Feci'nin Blogu

22 Mayıs 2017 Pazartesi

CNN GÜNDEM ÖZEL PROGRAMI (Yaşam Koçları ve Kuantum fizikçileri üzerine…)

                                                     CNN GÜNDEM ÖZEL programı
                                                   Yaşam Koçları ve kuantum fizikçileri üzerine…
Dün geceki CNN GÜNDEM ÖZEL (21 mayıs 2017) programının üzerimde bıraktığı ekşi/tuzlu  etki kaybolmadan yazmalıyım. Dün  program sonunda dayanamayıp birkaç bir şey yazmıştım gerçi, nasıl  abuk bir şeydir bu bize seyrettirilen diye. Arkadaşlarımın çoğu,  ben beş dakika dayandım, sonra kapattım,  zaten hiç TV seyretmiyorum, sen deli misin oturup TV mi seyrediyorsun gibi gibi  şeyler yazmışlar benim kısacık yazıma cevap olarak. Valla ben Deniz Bayramoğlu’nun yaptığı bu programı seviyordum ve her Pazar akşamı seyretmeye çalışıyorum. (TV de seyredilecek hiçbir şey kalmadığını düşünürseniz en azından her gece her gece o tuhaf artık gına veren sözüm ona siyaset tartışmalarının haricinde keyifli eğlendirici bir şeyler öğreten güzel bir program bence. Ama dün gece, ama dün gece Düşünce Gücü  başlığı ile yapılan program, Allah’ım tam bir fiyasko. Tam bir felaket idi. Kahkahalarla gülerek seyrettim çoğu konuşmayı. Ben böyle oturmuş alay ederken, program konuklarından olan nöroloji uzmanının sinirlenip ben gidiyorum arkadaş siz oturun cahil cahil tartışın deyip stüdyoyu nasıl terk etmediğine ve ne kadar sabırlı olduğuna da ayrıca çok şaşırdım. Belki gitseydi bu geride kalanlar meydanı daha çok boş bulup kim bilir daha neler anlatacaklardı, neler yumurtlayacaklardı demek daha doğru kelime herhalde…
Mesela bir katılımcı, danışanlarının  bilinçaltını yakalıyor ve resetliyormuş.  Bilinçaltı çekirdeği diye bir şey varmış bilincin altı ya derinlere dalmak gerekir tabi ki. İşte yaşam koçu diye tanıtılan bu bayan arkadaş özel teknikleriyle derinlerden o çekirdeği bulup çıkartıp onu pozitife çevirip sonra herhalde yine o çekirdeği bilincin altına yerine koyuyor anladığım kadarıyla…
Diğer köşede oturan kuantum fizikçisi… Yani önce fizikçi sonra kuantum üzerine çalışmış. Cern deneylerinden filan bahsediyor. Orada deneyler filan yapmış.  Enerjiyi maddeye dönüştüyormuş.. Ay daha neler söylüyor nötronlara, elektronlara arkadaş diyor, fizikle elektronlarla filan senli benli olmuş yani. Elektronların bilinci var, düşünceler görüntülenebilir derken Deniz Bayramoğlu da ağzı açık dinliyor. Demek bu sunucuların da  bildiği konularda program yapmaları gerekir diye düşünüyorum. (belli ki o da pek bi gariban kalmış bu konuşulanlara)
Hele bir ara hangisi söyledi bilemiyorum kopan uzuvlarımızı düşünce gücü ile geri gelebileceğini. Şaka yapmıyorum. Ciddi ciddi, neden olmasın karaciğer kendini yeniliyor da neden kolumuz bacağımız kendini yenilemesin dedi. Ciddi ciddi yani. Düşünce gücüyle olabilirmiş bunlar… Düşüncenin fantastik gücü yani…Bak şimdi bunu ben uydurdum. Beni de CNN’e davet edin düşüncenin fantastik gücünü anlatayım size. Neden olmasın?
Ha bir de bilimsel çalışmalardan filan bahsediyorlar. Literatür de gösteriyor yani. Bilimsel bir çalışmaya göre gülümseyen insanlar diğer insanlara göre tam tamına sekiz yıl fazla yaşıyorlarmış. Valla bu programda çok güldüm bu programı seyretmeyenlere göre birazcık fazla yaşayacağım kesinleşti bu verilere göre. Kıskanmayın siz de dayanıp sonuna kadar seyretseydiniz…
Şaka bir yana,  Ya burası  Dingo’nun Yeri midir ya?   Yaşam koçu ve kuantum fizikçisi filan gibi yalan dolan etiketlerle insanları kandırıyorsunuz. Tabii ki bu sözüm CNN programcılarına… Yoksa o kişi kendini  kuantum fizikçisi sanıyor  diğeri de insanları kurtaran hayatlarını düzelten  bir yaşam koçu .
Bu kadar basit olsaydı keşke her şey… İki günlük tahsil, iki kitap okumayla profesyonel  işler yapabilseydik. Hayat ne kadar  rahat olurdu.                           

