Feci'nin Blogu

31 Aralık 2017 Pazar

GÜLE GÜLE 2017, İYİ YILLAR HEPİMİZE.





Hadi,  2017 ile birlikte bir  selfi çektirelim bu son gün. 2017 Dünya Selfisi. Gözyaşları içinde insanlar ve acılarla kıvranan bedenler, göçmen tekneleri, savaşın yıkıntıları arasında kalmış çocuklar ve bizlerin bütün bunlara tanık olmuş korkmuş ve endişeli yüzleri.  Asla renkli olamaz bu fotoğraf.  Siyah bir zeminde korkudan büyümüş gözlerimizin beyaz gölgeleri. Siyah beyaz bir 2017 selfisi.  Hiç kimsenin bakmak istemediği, hemen yırtmak veya tarihin derinliklerine gömmek istediği bir fotoğraf.  Hayat devam ediyor. 2017 fotoğrafını çöplüğe atıp,  çantalarımızdan eksik etmediğimiz UMUDU çıkarma vakti geldi yine. Her yeni yıl gibi. İyi şeyler olacak deme vakti. İYİ ŞEYLER OLACAK.
Dün, geçmiş yılın defolup gitmesi için son hazırlıklarını yapan cadde kalabalıklarından birinde, Alsancak Kıbrıs Şehitleri’nde rastladığım bir arkadaşımla birbirimize iyi yıllar diliyorduk tüm içtenliğimizle.  Bütün bu olan bitenlere rağmen.  Dayanamadım sordum.  Ya ne bu herkes, hepimiz hala umut ediyoruz. Dünya neredeyse dibine vurdu. Başını nereye çevirsen savaş, kin, açlık var. İnsanoğlu aptal mı bu kadar ya,  dedim. Umutsuz olmaz dedi. Son evre kanser hastalarını düşün. Yaşam mücadelesini nasıl veriyorlar; umut ederek.  Hayat başka türlü olmaz.
Çok haklıydı.  
           Çantalarımızda umut var hep. Ben hemen Pembe Gözlüğü’ mü çıkarıp taktım. Siz de hemen takın.  Güzel şeyler olacak. 2018 gelsin onu seviyoruz. İyi şeyler olsun. iyi şeyler görelim.
                2018’i pembe gözlüklerimiz  ve kahkahalarımız  ile karşılayalım her şeye rağmen.  Her şeye rağmen .
                                                                                                                       
                                                                                                                        Feride Cihan Göktan

                                                                                                                         31 Aralık  2017

17 Aralık 2017 Pazar

Modern İnsanın Kaçışı




                                                      MODERN İNSANIN KAÇIŞI


Kaçış planı yapmayan var mı? Başka bir şehir?  Başka bir ülke? Başka bir yaşam? Başka İnsanlar?  Bu şehir hayatlarının betonları, caddeleri ve trafiği içinde soluksuz koşturduğumuz hızlı hayatlarımızda, düşen borsa, yükselen Euro ile yarışın ve hırsın tükettiği ruhlarımız bir yerlerinden yırtıldıkça hep kaçma planları yaptırıyor aklımıza. Tekrar soruyorum kaçma planı yapmayan var mı?  En azından ara vermek bir başka dünyada nefes almak. O bir türlü dolduramadığımız içimizdeki boşluk hem de dışına çıkamadığımız hapishanemiz. Yani kendimiz. Hangimiz kaçış planı yapmadı ki? İşte  bu işi gerçekleştirenlerden biri ile konuşacağım. Bu modern dünya cehenneminde yaşarken bir yandan da kariyerini ve özel hayatını düzenlemeye çalışan gençlerden biri Meliha. Kendince 15 günlük bir kaçış planı yapmış. Adres Sri-Lanka .
 Bu röportajda ilk soru ne olabilir sizce:  Nerden çıktı bu fikir? Neden Sri- Lanka?(ben de öyle sordum ilk soruyu)
Nerden çıktı bu fikir? Neden Sri- Lanka?
M.A: Online İngilizce eğitimi alırken Londra’da yaşayan eğitmenimin ses tonundan ve vurgulamalarından son derece sakin biri olduğunu hissettim. Sakin ve dingin. Yani benim tam tersim. Heyecanlı endişeli ve hep huzursuz olan benim çok özendiğim bir şey. Bir gün dayanamadım sordum. Siz nasıl böyle sakin olabiliyorsunuz diye.  Meditasyon yapıyorum, ondan dedi.  Eskiden huzursuz endişeli ve çoğu kere mutsuz hissediyormuş kendisini. Kafa karışıklığı ve konsantre olamamak.  Sanki beni tarif ediyordu.  Sri Lanka’da aldığı meditasyon eğitimi sayesinde bütün bunlar geride kalmış. Kendime çare arayan ben de bu nedenle Sri-Lanka’ya gitmeye karar verdim. Hele bir şey söyledi ki, işte o an da gerçekten karar verdim gitmeye.
Ne dedi ki? Merak ettim şimdi.
M.A: Şöyle dedi: şimdi ne yapıyorsam bütün varlığımla oradayım. Yani tamamıyla odaklanma meselesi. Mesela şimdi seninle konuşuyorum ya… Evet,  şimdi gerçekten seninle konuşuyorum. Tam tamına böyle dedi. İşte bu iki cümle beni çok etkiledi. Gerçekten yaşadığın zamanın ve en önemlisi de o anın içinde olmak muhteşem bir şey olmalı diye düşündüm.  Evet, benim de esas problemim buydu. Zamanın ve yaşadığım anın hep dışında kalıyormuş gibiydim. Öyle hissediyordum. Hemen meditasyon eğitimi veren yerleri araştırdım. Avrupa’da bekleme sırası var. Eğitmenim Sri-Lanka’dakini çok methetti ve üstelik vize alımı kolay.( İnternetten vize aldım.) Sonuçta 9.30 saat süren Dubai aktarmalı uzun ve yorucu bir uçak yolculuğu.
Peki, Başkent Kolombo’ya vardınız. Sonra?
M.A.: Başkent Kolombo’ya vardığımızda gitmeyi planladığımız tren kaçmıştı. Neyse ki, kiraladığımız bir taksi ile meditasyon köyünün yakınlarındaki Kandy’e gittik. O bölgeyi güzelce bir gezip üç gün sonra Tuk-Tuk denilen üç tekerlekli üstü kapalı araç ile meditasyon merkezine doğru yola çıktık.
 
