Feci'nin Blogu

30 Aralık 2021 Perşembe

2022'ye doğru giderken...

 2022'ye doğru giderken..

Yıllar geçiyor. Hem de jet hızıyla.✈ Hatırlarsınız yıllar önce Milenyuma girmiştik. Allah’ım! 😍Yeni bir bin yıla adım atıyoruz, diye ne heyecan yapmıştık! 1999’dan 2000’e geçerken saatler 00.00’da havai fişekler, bağırış, çağırış…🤪 Dünyanın hemen her yerinden çılgın görüntüler gelirken ve  gökyüzünde ışıklar patlarken  bizler de  evlerimizde sevinç içinde milenyuma girdik. Sanki o girdiğimiz yeni bin yılı görecekmişiz gibi. Yeni bin yıldan sana ne de mi?🙃 Bakalım yeni bin yılın kaç yılını göreceksin bu jetin içinde hızla giderken.✈

          

Neyse ki, jet hızıyla milenyumun 21 yılı geride kaldı. Neler oldu neler. Bu geçtiğimiz bir yıl bile bin yıl gibi geçti neredeyse. Milenyuma giriş heyecanı bitti gitti 😢 Bütün dünya neredeyse üç yıldan beri sessiz. Sadece, salgın hastalık 😷yoksulluk, iklim felaketleri geziyor sokaklar da. En çok da para konuşuluyor. Bir de aşı meselesi. Aşklar elini eteğini neredeyse çekti dünyadan. Derin bir sessizlik ve gözlerde endişe. Daha neler olacak endişesi? 

Milenyum yılı neredeyse deliryum yıllarına dönecek.😱

Evet 2022’ye giriyoruz… Hep birlikte güzel şeyler düşünelim. Türkiye ve dünyada güzel şeyler olacağını umut edelim. Sağlıklı günlerin geleceğini ve bu dar zamanlardan güneşli güzel günlere çıkacağımıza inanalım.🌞🎈💖


Sevgili arkadaşlarım hepinizin yeni yılını kutluyorum. Hep birlikte sağlık, neşe ve sevgi dolu günlere kavuşmamız dileği ile….

22 Aralık 2021 Çarşamba

HALETİ RUHİYEMİZ

 


            HALETİ RUHİYEMİZ  

Bir gecede yine haleti ruhiyemiz değişti.  Bu eski Arapça deyimi kullanıyorum çünkü ruh halimiz diye yazacağıma tersinden yazmak daha iyi geldi. Çünkü her şey tersyüz…🙃 Düne kadar sadece kaygılı ve umutsuzduk. Şimdi kaygılı umutsuz ve ters yüz olduk.  Valla benim beynim yandı. Sizinkini bilmem.😨 Hiç bu para pul işlerinden anlamayan ben bu iki gündür yazılanları sorulanları söylenenleri anlamaya çalıştıkça daha çok karıştırmaya başladım. dediğim gibi kafam yanık. Sosyal medya sorularına bakınız:

1.Normal TL’ni yatırdığında 3 ay sonra oluşan kur farkı ve kay payından hangisi yüksekse onu ödeyeceklermiş ama 20 aralığa kadar dövizi olanlara merkez bankası destek olacaktaki kasıt ne nasıl bir destek?

2.Bankadaki param için bankayla görüşmeli miyim, şuan kur garantisi yapmak için ?
3. Dolar bozduranlar için değil değil mi bu düzenleme? Zaten Türk lirası hesabını 3 aylık yapınca da geçerli mi? Sabah sadece dolar bozduranlar için geçerli diye bi şey duydum.🙃

4. idrak edemiyorum. Simdi ben bankadaki TL mi dövize çevirip, buna kur garantisi alamayacak miyim?❓

5. 17 Ocak Osman Kavala davası görülecek imiş, gene kur dalgalanacakmış. Ne alaka anlamadım ama öyle diyorlar. Ne yapmalıyım?😂

6. Sepet yapın diyenler yok ya sepet göçtü diyenler.😥

           Daha neler neler? Herkes birbirine bir şeyler soruyor, anlamlı anlamsız. 🤔

           Valla bu kadar tahsil bu kadar okuma yazma boşa gitti. İşte şimdi hiçbir şey anlamıyorum.🤔 Keşke şu para pul işlerini öğrenmeye çalışsaydım belki kafam bu kadar karışmaz kendimi bu kadar aptal hissetmezdim. Ne bileyim? Ama yalnız benim değil konuştuğum en bilgiçlerin bile beyin kıvrıntıları birbirlerine dolanmış vaziyette. Hep bir belirsizlik hep bir endişe şimdi de tersyüz oldu her şey...🙃