                                                                           Feride Cihan Göktan 

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Rutin Bir Hastane Gününden Notlar

                                                    


                                                     Rutin Bir  Hastane Gününden Notlar

Garibim ya, yaşını başını almış ihtimal 65 civarı.  Elinde bir bilgisayarlı tomografi istek formu.  Meme kanseri diye yazıyor. Kontrol filmleri istenmiş. Kendine ait değil muhtemel hemen arkasında duran karısına ait. Belli ki kanser zaten bütün haşmetiyle yerle yeksan etmiş adamcağızı.   Başındaki kasketin tuhaf kaymış hali ve sanki her dakika artıyormuş gibi duran kamburumsu  duruşu  ve   sonucun ne olacağı telaşesinin sindiği  endişeli bakışlarından belli bu. Kanserin tsunami  gibi vurduklarından birisi.  Eğrilmiş bedeniyle hayata tutunmak için ayakta durmaya çalışanlardan sadece biri. Kanser kontrol film sonuçlarını bir an önce almak istiyor haliyle. Karısının tedavisi yeni baştan planlanacak bu sonuçlara göre.  Masadaki görevliye yaklaşıyor tedirgin tedirgin sessizce soruyor hatta görevli,  biraz yüksek sesle konuş  duymadım, diyor.
 -Arkada başka hastalar var amca, sıra çok kalabalık.
-Bu raporun çabuk çıkmasının bir mümkünü yok mu kızım, diyor sesini bir milim daha yükselterek.
-Var, ama…
-Nasıl, söyle bana?
-Ücretli.
-Peki, o zaman ücretli olsun. (Amca kasketini düzeltir gibi yapıyor, sevinçten herhalde.)
- Vezneye gideceksin. Ücretini yatır ve sana verilen kâğıdı getir bana.  
Amca bir saat sonra geri geldiğinde kasketi başında yoktu, sırtı sanki biraz daha eğik duruyordu, sesi de daha yavaş.  Endişeli bakışları aynı.  Onlar hiç değişmemiş.
-Yok, kızım benim o kadar param yok. Veremem ben şimdi o 180 lirayı.
-O zaman bekleyeceksin amcam.
-Tamam bekleyeyim. Başka çare yok. Yapacak bir şey yok. Ama sana bir şey daha sorayım ben,
-Hemen sor amca. Sırada hasta var.
- Veznede vatandaşlık numaramı filan verdim, işleri karıştırdım. Şimdi  bir de bana borç filan çıkar mı acaba?

Kanser, bitmeyen kontroller, bekleme, endişe,  prim sistemi, yoksulluk, bir yandan borç çıkacak korkusu... Tsunami dalgasında bir sörvayvır olmak.  Kolay değildi. Hem de hiç kolay değil.
                                                                                                     
                                                                                                                  Feride Cihan Göktan 
                                                                                                                         17/5/2017



7 Mayıs 2017 Pazar

                                     Bu Nasıl Bir Makaledir?
                                     