Peki sonra, meditasyon merkezine vardın, oldukça heyecanlı!
M.A:  İlk izlenim muhteşemdi. Sakin bir tepe ve inanılmaz bir manzara. Yeşilin her rengi ağaçların arasından süzülen ışıkla birlikte kesif bir yasemin kokusu. Filler ve Maymunlar ülkesi.Bir de gün batışı muhteşem. Cennet gibi derler ya aynen öyle. Ama kalacağım merkezin içini görünce… Küçük kirli ve küf kokan odalar. Tuvaletler pis. Duvarlarda karıncalar yürüyor. Çok kötüydü gerçekten. Yerlere çıplak ayakla basma zorunluluğu var. Telefonlarımızı da aldılar, telefonla konuşmak yok, birbirimizle konuşmak yasak. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen hiç tanımadığım yabancı insanlar… Geri döneyim dedim önce. İlk önceleri dayanılacak gibi değildi. Ama oraya kadar gitmişim. Kendime çare bulacaktım. Kalmalıydım. Israrla kalmaya karar verdim.

Eğitim kaç günlüktü? Dolayısı ile bu merkezde kaç gün kaldın?
            M.A: 10 gün. Günlük program inanılmaz zor. Herkes yapamaz. Gerçekten çok kararlı olmak lazım.  Saat 4 de uyanıyorsun.  4,5 ve 6.30 arası bir başlangıç meditasyonu sonra 6.30’da bol kalorili ağır bir kahvaltı.  Yine meditasyon.  Sonra saat 11’de yine ağır bir öğle yemeği. Sonra yemek yok artık.  Saat 21’e kadar devamlı uzun ve durgun bir programın içindesin. Bu arada sütlü çay ve biraz meyve. O kadar.
             
