın güzelliğini matematiksel olarak nasıl açıklardı acaba?

Bir hafta sonuna bu kadar güzelliği ve tarihi sığdırmak tabii ki mümkün değil. Bu yazıya da bu iki günün izlenimlerini sığdırmak da mümkün değil.

Kısaca bu ekim sonu kaçamağı çok güzel oldu. Bakın işte bugün Kasım başladı bile. Ve benim yazıya başladığım "Ekim sonu güzelliği" hala devam ediyor.

Güzel bir Kasım ayı geçsin. Güzel bir kış geçirelim.💖

 

                                                                                                            Feride Cihan Göktan

                                                                                                             31. ekim. 2022

16 Ağustos 2022 Salı

Marla'yla Devam

 

Birlikte Marla’yla devam ediyoruz. Yok olmadı. Marla elden ayaktan düştüğü artık süründüğü halde direniyor. Dün sabah mamasını iştahla yediğini görünce “ne olursa olsun “onu sonsuz huzura erdirmekten vazgeçtim. Direniyor. Çok zor durumda biliyorum. Ama kendisi “buradan” vazgeçmiş görünmüyor hala. Canım benim, dün mamasını yerken dönüp bir de benim elimi yalaması… yok dedim bu iş olmaz. Marla halen burada, bu dünyada  olmak istiyor. 

Bakışlarından anlaşılır diyen bu konuda bilgili ve tecrübeli arkadaşlarım var. Bak, dediler gözlerinin içine bak. Sen parlak mı donuk mu vazgeçmiş bir bakış mı anlarsın. Haklılar. Tabii ki  eski gençlik günlerinin verdiği o pırıltılı hınzır kedi bakışı olmasa da her şeyden vazgeçmiş bir ifadesi de yok. Tabii ki yaşlılığın ve son günlerdeki zorlu hayatının küskünlüğünü görebilirsiniz ama asla “ben artık gideyim” bakışı ile bakmıyor.  Öyle donuk ve ifadesiz değil. Her şeye rağmen devam etmek istediğini anladım. Zannedersem anladım. İnsan insanı anlayamazken ben bir kedi bakışından anladığımı nasıl iddia edebilirim ? Bu sadece bana göre olan bir şey. Benim düşüncem yani. Bence Marla devam etmek istiyor. 

Yaşama içgüdüsü denilen şey bu olmalı. Her şeye rağmen yani…

Bakalım bu macera ne kadar devam edecek?

                                                                                                              2022/ 16 ağustos 

14 Ağustos 2022 Pazar

Kedisi Olanlar İçin

 

            Kedisi Olanlar İçin 

Acele ile apartman görevlisini çağırıyorum o da hemen kapıda hazır. Bak diyorum telaşe ile evin içinde üç tane kedi var. Nerden girmiş bunlar? (Alt kattakilerin 5 kedisi var. Onlardan birkaçı mı?)  Nasıl girmişler bunlar? acayip bir gerginlik yüzümün kaslarında ve karnımda. Veli, benim bu telaşeme sessizlikle karşılık veriyor ve elindeki o kocaman siyah çöp torbasına atıyor kedileri. Ben daha arkama dönmeden bir tane daha görüyorum salonun kör noktasında. Siyah bir kedi. Zayıf. Karşı köşeye bakıyorum bir tane daha. Gözümü kaydırdığım her yerden kedi fışkırıyor. Artık konuşacak durumda değilim. Beynim felç olmuş gibi kaskatı vücudum. 

Valla nasıl uyandım da onun rüya olduğunu anlayıncaya kadar kalbim durmadı bilemiyorum. Kız kardeşim bu haberci bir rüya değil, dedi. Bu, Marla ile günlerdir cebelleştiğin için. (Haberci rüya gelecekle ilgiliymiş, bu durum rüyasıymış yani) 

Evet cebelleşmek doğru kelime. Gerçekten neredeyse dört aydır hem Marla, hem ben mücadele veriyoruz.😥 Mutlu sakin birlikteliğimize kocaman bir kemik tümörü pat diye düştü. Hiç haberimiz yokken. Canavar tümör Marla’nın arka iki ayağının ve ayrıca kaka ve çişinin kontrolünü de ele geçirdi. Yapacak bir şey yok. Ben kabuslar görerek veya uykusuz, Marla da dar bir alana sıkışmış vaziyette adını söylediğim dışında artık hiç sesi çıkmaksızın ve tabii ki kontrol edemediği kaka ve çiş nedeniyle  o çok önem verdiği öz bakımını  da yapmaksızın öylece iki bacağını dümdüz uzatmış yatarak, günlerimizi geçiriyoruz.😒