                 Bu nasıl bir makaledir? Başlık olarak bunu koyuyorum. Aynen Alper Hasanoğlu’nun kendi  makalesine koyduğu provakatif başlık “Aşk Eski Yaraları İyileştirir mi?” gibi. Alper Bey'in  bağlantısında bu başlığı görünce hemen yorum kısmına şunu yazayım dedim: Eski yaraları iyileştirir mi bilemem ama yeni yaralar açar”  Ama iç sesim dur canım önce bir oku bakalım ne diyor dedi  Hatta Alper Bey’in hayranı olan bir arkadaşım iç sesimi tebrik etti beni doğru yönlendirdiği için.
Sonra yazıyı açtım okudum. Okumaya başlamadan önce şunu söylemeliyim ki, bugünlerde artık toplumsal cinnetin uçlarında gezinirken ve neredeyse günlük kısır politikaya boğazımıza kadar batmışken birinin aşktan, aşk yaralarımızdan bahseden bir makale yazması pek bi hoşuma gitmişti. Böyle bir memnuniyetle başladım okumaya yani. Ama ne yazık ki pek umduğumu bulamadım belli ki yazarının da aklı hepimiz gibi karışık. Günlük kirlenmiş siyasetin bataklığındayız hepimiz. Neyse ben yine yazıya döneyim:
                Gerçekten o nasıl bir makale öyle. Ben bir psikiyatrist değilim ama bu yazı bir gazete yazısı yani benim gibi sıradan bir okur için yazılmış. İlk cümleye bakıp şaşırıyorum önce.  (uzun bir cümle orijinalinden okuyabilirsiniz) insan ilişkilerinde en geliştirici en öğretici ilişkinin aşk ilişkisi olduğunu yazıyor Alper Bey, ona göre diğer geri kalanlar önemli değilmiş.  Bu ifadenin yazıya popülerlik katsın diye iliştirilmiş olduğunu düşünüyorum.  Ancak okurun gözünden kaçmayacak kadar saçma bence.  (ah! Diyorum ah!  o çeşitli ilişiklerimiz, arkadaşlarımızla, çocuklarımızla, ailemizle yaşanan hep bir şeyler öğreten bizi geliştiren ilişkilerimiz!)
Sonra yazar,  Erikson’dan bahsederek bilinç dışı çatışmalarımızın yaşamın evrelerine göre çözülmesi gerektiğinden bahsediyor. (tabii ki bu böyledir, haklı) Ama diyor ki bu çatışmalar çözülmediği zaman bilinç dışı bir şekilde bu çatışmaları çözmeye gayret eder, ilişkilerini de bu bilinç dışı arzu ve ihtiyaç yönlendirir.(makaleden alıntı )
Yani şimdi ben bu cümleden bir şey anlamadım. Bilinç dışı, bilinç dışını mı tamir ediyor. İnsanların âşık olması bu duruma göre bir kısım (!)bilinç dışının, çatışmaları halledememiş diğer hastalıklı bilinç dışını tamir etmesi midir? Yani hiç bilincinde olduğumuz bir şey yok.  Her şey bilinç dışı… tedavi eden de çatışan daSonunda da yine bilinçsizce birlikteliğe devam eden kavgalı ve yazarın tabiri ile acı çekmeye doyamayan insanlar.
                Bu mudur? Bu nasıl bir makaledir? Patolojik bir aşktan bahsediliyorsa eğer bence çok aceleye gelmiş gibi. Ya da aşk patolojik bir durum mudur?  Büyük aşk veya küçük aşk ne demektir mesela? Büyük aşklar için büyük acılar mı gerekli ya da çok derin yaralar? Yani kısaca ben bu makalede anlatılmak istenenin, derin yaralı insanların büyük aşk yaşadığı ve aslında acılar içinde ve mutsuzlukla kıvranarak devam ettikleri… 
               Dediğim gibi pek bi karışık geldi. Belki de gündemin bataklığında anlamamış olabilirim. 

                                                                                                                 Feride Cihan Göktan 


http://www.milliyet.com.tr/ask-eski-yaralari-iyilestirir-mi-/alper-hasanoglu/pazar/yazardetay/07.05.2017/2445737/default.htm