Feci'nin Blogu

26 Mart 2021 Cuma

KORONA GÜNLÜKLERİ 49 / Yeni Dünyaya Doğru

 

    21. Bilişim Kongresi / TELETIP
     Sosyal yaşantımızdan soyutlanmış, sevdiklerimizle arkadaşlarımızla yan yana gelemediğimiz bu günlerde  yüzlerimiz gibi  duygularımızın da maskelendiğine  ve gittikçe donuklaştığına şahit oluyoruz sanki. İnsanoğlu her şeye adaptasyon gösteriyor. Korona günlerindeki şu halimizi bir yıl önce bir filmde seyretseydik distopik bir kurgu olarak adlandırırdık. Şimdi içindeyiz. Donuk bir gerçeği yaşıyoruz. Edindiğimiz bu yeni duygulanım   ve değişmiş verilerimizle yeni bir dünyaya doğru yol almaya başladık. Yeni normale geçiş zamanları… Neler olacak? Nasıl olacak?  Eskisi gibi olmayacağı kesin.

Ekranlar ve dijitalleşme… Sokaktaki çocuğa sorsak bunu söyler. Hızlı bir şekilde gerçek dünyadan dijital dünyaya yüzümüzü döndük. Çoluk çocuk ekran başında iki boyutlu profillerimizle yer ve zaman faktörüne bağlı olmadan yersiz ve zamansız ve hatta cisimlerimiz de olmaksızın hepimiz her yerde olabiliyoruz.  Bir cep telefonun marifetlerine akıl erdirmekte zorlanan sıradan insan zekâsı şimdi sanal dünya verileri ile başı dönmüş vaziyette şaşkın ve yalpalayarak yürüyor. Hepimiz böyleyiz. Bir felaketten geçerken bilmediğimiz adına yeni dünya denen bir bilinmeyene doğru yol alıyoruz. Kimimiz iyimser, kimimiz kötümser.

Ben de İki günden beri Prof. Dr. Oğuz Dicle başkanlığında programlanmış Bilişim Kongresi’ne katılıyorum. Tabii ki online. Online olmayan kongre?😂

Bilişim kongresinin ana konularından biri Teletıp. Biliyorsunuz hekimlik de tele olma yolunda özellikle bu pandemi döneminde yol aldı.  Yeni dünya düzeninde artık doktor ve hasta arasında ekran olacak.  Doktor ve hastası arasındaki özel ilişki, tedaviyi bile kolaylaştıran güven/şefkat alışverişi gerçi vahşi kapitalizmin çarkları altında çok yaralandı. Yine de kör topal hala geçerliliğini koruyordu. Artık bu doğal karşılaşmalar sahneden çekiliyor. Bu duygusal iletişim yüzeyi, hastalığın tanı ve tedavisinde vazgeçilemez şekilde hafızalara kazılı olduğu için bütün dünya bu yeni hasta /doktor ekran paylaşımına haklı olarak direniyor. Ne kadar direnilecek zaman gösterecek tabii ki. Bu doktor /hasta tele tıp yaygınlaşmasını  hep birlikte yaşayacağız ve göreceğiz. Tabii ki konu çok çetrefilli. Bu işin etiği var hukuku var. Bu konuda yapılan çalışmaları da dinlediğim çok bilgilendirici toplantılar oldu.