İşte nasıl yazılır böyle şeyler bilemiyorum. Hani böyle günlük yaşantınızın içine karışmış ve ayrılmaz bir parçası olmuşken, o şeyin hayatınızdan yavaş yavaş çıkmakta olduğunu ve günlük rutininizin değişmekte olduğunun fark ediyor olsanız bile anlatabilmek oldukça zor. İçindeyken zor. O içinde olma durumu ne kadar sürecek? Onu da bilmiyorum. Kim bilir belki bunu yapabilmek o karmaşayı yazarak, resmederek veya müzikle ifade edebilmek bütün beceri.  Ben yapamıyorum. Onun yerine uyurken kabuslar görüyorum uyanıkken de böyle bir durum yokmuş gibi düşünmeye zorluyorum kendimi.

Böyle nereye kadar?  Bu yeni durumla yüzleşmek zamanı. Marla kızımın kedisi. Nerdeyse on dört yıldır benimle. Benim kedim yani. Mutlu sağlıklı ve neşeli yıllar geçirdik birlikte. Onun istediği bir hayat mıydı bilemiyorum. Ama en azından konforlu ve güvenliydi.

Kızım  artık bu dört beş aylık süreçten sonra benim kendime gelmem gerektiğini, bunun böyle devam edemeyeceğini, kediye de kendime de çektirdiğimi zaten sonun da kaçınılmaz olduğunu söylemesi (ki bunu neredeyse en başından beri söylüyor, ben de biliyorum) ve benim de gerçekten direncimin düşmeye başlaması ile Marla’yı uyutmayı düşünüyorum😢(çok tuhaf geliyor bunu söylemek ama sanki doğru bu gibi geliyor artık. (Veterinerimiz aslında uyutmaya karşı ama dün Marla’yı muayene edince bir ay önceki kararının tersine o da uyutalım dedi)

Bu kadarını bile nasıl söylüyor, nasıl yazabiliyorum hayretler içindeyim.

En son diyebildiğim nereden buldu bu hastalık bizi? 😢Güzel güzel yaşayıp giderken.

                                                                                                         14 ağustos 2022 / 

 

14 Haziran 2022 Salı

KORONA GÜNLÜKLERİ 64

  EN SONUNDA...

Oldu en sonunda oldu.  Bim bam bom 🎵…Kâbus gerçek oldu.😨 Bim bam bom.🎵 Şimdi İlan ediyorum herkese. Ben de kovid oldum sonunda.😒

Şaka yaptığıma bakmayın. Valla şaka değilmiş. Müsaadenizle Kovidi ancak kovid geçirenler bilir diyeceğim. İçli dışlı olduk üç gün. Önce boğazıma saldırdı iki eliyle. Ben kurtulayım derken daha çok. Boğaz dediğin İstanbul boğazı değil içinde soluk borusu var yemek borusu var ses telleri var. Hepsi hasar gördü haliyle. Canım boğazım.🙏 Kendini müdafaa etmek için öksürüyor yutkunuyor genişlemeye çalışıyor. Sevgili antikorlarım🙏 askerlerini yolladılar hemen. Ateşim yükseldi böylece. 38 derece ateşte bir milyon yüz asker var. Arkası devamlı geliyor.  Kovid ve askerlerim böylece bütün vücudumda bir savaşa giriştiler kıran kırana. Ateşin de alabildiğine yükselmesi virüsü ablukaya alabilir ama beni de öldürebilir sonuçta.  Savaş çok kötü bir şey. Ateşin böyle hesapsızca yükselmemesi lazım. Ateş düşürücüler soğuk kompresler derken ateşi kontrol altına aldık. Virüs de zaten aşılarım sayesinde öyle deli dolu ilerleyemiyor. Çok şükür Kovidin dikenli topları üç gün içinde zapturapt altına  alındı.✔

Bugün ortalık sakin. Zannedersem boğazımı terk edecek. En azından ellerini gırtlağımdan çekmese bile gevşetti. Sevgili antikorlarım da zannedersem rahatladılar ve kendileri yine eski mevziilerine çekildi.  Hiç kolay değildi bu üç gün.😨

