Feci'nin Blogu

27 Mayıs 2018 Pazar

Cenevre / Cenevre


                                                  Cenevre / Cenevre

Uçak Cenevre’ye iniyor.  Merakla yanımdakinin omuz başından kafamı uzatarak aşağıya bakıyorum. Önce  devasa bir yeşillik.  Sonra şehir  bu devasa yeşilin içine serpiştirilmiş gibi yavaş yavaş meydana çıkıyor. Hayranlıkla yeşile ve şehre bakarken,  yüksek sesle “cık,cık,cık”  dediğimi fark ediyorum. Aklımda  İstanbul’un o taş şehir görüntüsü. Ağlamaklıyım. Yanımda oturan çiftin damarlı  yaşlı ellerinin sevgi ile tutuştuklarını  görüyorum o ara. Gülümsüyorum. Sonrasında işte bu yüzümde kalan gülümseme ile şehri dolaşıyorum. Cenevre gülümsemeler şehri. İddiasız, sakin, şatafattan uzak, sessiz.  Bugünlerde döviz kuru ile daralan yüreklerimizin üstündeki baskıyı hafifleterek bizi gülümseten şehir.
Şehrin içinde kocaman bir göl. Leman Gölü. Uçsuz bucaksız bir yürüme/ koşma şeridi. Yürü yürü bitmez cinsinden.  Çevresi neredeyse 500 yıllık köklü ağaçlarla ve yeşil çimenlerle çevrili. Sadece çok küçük bir kısmında geceleri hareketlenen restoran ve kefeler var. Gölün yeşilimsi maviliğinde oynaşan kazlar, yeşil başlı ördekler ve zarif kuğuların muhteşem dansı ile gün batımının neredeyse ormanlaşmış kocaman ağaçlarının arasından süzülen kızıllığı içinde uçuşan kırlangıçlar gözlerinizin önünde birleşince ne hissediyorsunuz biliyor musunuz? Alabildiğine özgürlük. Özgürce gülümsüyorsunuz. Hele gölün ortasında gökyüzüne fırlayan Jet d'eau (sı fıskiyesi). 140 metre yükseliyormuş.. Muhteşem bir görüntü.


Cenevre 4000 yıllık eski bir şehir. Avrupa’nın en eskilerinden.  Eskinin o muhteşem estetiği ve zarafeti ile çok rahatlatıcı bir atmosfer oluşturmuş.  Kısaca muhteşem bir eskilik.  Ayrıca birçok Avrupa şehrinde insana biraz da kasvet veren o ihtişamlı görsellik yerine çok mütevazı,  çok rahatlatıcı sakin bir görüntü. Şehrin içinde gezerken de kendinizi  özgür hissediyorsunuz.  Gülümsüyorsunuz.

Cenevre ve zaman…  Her yerde saati ve zamanı anımsatacak figürler var. Patek Philippe müzesi.  Merakla gittiğimiz ancak açılış saatine daha önce bakmadığımız için kapısında kaldığımız ünlü müze. Sonrasında internette gördüğüm muhteşem saatler. Keşke kendi gözlerimle görebilseydim.( Zafer Çağlayan saati aynı zamanda biliyorsunuz)   Ayrıca Mont Blanc köprüsünün hemen yanında dev Çiçek Saati. Üzerinde binlerce çiçek var. Turistlerin en çok sevdikleri yer. Kocaman çiçek saatinin üzerinde akrep, yelkovan ve saniyenin gerçek zamanlı nasıl döndüğünü görmek hayatı görmek gibi bir şey. Saniye kolunun devamlı olarak deli bir hızla dönmesi insanı dehşete düşürüyor diyebilirim. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini hepimiz biliyoruz da ama böyle açık açık görmek dehşet bir şey.
İsviçre’nin ünlü çikolatalarından tatmadan olmaz. Zaten Cenevre çikolata gibi bir şehir insanı mutlu eden ve gülümseten. (fondü diye bir yemekleri varmış. Ama fırsat olmadı. Eksik kaldı)
Keyifli, özgür hissederek ve devamlı gülümseyerek Cenevre’de geçen 3 günün sonunda Türkiye’ye dönmek… Yüzümdeki bu ifadeyi tutmaya çalışıyorum. Bakalım başarabilecek miyim? 

                                                                                                   Feride Cihan Göktan
                                                                                                   2018/Mayıs 

                                                                                                
Not:

1- Şehirde otel çok. Ama benim kaldığım otel bir harikaydı. Adını yazayım: Frasersuites/Geneva
2-  Fotoğraf: Cihan Akgül Özmen ve Filiz  Elbüken Çelebi
                                                                                                        

        Bir de soru var: Cenevre'de bir çiçek. Bu çiçeğin bir gün önceki ve bir gün sonraki hali. Bu güzel çiçeğin ismi nedir? Bilen var mı? Biz bilemedik. Bir isim uydurduk gerçi ama yalan olmasın. 



14 Mayıs 2018 Pazartesi

Gazze / iyilik- Kötülük Meselesi.


Neredeyse on yıl önce 2009 yılı başlarında İsrail-Gazze savaşını daha doğrusu İsrail’in Gazze’ye yağdırdığı bombaları ve insanları böcek gibi öldürdükleri o vahşeti hatırlıyorsunuz değil mi? TV ekranlarından seyrediyorduk bütün o korkunç sahneleri. 2009 yılında Radikal 2’ye yazmışım bu yazıyı. Başlığını da GAME OVER koymuşum. Devamlı, oyun bitip yeniden başlıyor, aktörleri değişerek. Bütün dünya ağlasın bu zavallı korkunç insanlık dramına.



9 yıl olmuş: her şey aynı. 
Gazze, game over!

*Yazı ilk olarak 2 Şubat 2009 Tarihinde Radikal Gazetesinde Yayınlanmıştır.

Ve dünya... Dev bir ekranda oynayan bir filmi seyreder gibi buz kesilmiş seyrediyor. Ses telleri kesilmiş, göz yaşı keseleri alınmış daha doğrusu ruhları yok gibi seyrediyorlar...