Korona günlerinde dijitalleşme hızla devam ediyor. Çoğu uygulama az da olsa kovid öncesinde hayatımızda olduğundan bu hızlandırılmış sanal dünyaya uyum sağladık sayılır. Ancak ben hala çok yakında daha baskın olarak yaşayacağımız yapay zekâ kavramına ürpererek bakıyorum. Bu kongrede “sağlık sisteminde yapay zekâ” ağırlıklı olarak konuşuldu. Burada bahsettiğim düşük yapay zekâ değil yüksek yapay zekâ uygulamaları. Yapay zekanın da insanınki gibi düşük, durgun, orta ve yüksek zekâları var. Bizim kontrol altında tuttuğumuz durgun ve orta/düşük yapay zekâları günlük hayatımızda kullanıyoruz. Cep telefonunuzla konuşarak veri arıyorsunuz. Yapay zekâ kelimeyi anlayıp tarama yapıyor. Kullandığınız bilgisayar sizin zevklerinizi Google aramalarından öğrenip başka benzer seçenekler sunuyor. Bir radyoloji hekimine basit ve sabit anormallikleri yorum yapmadan gösterebiliyor. Bunlar artık hayatımızda ve sıradan işlemler. Ancak ileri yapay zekâ çalışmaları da yakında hayatımıza girecek. Ne demek ileri yapay zekâ? Evet, İnsan zekâsı yapayı programlayacak, aynen diğerleri gibi program yüklenecek.  Ancak ileri yapay zekâ uygulamalarında çok farklı bir şey var: Bunlar kendine yüklenen programları çoğaltabiliyor değiştirebiliyor başka bilgilerle yenileyebiliyor. Yani öğrendiklerini sentezleyebilir, parçalayabilir, değiştirebilir ve yeniden yaratabilir. Bunun adına “Derin Öğrenme” diyorlar. Büyük veri yüklenerek bir insan beyin kapasitesinin kat kat üstüne çıkabiliyor. Artık bu kadar veri ile insana ihtiyaç duymadan kendi başına davranabilir. İşte burada kıyamet kopuyor haliyle. Bu kendi başına özgür makine hafızası insanlığın hayrına mı olacak yoksa aleyhine mi? Robot insanlar dönemi. Robot doktorlar dönemi…Yakın gelecekte doktorların yerini robotlar alacak mı?  Bütün bu sorularla yeni dünyaya doğru bir geçiş yapıyoruz bu korona günlerinde.

Oğuz Dicle başkanlığında devam eden 21. Bilişim Kongre’sinden çok şey öğrendim. Yeni normale doğru giderken dinlediğim konferanslar ve kıymetli bilim adamlarının sunuları ile bazen geleceğe ümitle bazen karamsarlıkla bakarken yüzümün şu korona günlerindeki maskelenmiş sanki donuklaşmış ifadesi de değişti. Teşekkür ederim.

Bugün de çok iyi bir konu var. Tam tamına içinden geçtiğimiz günler için. Sanal Dünya ile İlişkimiz… Kaçırmayın derim.

https://turkmia.net/kongre2021/

                                                                                                                                    Feride Cihan Göktan

                                                                                                                                         25 Mart 2021 

13 Mart 2021 Cumartesi

KORONA GÜNLÜKLERİ 48

          KORONA GÜNLÜKLERİ  48 

Normalleşiyoruz. Çok ilginç. Sanki bir şey olmamış gibi. Sokakları doldurmuş insanlar. Kafeler, restoranlar … yine kahkahalar, araya giren telefon konuşmaları, çatal bıçak sesleri, kulağı tırmalayan o biteviye aynı tempoda kaba ritimli müzikler. Hiçbir şey olmamış gibi. Bak yine gülüp eğleniyoruz sanki kimse ölmemiş, kimse sessizliğin dibini görmemiş gibi.

Hayat işte. Hep kaldığı yerden devam ediyor.  Aradaki kesintiler boşluklar itina ile adına “hayatın devamlılığı” denilen o muhteşem makasla kesilir, atılır. Uç uca dikilir zamanlar. Aradaki boşluk kaybolur. Her şey yine devam eder hiçbir şey olmamış gibi. Hep böyledir.

Savaşlar, kayıplar, doğa felaketleri.  Adına hafıza denen bir kutuya yerleşirler. Hayat devam eder.

Bir insanın akciğerinin bir yarısını alırlar veya bir böbreğini. Boşluklar hemen dolar. Kalp attıkça hayat devam eder. Hiçbir şey olmamış gibi.

Hayatın döngüsü. Ara vermeksizin devam edecek.  Eğer halen içinde isen tutunup gideceksin bu akıntıya…Boşluk bırakmayan akıntıya. Üstelik akıntıyla aynı yönde kürek çekerek. Başka türlü olmaz. Başka türlü olmaz.