Kovid teşhisimi duyunca Sağlık bakanlığı, sağlık müdürlüğü, aile hekimim. Hepsi aradılar. Hatrımı sordular, Tavsiyelerde bulundular sağ olsunlar. Şimdi 7 gün idari izinliyim ve izoleyim.😷

Hastalığım öncesi son iki veya üç gün kimlerle yarenlik yaptıysam haber verdim hepsine. Toplam 4 / 5 kişiydi zaten. Lütfen siz de uyanık olun savaş başlayabilir diye. Çok şükür ki hiçbirinde böyle bir savaş başlamadı şimdiye kadar. İnşallah da başlamaz.

Yani kısaca kovid etrafımızda devam ediyor. Aşılama tarihine baktım biz doktorlar ve sağlık çalışanları 5. Aşıyı ocak 2022 de olmuşuz. Aradan 6 ay geçmiş. Diğer aşılananlar için daha 6 ay dolmadı. Bu maske mesafe kuralını unuttuk toplum olarak. Zaten zorunluluk da kalktı. Yani acaba 6 aylar dolduktan sonra bulaşlar hızlanacak mı?

Omikron varyasyonu daha hafif diyorlar. Birincisi valla geçirdiğim hafif filan değildi.  İkincisi bu koronanın kimde hafif kimde ağır olacağını nasıl söyleyebiliyoruz? Kovid 19 semptomsuz da olabildiği gibi adamı öldürüyor da. Kimde ne yapacağı belli değil. Kısaca diyeceğim şu: kendinize dikkat edin.

Maske / Mesafe / hjjyen,  açık hava toplantıları 

Aşının etkinliği ne kadar sürecek acaba? gittikçe etkinliği azaldığı için mi ben durup dururken kovid oldum?  Tekrar bir hatırlatmaya gerek duyulacak mı?❓❓❓

Telefondaki yetkili ses bu yakınlarda kovidli bir temas oldu mu dedi. Yok dedim. O zaman toplumsal kaynaklı dedi. (E bravo dedim herkes açıldı saçıldı dip dibe yan yana. Ben dahil. Bravo nasıl bildiniz?) tabii ki bunu içimden dedim. Beni o kadar aramışlar iyiliğimi istiyorlar şimdi küstahça bu cevabı vermek ayıp olur değil mi?😘

Korona günlükleri keşke bitse… Ama sanki bitmeyecek gibi. Dünyanın başına bela olanlardan biri de bu oldu.😨

Koronasız günler diliyorum. Kendinize dikkat edin. Hiç kolay değildi valla ...

                                                                                                             Feride Cihan Göktan 

                                                                                                             14. haziran 2022 

 

6 Mayıs 2022 Cuma

PISIDIA : Güller ve Göller Ülkesi

 

PISIDIA : Güller ve Göller Ülkesi …


“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde” diye başlayan belirsiz bir zamana ve içerisinde prenseslerin, imparatorların ve tanrıların yaşadığı bir ülkeye ve kentlerine gittim.  PISIDIA (Pisidya) Bölgesi ve Pisidia kentleri. Tahminen M.Ö 5000 yıllarından beri süregelen bir zaman dilimi içinde gezinerek.

            Evvel zaman ülkesi Pisidia, şimdinin Burdur/Isparta/Konya yöresi. Yeşil ile mavinin, göl ile gökyüzünün, bulutlar ile dağların, geçmişle geleceğin birbirine karıştığı o belirsiz sınırlarda üç gün boyunca dolaşmak…😍

    


 
Sagalassos kocaman uçsuz bucaksız şimdinin metropolüne benzer bir antik şehir. Çarşısı, tiyatrosu, meclis binası, hamamı, kütüphanesi, mezarlıkları, patika yolları ile ulaşılamayacak bir zamanın berisinde kalmış hayalet bir şehir. Şehrin duvarlarından fışkıran ve parke taşlarından fırlayan minicik rengârenk çiçekler 🌼burasının gerçek sahiplerinin ruhlarıdır kim bilir? Bizler de bu nedenle Sagalassos’ u incitmeden nefeslerimizi tutarak, şaşkınlık ve hayranlıkla gezmeye çalıştık. Bizim gibi dolaşanlardan birinin yüksek sesle ve heyecanla çeşmeye bakın, Roma’daki Aşk Çeşmesi’ne beş basar, dediğini duydum. Geçmişi yarıştırmak. Roma’daki Aşk Çeşmesi’nin buradaki Antoninler Çeşmesi’nden 1500 yıl sonra yapılmış, dedi bir arkadaşım. Geçmişi de yarıştırırsak evet Sagalassos inanılmaz gerçekten.