             Biraz bu meditasyon programından bahseder misin?
            M.A: Geniş bir salon var. Dünyanın çeşitli yerlerinden katılımcılar burada toplanıyor. İlk üç gün sadece gözlerini kapatıp nefesini burundan alıp vermeye odaklanıyorsun. İlk üç gün nefes alıp vermeye odaklandıktan sonra dudak üstü etrafında karıncalanma filan oluyor.  Karıncalanma ve kaşıntı. Bu tekniğin adı Anapana.  Bu teknik ile beyin küçük bir alana odaklanarak buradaki hisleri duymaya çalıştığı için keskinleşiyor. Dördüncü günden sonra Vipasana tekniği öğretilmeye başlanıyor. Buda’nın asıl tekniği buymuş. Vipasana  meditasyon. Bu deneyim sırasında artık tüm vücudunu santim santim gözlemliyorsun. Burada amaç her nefes alışında vücudunu hissetmek. Ruh ve beden bütünlüğü.
            Programın 6. gününde ağrını gözlemliyorsun.  Bunun için önce hareketsiz oturuyorsun. Günün saatine göre ve kişiye göre değişen bir ağrı başlıyor vücudunda.  Hareketsiz bir vücutta, hareket etmeyen bacaklarda, ortalama yarım veya bir saat sonra inanılmaz ağrılar başlıyor. Ağrıyı hissederken öyle bir noktaya geliyorsun ki ağrı artık seni rahatsız etmiyor öyle olunca da ağrı yavaş yavaş azalıyor. Bir başka söyleyişle ağrıyı gözlemliyorsun. İşte tekniğin bir diğer esas amacı da bu.
Yani nasıl oluyor bu, ben şimdi bir şey anlamadım. Ağrıyı gözlemlemek ne demek?  Bunun bir tekniği mi var?
              M.A. :Hiçbir şey yapmıyorsun.  Bu bir deneyim. Önce ağrının arttığını hissediyorsun artıyor artıyor ve dayanabildiğin noktadan sonra yavaşlıyor ve yavaşlıyor. Dolayısıyla ağrının kaybolduğunu gözlemliyorsun. Ağrıyı nesnelleştiriyorsun bir bakıma. Ona karşıdan bakmak gibi bir şey. Bu tekniğin özellikle migren tipi baş ağrılarına hatta kanser ağrılarına iyi geldiğini yazan literatür bilgileri var.
Evet, haklısın. Nefes aldığını duyumsamak ve vücudundaki bir ağrıyı gözlemleyerek azaldığını görmek. Bütün bunlar çok ilginç…
M.A: Tabii ki. Buradaki öğretinin amacı equaminist  bir insan olmayı öğrenmek. Yani dengeli, sakin ve gerçekçi. Hayatınıza istemediğiniz şekilde giden her olayı, hastalık, ağrı, depresyon vb. her şeyi olduğu gibi kabul etmeyi öğreniyorsunuz yani reel gerçekliği ile. Ağrıya katlanmak, o ağrı varken dengeli olmak, bunu öğretiyorlar. Herkes bunu yapabilir diyorlar. Özetlersek,  kötü şeyler yaşadığında abartmadan, acımadan olduğu gibi kabul etmek, iyi şeyler olduğunda da bunun geçici olduğunu bilmek. Kör bir şekilde bağlanmamak. Çok zenginseniz bunu kaybedebilirsiniz veya çok sağlıklıysanız da aynı şekilde. Ekuanimist bir kişiysen buna üzülmezsin. Böyle öğrenmeyi tek başına deneyimleyerek yapıyorsun. Yani  sadece bir  teknik  öğretiyorlar. Bu bir felsefe veya bir din değil. Yalnız başına acıyla, ağrıyla baş etme tekniği.
Peki, 10 gün sonra kendinde değişiklik hissettin mi? Bu değişiklik hali ne kadar sürecek? Biliyorsun modern hayatın karmaşasından kaçmak böyle bir on günlük eğitimle mümkün olabilir mi sence?
M.A: Evet, onların dediği de bu.  Bu eğitimden sonra bir yıl boyunca daha enerjik ve konsantrasyonunuzu yüksek hissedeceksiniz ve en önemlisi yaşadığınız anın içinde olacaksınız, Kendinizi kötü hissetmeniz eskiye göre daha az olacak, dediler. Gerçekten bu eğitimden sonra çok çok iyi hissediyorum kendimi.  Her nefes alışımı, burnumun her noktasında mentol almış gibi şiddetle ve serinlikle hissedebiliyorum şimdi ve bu bana yaşamın ne kadar mükemmel olduğunu hatırlatıyor.  Mümkünse her yıl tekrarlanması iyi olabilir, dediler.  Tabii ki günlük hayatınızın içine de en azından yarım saat meditasyonu yerleştirmelisiniz. Günlük meditasyon çok önemli.
Bir şey daha itiraf etmeliyim. Biliyor musunuz ben acayip kuşkucu ve çok materyalistimdir.  Meditasyon filan, böyle şeylere de hiç inanmazdım aslında. Ama ağrının başladığını dayanılmaz hale geldiğini ve sonra yavaşça geçtiğini defalarca deneyimledim. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama inanılmaz bir şey. Ağrına dışarıdan bakıyormuş gibi oluyorsun. . 

Sonuç olarak?
M.A. :Şartlar güçtü. Herkesin yapabileceği bir şey değil ama ben sonunda başardım ve şimdi mutluyum. İyi hissediyorum kendimi. Başka ne diyebilirim ki?


  İlgilenenler için iki adres verelim.            
              https://www.dhamma.org/tr/index
             https://youtu.be/q1A5eXotI6E