Bütün bunları neredeyse bir yıl sonra normalleşmeye çalışırken yani aradan kocaman farklı bir yıl geçtikten sonra ilk defa olarak yarım saatten beri oturduğum kafede düşünüyorum.  Sonra bütün bu düşündüklerimi sorgulayarak hem kendime hem de etrafımda birbirleri ile konuşan, gülen şakalaşan tanımadığım insanların yüzlerine sessizce bakarak sormaya devam ediyorum. Ya her şey nasıl aynı olur? Nasıl eskisi gibi olur? Bu kadar sıkıntı bu kadar beklenmedik olaylar bu kadar hüzün nasıl bir çırpıda bitti artık, hadi normalleşiyoruz deyince biter ve normalleşiriz. Aynı kahkahayı mı atıyor şu köşede oturan kız? Makine miyiz biz ? Vidayı çıkar yenisini tak ve devam etsin

Tekrar o akıp giden kalabalığa gülen konuşan insanlara dikiyorum gözlerimi. Kendi bakışlarımın da derinliklerini katarak. Tabii ki her şey aynı değil, aynı kahkaha değil.  Olamaz.  Hepimiz biraz kırıldık biraz döküldük ve çok incindik.  Hafıza yaşadıklarımızı depoladığımız bir yer değil aslında. Yaşadıkça hayatımıza karışan bir şey. Eğer Alzheimer denen o hafızanın kutusunu kaybettiğimiz bir hastalığa yakalanmamışsak.  

İnsanların bu hızla normalleşme arzusunu bu “hurra” halini de anlıyorum. Toplumsal bir travmadan henüz çıkmadık bile. Hiçbir şey olmamış gibi davranarak iyileşmeye çalışıyoruz. Umarım iyileşebiliriz. Toparlanabiliriz. Bu travmadan daha sağlamlaşarak daha bilinçli daha mücadeleci olarak çıkabiliriz. Asla eskisi gibi olmayacak. Olamaz zaten.

Bu pandemi yılında  neler değişti? Neler yaşadık? Anlatmaya devam edeceğim.  Anlatmak ve yazmak da  daha çabuk normalleşmemiz için tedavi edici bir yöntem. Yorumlarınızı da bekliyorum. Birlikte daha kuvvetlenerek çıkacağız bu sıkıntılı ve zaman zaman kabusa dönmüş dönemden.

                                                                                         Feride Cihan Göktan

                                                                                        13 mart 2021 

              
                                                                                       
                 

8 Mart 2021 Pazartesi

Mine Söğüt’e hak vermek …. (o tuhaf Akit yazısından sonra)

 

Mine Söğüt’e hak vermek …. (o tuhaf  Akit yazısından sonra)


Valla Mine Söğüt haklı. Tamamen arkasındayım şimdi. Bütün bu sayfadakiler ve eminim Yeni Akit’i okuyan kendi okurları bile bu talihsiz  Yeni Akit yazsını okuduktan sonra Mine Söğüt’ün arkasında olacaklar.👍 

Kardeşim ya nasıl bir yazı o? İnsanın tüylerini diken diken ediyor. Çok tuhaf. Tek kelime ile çok tuhaf  ve çok korkunç.( okumak isterseniz en altta linki verdim)

Bu ülkede ya beyaz ya siyah diyeceksin😥. Başka türlü olmuyor bunu bir kere daha anladım.  Bakın şimdi ben bir gün önce Mine Söğüt’ün yazısını eleştirdim. Bazı arkadaşlarım benimle hemfikirken bazıları kızım dahil karşı çıktı. Ama konuştukça aslında hepimizin aynı şeyi söylediği yalnız farklı yollar önerdiği üzerine düşünmeye başladım. Ben Mine Söğüt’ün yazısına neden karşı çıkmıştım?” Evi hemen terk edin kızlar” deyince bu lafın bizim zavallı cahil kızlarımız tarafından çağrı gibi algılanacağını ve o kızlara yazık olacağını yazdım. Evet kara cahiller var bu çok geri kalmış ülkemizin kadınları arasında. Adını bilmekten aciz kadınlar gördüm. 12 yaşında hiç sesi çıkmadan evlenenler gördüm. Kocan kim dediğimde utanıp kızarıp cevap veremeyenler gördüm. Bu kadıncağızlar böyle bir çağrıya uyarlarsa yollarda kalırlar dedim. Bu hareket için yani özgürlük hareketi için önce özgürlük kavramını ve özgür olmadıklarının bilincinde olmaları gerekir. Mine Söğüt, kızlar kitap okuyun, film seyredin, dans edin derken bunu yapamayan asla yapamayacak olan bu kadınların varlığından bahsettim. Ve bu kadınları, sosyoekonomik düzeyleri geri kadınları (ki en çok şiddete maruz kalanlar onlar) önce devletin, sivil toplum örgütlerinin ve herkesin, hepimizin desteklemesi ve koruması gerekir. Her şeyden önce gelir ve eğitim adaletsizliğinin makul düzeylere çekilmesi gerekir. (Eşitsizliğin bile bir makulü vardır) Kadınların daha mutlu, erkelerin daha insan gibi olmaları için bunlar şart. Tek başına üstelik donanımsız bir kadının “hayır” demesi olmaz. Yüzyıldan fazla başımıza çöreklenmiş eril zihniyetin söküp atılması ayrıca çok zor. Mine Söğüt “hemen terk edin” deyince hemen olacak işler değil. Bunları demek istedim. Diğer gruptakiler zaten kitap okuyan, film seyreden, eğitimini almış kadınlar özgürlükleri yolunda bedel de ödeseler yol almaya devam ediyorlar ve edecekler.  Mine Söğüt’ün yazısı bunun bilincinde olan bu kesim için cesaretlendirici olabilir. Bu güzel. Ona bir itirazım yok.