            Pisidia’nın başka bir kazı kenti Antiokheia. Tanrılarla imparatorların yarıştığı zamanlar ve kentler. Burada da İmparator Augustus Tapınağı var.  Tek kelime ile muhteşem.

            Bu toprakların tarihi zenginliği hep süregelmiş. Milattan önce ve sonrası ile bütün zamanlar. Yunan, Helenistik Dönem, Roma Dönemi, Erken Bizans, eski Yunan, Selçuklu, Osmanlı, Hristiyanlık, Musevilik, İslamiyet.  Bu kadar zenginlik bu bölgenin toprağına suyuna ve havasına karışmış durumda.  Mesela Hz. İsa’nın müritlerinden Aziz Paulos ilk defa bu bölgede bir sinagogda Hristiyanlığı ilan etmiş. Bu nedenle Antiokheia kenti ve Paulos kilisesi halen Hristiyanlar için kutsal bir yer. Hemen komşu Beyşehir’deki Eşrefoğlu Beyi Süleyman Bey Camii. 14. Yüzyılda yapılmış muhteşem ahşap sütunları ve oymaları ile 21.Yüzyıl günümüz sanatına kafa tutan değerde bir şaheser. Bu nedenle UNESCO Dünya Mirası koruması listesinde.

            Bu bilinen zamanları bile aşan tarihsel ve sanatsal güzellikler etraflarındaki doğa da baş döndürücü. Arka arkaya sıralanmış irili ufaklı göller, göletler yolculuk oyunca gözlerinizin önünden devamlı kaymakta. Toplam 16 göl. Hepsinin farklı özellikleri ile bir “doğa güzellik yarışması” yapıyorlar sanki.

Beyşehir ve Eğirdir yüzölçümü olarak Türkiye’nin en büyük göllerinden, Salda ise en derinlerinden. Tektonik, kastik ve volkanik gibi farklılıkları var. Duru mavilikten yeşile eflatuna kadar dönen renkler. Eğirdir gölü her gördüğünüzde farklı bir renge bürünürmüş dediklerine göre.

  Yani ne diyeyim? Böyle güzel bir yolculuk. Görerek, duyarak ve gülleri lavantaları koklayarak.🌹 Üstelik geçmiş zamana giderek. Daha ne olsun?

Bu güzel program için Ebruli’ye ve sevgili Nezih Aytaçlar’a teşekkür ederim.🙏

                                                                            Feride Cihan Göktan  6 / Mayıs / 2022 
                                                                                          fotoğraflar Ebruli Tur katılımcılarına aittir. 

Çok önemli not. Bu sevinçli yazıya hüzün karıştırmak istemedim ama söylemeden de geçmek içime sinmiyor. Son yıllardaki ölçümlere göre göller gittikçe küçülüyormuş. Bu güzellikleri gördükten sonra bu bilgi kâbus gibi. Umarım bu canlı dokuyu koruyabiliriz.

 

30 Nisan 2022 Cumartesi

korona günlükleri 63

 

     KOVİD 19’UN ARDINDAN …

        Bu son korona günlüğü yazısını aşağıdaki adresten okuyabilirsiniz.. Bu korona bitti sevincini bile duyamıyoruz sanki... hep bir şüphe hep bir tedirginlik... sadece korona için değil bir çok şey için. çünkü görünen köy  öyle ışıklı güneşli değil. Güzel günler görmek umudu ile...

   kovid 19 bize neler yaptı ?      


5 Mart 2022 Cumartesi

şimdi bir de savaş seyrediyoruz.