Ama belki de iyi anlatamadığım için belki de ben bu ayrıntıya gereksiz takıldığım için katılanlar ve katılmayanlar oldu bu yazı çevresinde. Asında hepimiz aynı şeyi söylüyorduk. Benim eleştirim sadece bu “farkındalığı gelişmemiş, hayatlarını yönetmekten aciz kızcağızlar” içindi. Ayrıca bu kızların böyle kalmasından medet uman kara kafalı erkelerin eline koz vermek olacaktı bu yazı. Nitekim de öyle olmuş. Yeni Akit yazısını okuyunca bu ülkede ne yazık ki, ne yazık ki  ak ya da kara yöntemi ile taraf olmaya mecbur oluyorsunuz. Aman ne yazı! Okurken dehşete düştüm.  Eminim ki tekrar ediyorum Yeni Akit’in kendi okurlarının bile tepkisini çekecektir. Çekmesi de gerekir. Yazıda Mine Söğüt’ün kızlara fahişelik yolunu gösterdiği iddia ediliyor. Ne  alaka! Evet işte bu zihniyet bu kızları böyle savunmasız böyle cahil böyle çaresiz bırakan. Korkunç bence. Yazıyı ibreti alem için okuyun. Hani bir kadına kızan eril maganda ne der?  “o…. “der değil  mi? işte bu gazete yazısı da aynı. Kızmışlar ve önlerine gelene 0… diyorlar. Eril maganda dili. İçinde eleştirel düşünce barındıran bir cümle bile yok. Baştan sona küfür. Kendi okurlarından bile utanmamış bir dil…

Bu yazıyı okuduktan sonra Mine Söğüt’e yazısında farklı düşündüğüm yerler bile olsa bunları yok sayıyorum ve mecburen sonuna kadar katılıyorum. Tabii ki Türkiye’de kadınlar özgür değildir. Hepimiz en eğitimlilerimiz bile "kol kırılır yen içinde kalır" terbiyesi ile büyüdük. Hayır efendim artık öyle olmayacak. Her aile kutsal değildir. Bazıları hasarlıdır. Artık kol kırılıp yen içinde   kalmayacak.

Hasarlı ilişkileri, hasarlı evleri üstünüze yıkılmadan hemen terk edin. Tabii ki terk ederken valiziniz hazır olmalı ve ayaklarınızın üstünde duruyor olmalısınız.  Valizinizde neler olması gerektiğini öğrenmeniz gerekir. Hayat böyle bir şey. Cesaret de böyle bir şey.

                                                                                             Feride Cihan Göktan 8 Mart

 https://www.yeniakit.com.tr/haber/cumhuriyet-yazari-mine-sogut-genc-kizlara-fahiselik-cagrisi-yapti-1517815.html

7 Mart 2021 Pazar

Baba Evini Terk Etmeden Önce ….

 

Baba Evini Terk Etmeden Önce .


 İki gün önce Cumhuriyet’te Baba Evini  Derhal Terk Edin Kızlar başlığı ile Mine Söğüt imzalı bir yazı çıktı Beğenilerek çok konuşuldu. (https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mine-sogut/baba-evini-derhal-terk-edin-kizlar-1818264) Okumadıysanız önce Mine Söğüt’ün yazısını okuyun. Sonra yazımı okuyun. …

..........................................................

Bir kere çok sert bir emirle yazılmış.  Evinizden çıkın gidin. Evinizi terk edin. Hem de derhal. Çoğu ev dışarıdan tehlikelidir”.  Gidilecek yeri de göstermiş yazar. Sokaklar. Sokaklardan korkmayın cesur olun diyor. Şimdi bu kızlar kim? Yazının ortalarına doğru sanatsal faaliyetlerle ilgilenin, filmler seyredin, dans edin dediğine göre orta /orta üst sınıf olup aile baskısı olanları mı işaret ediyor?  Yani geçim sıkıntısı olmayan karnı tok sırt pek kızlardan mı bahsediyor?  (ki bazı okurlar böyle anlamış😘). Ay, biz babacıklarımızı seviyoruz. Onlarsız asla diyenler oldu. Yani ödleri patladı sıcacık ailelerinden kopartılacaklar diye. Ki bu grubun zaten bir problemi yok. Sizleri kast etmiyor yazar rahat olun 😊Eğer kastedilen geçim sıkıntısı olmayan, sanatsal faaliyetlerle ilgilenme ve film ve tiyatro takip edebilme şansı olup da yazarın dediği gibi bunu yapmayanlarsa zaten onlar  hangi dünya içindelerse bu dünyada yani kendi bildikleri dünyada dönüp duracaklar. 

Ancak kaderini değiştirmek için çaba harcayan orta sınıf gelir grubunda çok sayıda kız var tabii ki.. Hazırlıklı olan, hayatını değiştirmek için çaba sarf eden kızlar.  Kendi ayakları üzerinde duracak derli toplu güvenli kendi biricik evlerine yerleşecek veya yerleşmiş olan savaşçı kızlar... çünkü onlar sokakların asla güvenli olmadığını bilir ve kendi bağımsız evlerini hazırlarlar. Bunu bilmeyenlere de  sokaklara çıkın demek değil de kendi güvenli evinizi inşa edin kızlar, sokaklar tehlikelidir. İşte böyle demek lazım.  

Yok, bu yazı ülkemizde kadın cinayetlerinin yaygın olduğu daha çok yoksul/alt gelir grubuna ait bir gönderme ise pek bi anlamı olmadığı gibi çok yıkıcı bile olabilir. Başka cinayetlere yol açabilecek kadar yıkıcı. O kadınlar o sokaklarda öldüler. Sokaklar ev kadar tehlikelidir. Bir cehennemden bir başka cehenneme. 

Yazar bu yoksulluğun ve bu cahilliğin ne kadar koyu olduğunu gözlemlememiş olabilir tabii ki. Mesleğimiz icabı bizler yakından biliriz. Bu yazıyı hekim gruplarında tartışırken bazı arkadaşlarımız çok haklı olarak, ya kadıncıklar kendi adet günlerini bilmeyip yanındaki görümcesine soruyor. O kadın evi nasıl terk edecek deyip bu yazının ayaklarının ne kadar yere basmadığı üzerine gülüştük kendi aramızda. Belki de ağlamamız gerekiyordu. 😥

Evet şimdi de söyleyeceğim şeye önce tepki duyabilirsiniz ama sonra hak vereceksiniz. Ben o erkeklere de acıyorum. Onlar da zavallı. Denetimsiz iç güdüleri ve fiziki güçleri ile canavarlaşıyorlar.😱 Erkek çocukları da kız çocukları kadar önemli bu toplumun kurtulması için. Onların da bir vicdanları olduğunu, eğitilebilir bir akılları ve yürekleri olduğunu yüksek sesle söylemek onlar için de kurtuluş yolları önermek gerek. Eğitimli babalar da eğitimli anneler kadar önemli. 