 

            Bu Savaş  Bitmeli!  😥

           Zavallı, aptal adam. Geri zekalı. İçimden değil bağırarak söylüyorum TV seyrederken. Zavallı insanlar. Ölenler, kaçanlar, yaralananlar, bağıranlar, ağlayanlar ve o korkunç siren sesleri.😱 Çok şaşıracaksınız, belki de bana kızacaksınız ama eminim sonra hak vereceksiniz. İçimde bu patlayan öfke Putin’e değil. Ukrayna’nın  sözüm ona devlet başkanı Volodimir Zelenskiye. Çok sıradan bir TV seyircisi olarak söylüyorum bunu. Hele iki gün önce bir beyanatı alt yazı olarak geçince oturaklı bir küfüre dilim dönemediği için içimdeki öfke daha da bir büyüdü. “Rusya askeri kuvvetleri bizim beş katımız” demiş. A geri zekalı kardeş, bunu daha önce bilmiyor olamazsın. O zaman neden bu savaşı tetikledin? Neden akılcı bir politikayla ve diplomasi ile problemlerini tartışmadın? Neden kızdırdın o deli adamı? O deli adam yılların kurt politikacısı ve Rusya Devlet Başkanı. Sen cüce o dev. Amerika ve Avrupa Birliği önce fişekledi sonra karşıdan bakıyor. E öyle olacak? Bunu sokaktan birini çevirsek söyler. Amerika Rusya’ya savaş mı açacak zannediyordu acaba? Avrupa askerlerini Rusya’ya karşı yollayacak mı? Tabii ki hayır.

Araştırdım bu savaşın taşları yıllar öne başlamış döşenmeye. Böyle bir yıkıcılık hemen ortaya çıkmaz zaten. Biliyorsunuzdur bu savaşa sebep NATO’nun genişlemesi. Haritaya bakın. Rusya ile Nato arasında halihazırda Ukrayna, Gürcistan ve Belarus var. E şimdi Ukrayna’nın NATO isteklisi olması haklı olarak Rusya’yı rahatsız ediyor. Adam zaten deli ve üstelik diğerinin en azından beş misli kuvvetinde. Sonuç ne olacak söyleyeyim: Rusya’nın her isteği kabul edilecek ve barış imzalanacak. E ne oldu? O kadar yıkılan yakılan şehirlere ve ölenlere😢. Gözü yaşlı annelere, çocuklara, her iki tarafın askerlerine, gençlerine. Ne oldu? Boşuna öldüler. Zavallı insanlar, insancıklar…İki delinin arasında kayboldular gittiler.

Devlet adamlığı işte bunun için önemli. Devlet adamlığı bodoslamasına davranmak değildir öyle hemen savaş ilan etmek değildir. Stratejik planlama ve yönetim bilgisidir.

“YURTTA BARIŞ. DÜNYADA BARIŞ” Mustafa Kemal Atatürk’e sonsuz saygı ve sonsuz sevgiyle💖...

                                                                                               Feride Cihan Göktan

                                                                                                5 / mart /2022

3 Mart 2022 Perşembe

korona günlükleri 62

 Korona bitiyor mu?

Evet bitiyor şimdi hemen bitmese bile bir gün mutlaka bitecek. Eğer yeni bir varyant yeni bir “pis surat” virüs bir yerlerden çıkıp gelmezse. Tarkan’ın dediği ve arkasından hepimizin haykırdığı gibi bu da “GEÇÇEK”. Kesin geçecek de ama nasıl? Delip de. Evet gerçekten deldi de.😱

Nasıl günler geçirdik düşünsenize? Sokağa çıkma yasakları, hastanelerdeki yoğun bakım odalarının doluluk oranlarının korkutucu yüzdeleri, hekim arkadaşlarımızın ve diğer sağlık personelinin yurdun dört bir yanından gelen vefat haberleri. Korona yüzünden yakınlarını kaybeden binlerce insan. Caddelerde sokaklarda dünyanın her yerinde gezinen göremediğimiz bir öldürücü virüs. Yaşanan aşı savaşları ve kaosu. Çeşit çeşit  komplo teorileri. DSÖ’nün sürekli felaket tellallığı. Dünya televizyonlarında gösterilen toplu mezarlar. Korku ve belirsizlik, devasa bir kütle gibi içimize oturdu.🥌

Bu içimize oturan devasa kütle ile ağırlaşarak ve birbirinden uzaklaşarak gittikçe yalnızlaşan insanlar, insancıklar… Neler çektiler! Ölülerini uğurlayamadılar, yaşlılarını ve hastalarını gidip göremediler, herkes tek başına… yalnız ve çaresiz.  😥