            Adaletli gelir dağılımı, adaletli eğitim fırsatı, düşünce özgürlüğü, herkesin sesini duyabileceği platformlar… kısaca insan gibi yaşamak için herkesin elinden geldiğince mücadele etmesi … alınacak daha çok yol var. Mesela bir arkadaşımız gururla KAHEV’i örnek göstermiş. (Kadın hekimler Eğitime Destek Vakfı) sadece 2 yıllık bir dernek ve katkıları büyük.. (1)

           Dediğim gibi herkes elini taşın altına koyacak. Slogan ile olmaz. Keşke olsa…

           Baba evini terk etmeden önce kendi evinizi hazırlayın kızlar! (bu da benden olsun)

                                                                                                              Feride Cihan Göktan

                                                                                                              2021 -7  mart 


1.      Kadın Hekimler Eğitime Destek Vakfı – KAHEV, ilk çalışmaları 2017 yılında 5 kadın hekimin çabası ile başlayan ve kısa sürede yaklaşık 20.000 kadın hekim katılımcıya ulaşan, 31 Aralık 2018'de resmi gazetede yayınlanarak resmi sürecini tamamlayan bir Eğitime Destek Vakfıdır. (wikipedia )

 


4 Mart 2021 Perşembe

KORONA GÜNLÜKLERİ 47

 korona Günlükleri 47   Korona bitiyor mu?


Korona bitiyor mu? Hiç kimse bilmiyor. Ama bugün bizi güneşe çıkardılar.🌞 Gerçekten “bizi” derken hepimizi gördüğüm herkesi demek istiyorum. Hani hürra diye bir deyiş vardır. Bu kalabalığı ve coşkuyu görünce aklıma bu kelime geldi. Hurra! çıkmışız gibi. (Hurra: hep birlikte hep beraber anlamlarında kullanılan bir kelime TDK)) cadde bir kalabalık bir kalabalık. Konuşan gülen insanlar. Kafelerden gelen kahkahalar. Sokak müzisyenleri. Dün ilk defa çıktım. Sadece bu kalabalıkta bir yürüyüş özlemiyle. Arkadaşım daha sakin bir yerlerden yürümemiz için uyarıyor ama bir yandan  bu cümbüşü de kaçırmak istemiyoruz. Bir kadın tek başına oturmuş üç kişilik pasta yiyordu. Gözlerimle gördüm. Kafede oturup pasta yemeyi özlemiş belli ki. Pastanesiz ve pastasız kalmış .  Bugün de ben kafama koydum bir kafede oturacağım. Herkes hurra oturmuş. İnsanlar insanları özlemişler. Sere serpe otuyor sohbet kırla gidiyor. Kafe elemanları mutlu. Zıp zıp zıplayıp geliyorlar, gidiyorlar. Yan taraftaki kadın kilosuna aldırmadan kocaman bir tabak patates kızartmasını çekmiş önüne. Habire yiyor. Kız kardeşime ben de yiyeceğim diyorum. Şu korona yasağında en çok özlediğim şey bira /patates kızartması. Beni zor tutuyor. Bu ilk gün biraz sabırlı ol. Bu daha fragman diye. Duruyorum. En iyisi  kahvemi içerken öyle sessizce oturup yeni gelecek günlere  alışmaya çalışmak. Dediği gibi bu bir fragman. Esas bundan sonra neler olacak? Bakalım, neler göreceğiz? Bir tedirginlik.

Şimdi vaka sayıları artıyor fakat hasta yoğun bakım sayısı ve vefat sayıları azalmakta. Böyle bir durumda bence… telaşlanmadan bekleyip görmemiz gerekir. Çünkü önemli olan yoğun bakım sayılarının ve dolayısı ile ölüm hızının artmaması. Sinovac aşısının bu konuda çok etkin hatta yüzde yüze varan bir etkinliği var deniyor. (Dünya Sağlık Örgütü Beyanı) tabii ki bu durum çok umut verici.😊 Belki de bu mutasyonlarla da kovid 19 etkinliği azalacak. Yani fragman güzel bir filmin habercisi olabilir. Bu iyimser bakış … kötümser bakışı söylemek istemesem de eklemek gerekir ki aşılar daha tamamlanmadı.  O zaman şu anda filme 5 dakika ara verildi, kâbus daha da kötüleşerek devam edecek.😨 Ama şu andaki verilere bakılırsa umarım böyle olmaz. Ben hep iyimser taraftayım.

 Şurası gerçek ki korona daha bitmedi. İnşallah iyimser düşündüklerim gerçekleşir. Bu iki gün güzel bir filmin fragmanıdır.  Bekleyip göreceğiz.

Nazım Hikmet'in o meşhur güzelim şiirini biliyorsunuzdur. O tek kişi çıkmış mahpustan biz hurra çıktık bugün.


Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben.. bahtiyarım .

Nazım Hikmet Ran