Şimdilerde tam bu korona kabusundan çıktık çıkıyoruz gibi ki ben hala inanmıyorum bu işin sonunun geldiğine. Nitekim bir face arkadaşım da dün geceki Sağlık Bakanımızın maskeleri atıyoruz gibi sevindirici beyanlarından sonra “sanki bir kabustan uyanıyormuşuz gibi. Gözlerimde yaşlarla dinleyeceğim aklıma gelmezdi. Bu satırları yazarken bile gözlerim doluyor. Deliriyorum galiba” diye yazmış iletisinde. Onu çok iyi anlıyorum. Gerçekten hem bir vatandaş hem de bu kâbusun içinden geçmiş bir hekim olarak bu hekim arkadaşım bunca yıpranmışlığın arkasından bir ışık gördüğünden “deliriyorum galiba” demekte çok haklı. Çünkü o kadar belirsizlik ve o kadar korku içinden geçtik ki artık normale dönüş düşüncesi bir yandan tuhaf bir coşkuya sebep olurken bir yandan da o kurtçuk.❓ Acaba? Sanki yine bir yerlerden bir şeyler yine fırlayacakmış gibi geliyor insana.

 Yeni kararları değerlendiren Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan da haklı olarak aynı şüpheyle olsa gerek şu ifadelere yer verdi:

Salgınla mücadelede yeni bir yol deniyoruz: "Önlemsiz dönem. 3. doz aşılama oranımız yüzde 32, aktif vaka sayımız (bulaştırma potansiyeli olan kişi sayısı) 616.964.Günlük vaka sayımız 60.000. Tarama testi yapmadığımız için vakaların ancak yüzde 10’unu saptayabiliyoruz. Salgının neresindeyiz, kimse bilemez. Önlemleri azaltan ülkeler vaka sayısında ciddi azalmaya ve aşılama oranının yüksekliğine güveniyor (Hollanda gibi) veya yanlış yapıyor (İngiltere gibi). Umalım denk gelsin ve iyi olsun".



Evet umarım iyi olur. Ben de bu korona günlüklerini bitiririm. Düşünsenize “Korona bitti” diye bir başlık.🙃 Harika olur.

Gerçi dünya düze çıkmayacak belli ki. 😥 Şimdi de virüsün iki yıl boyunca yaptığını bugünlerde insan insana yapıyor. Yine insanlar ölüyor. Binlerce yaralı. Yok, bu dünya adam olmaz. Biri bitmeden diğeri başlıyor. Kim bilir belki de hayat dediğimiz budur. Korkulu bir bekleyişle tedirgin geçen bir zaman dilimi.😩

Son söz: İnsanlara bütün bunları, bu ister virüs olsun, ister silahla olsun, bu savaşları, bu belirsizliği, bu güvensizliği, bu üzüntüyü, bu kâbusu bilerek, isteyerek, planlayarak yaşatanlara yazıklar olsun. Ne diyeyim?

                                                                                                                  Feride Cihan Göktan

                                                                                                                   2022 / 3 mart

3 Şubat 2022 Perşembe

korona günlükleri 61

           


  korona günlükleri 61 

Ortalık toz duman. Etrafımdaki herkes öyle. Bi bıkkınlık bi umutsuzluk.😷 Artık bu kovid ne zaman bitecek diye bile sormuyoruz, hocam. Kabullendik ve sadece “öyle ruh gibi” işe gelip gidiyoruz, dedi güzel sekreterimiz. Nasıl ruh gibi, dedim. Yani işte öylesine gidip geliyorum, akışa bıraktım her şeyi. Diğer sekreter arkadaş en mutsuz yüz ifadesini takınarak başıyla onayladı. Akış. Şu meşhur kelime hayata dair. Akıştayız. Elimizde ne kürek var ne kayık.😥 Öylece gidiyoruz.  Zamanın akışkanlığında sürüklenerek gidiyoruz. Gidebileceğimiz kadar. Gittiğimiz yere kadar gitmek.🚶‍♂️

Etrafta sesler. Herkes bir şeyler söylüyor. Kim doğru söylüyor? Gerçek nedir? Yalan dolan kol geziyor. Gerçek ötesi zamanlarda yaşıyoruz diyorlar. Gerçeği bulduk da şimdi gerçek ötesine geçmişiz. Tek şükrettiğimiz şey sağlığımız. Onun da bir garantisi yok. Yüzde yetmiş aşılandı ama şu an etrafımızdaki herkes hasta. Tamam. Güzel. Grip gibi geçecek. Ama bunun da garantisi yok. Çünkü yoğun bakıma düşenler ve ölenler var. Onların bağışıklık sistemi zayıflamıştır. Bağışıklık sistemi.  Bu sistem vücudumuzun askerleri. Yeteri kadar bakımlı ve sağlıklı ve kuvvetli olması gereken askerlerimiz. İyi de bu kadar kaygılıyken, bu kadar akıştayken, neredeyse gülmesini, konuşmasını unutmuşken bu immunite denilen savunmamız ne kadar ve ne zamana kadar bizi koruyabilir? Ancak görünüşe göre aşılar kesin koruyor aşılı ve üstüne kovid olanlar hafif atlatıyor diye biliyoruz. Bu kadar yaygın olması sadece Omikronun marifeti mi? Yine de aşı olunmalı. Bu zaten kadim bilgi. Ama yine bir problem var:❓ nereye kadar? Üç ayda bir aşı veya 6 ayda bir aşı olmak biraz tuhaf bir durum. Çünkü aşı da saf su değil sonuçta. Daha ne kadar olacağız? Her üç ayda veya 6 ayda bir mi? Bu kadar sık aşı olmak. Bilemiyorum.

Öyle bir dünya düzeninin içinde yaşıyoruz ki her şeyin meta olarak değerlendirildiği bu düzende salgın ve salgına dair korkularımız, endişelerimiz, sorularımızın karşılığında dev finansal şirketler var. Cevap onlarda. Böyle olunca büyük bir rekabet, entrikalar, yalanlar, dolanlar🤢… Biliyorsunuz bir ara Avrupa ülkeleri ülke girişlerinde synovac’ı kabul etmiyordu ama ABD kabul ediyordu. (şu an nasıl bilmiyorum). 15 ocaktan itibaren Türkiye’de aşısız olanlar dolaşım serbestisine kavuştular ancak Avrupa’da örneğin Belçika’da sıkı denetimler devam ediyor aşı kartsız sadece AVM’lere girebiliyorsun. (Bu da çok komik) yani Türkiye ve Belçika arasında nasıl bu kadar farklı uygulamalar olabilir? Daha da ilginç bir şey söyleyeyim: Avrupa ülkelerinde aşısız girilen bar restoranlar da varmış. (yeraltı faaliyeti olarak) Yani dünya yakında aşılılar ve aşısızlar diye farklı finansal faaliyetlerin içine düşecek. Bütün bunların sonucu  nereye gidecek? Daha güzel bir yere gitmeyeceği kesin de… nereye kadar gidecek?


Şimdi korona dünya haritasında Türkiye çizelgesine baktım. Vefat sayısı Ocak ayı 2022 de 2021 Ocak’ına göre daha yüksek. Yine Türkiye’de aşılama sayısı yani  tüm aşıların tamamlanmış kişi 52.443.629. nüfus yüzdesi %63,1. Bu iyi bir oran peki nasıl oluyor da vefat sayıları artıyor? Yalnız Türkiye’de değil Avrupa’da da durum aynı. Üstelik Avrupa yaptırımlar hala sıkı şekilde devam ediyor. Bu paradoksal durumun bir açıklaması olmalı. Kim cevaplayacak? belki bu çizelgeler de yalandır. Artık hiç bir şeye güvenilmiyor.

Gerçi sekreterimizin dediği gibi: Artık bu kovid belası ne zaman bitecek diye bile sormuyoruz. Kabullendik. Ve akışa bıraktık her şeyi. Umutsuzca sürüklenmek. Ne olacaksa olsun.😥

Ey koca dünya ne hale geldin? Dönüyor musun? Nereye kadar döneceksin? Hiçbir şey belli değil.😩

            Dün gece de fırtına uyarısı vardı. Ne yazar? Biz ne fırtınalar atlattık.

            Akışa bırak. ✌

                                                                                                      Feride Cihan Göktan

                                                                                                       3. şubat .2022    

yazıda yararlandığım kaynak 

https://news.google.com/covid19/map?hl=tr&mid=%2Fm%2F01znc_&gl=TR&ceid=TR%3Atr