             Bütün bu düşüncelerle sabahın 8’inde hastaneye girdim. Evden çıktığımda dolunay daha tepede, hastaneye vardığım da bile hala gökyüzünden bana bakıyordu. Odama çıkarken koridorda hekim arkadaşımı gördüm. Kaç yıllık profesör… Sabahın 8 ‘i. Tertemiz beyaz önlüğünü giymiş, yüzünde bir gülümseme. Her sabah olduğu gibi vizitine gidiyor. Akşama kadar da çalışacak. Yalansız, dolansız, emek emek ve var gücüyle... Bu şekilde çalışıp çabalayanlar gibi. Karşılığı ne? Hiç anlamadığın para işleri... Korumalı kur nedir? kimin külahı kime geçiyor, kimin eli kimin cebinde? Hiç anlamadan öyle aval aval bak. Yıllarca okumuşsun yıllarca çalışmışsın saat 8.00 de ay dede ile işe gelip gece karanlığında evine giriyorsun. Olsun, sadece sen çalış. Yıllarca okuman yıllarca çalışmış olman kimin umurunda? Paran yanmış kül olmuş erimiş gitmiş… Kendini güvende hissetme. Sadece çalış sen. Bu bir geri zekalılık değil midir? bence öyledir.
             Haleti ruhimemiz nasıl olsun. Ters yüz mü, ters köşe mi bilmiyorum artık. Düz değil sadece bunu biliyorum. ◀

                                                                              Feride Cihan Göktan

                                                                                 2021/ aralık sonu 

3 Aralık 2021 Cuma

ŞU DOKTOR MAAŞLARI

 

 ŞU  DOKTOR MAAŞLARI !


Gerçekten insanın içinin şişmesi gibi bir durum var. Tabii ki bu sayısal bir değerle ölçülemiyor ama resmen  iç organlarında bir daralma,🤢 boğazında sıkışıklık ve boğulma  hissi. Sanki yazarsam hafifleyecek. Ya da bağırır çağırırsam. İkisinden biri.

Ya sabahtan beri TV ler “doktora zam” “doktora zam” diyor başka bir şey demiyor. Uzman doktora 5000, pratisyen hekime 2500 TL zam…Resmen boğulacağım. Yok arkadaşlar zam mam yok. Maaşa zam dedikleri zaten daha önce ayrı bir isim altında alınan ek ödeme. Yani bu parayı zaten alan hekim şimdi maaş ismi ile alacakmış... Bu ek ödemeyi de bugüne kadar nasıl alıyordu? Her gün dişini tırnağına takarak en az 80/100 poliklinik hastası bakarak. Baktığı veya ameliyat ettiği hasta sayısını arttırmaya çalışarak. (Dikkatinizi çekerim: nasıl baktığı nasıl ameliyat ettiği değil kaç hasta baktın o önemli. Bu nedenle uzun süreli ve zahmetli ameliyatlar tercih edilmiyor hepinizin bildiği gibi.) Yani hastaya kar edilecek mal gözüyle bakan bir sağlık sistemi. Doktorlar da pinpon topu. Aynen böyle. Yani işin özeti bu hengamede sabahtan akşama, akşamdan sabaha uzun upuzun insanlık dışı nöbet saatleri, tatil filan hak getire… (Çoğu genç hekim döner sermayelerinden kesilmesin diye tatile gitmezler, hatta hasta bile olsalar hastaneye gelirler.)  Durum budur. Bugüne kadar bu cansiperane baktıkları hasta sayısı ile birbirleri ile yarışarak ve rutin doktor maslarının yanında duraksız, uykusuz, tatilsiz bu özverili çalışmaları karşılığı aldıkları üç kuruşluk yan ödemeyi şimdi maaşlarına ekleyip adına maaş artımı diyorlar. Gel de deli olma. İçin şişmesin.

Ha bu ek ödemenin resmi maaşa yansıması haliyle emekli doktor maaşına da yansıyacakmış. Bu güzel haber. 😀Böylece 40 yıl çalışmış bu ülkeye sabah akşam hizmet vermiş, hastalarının ölüm kalım mücadelesinde hastası ile birlikte savaş vermiş bir emekli hekim ancak yıllar yıllar sonra bu kararla emekli bir hâkimin, emekli bir albayın maaşını yakaladı. (Eğer onlara da zam yaparlarsa ki sessiz sedasız zam yaparlar o zaman yine hekimler onların yanında düşük ücretli kalacaklar) bu kadar gürültü bunun için. Ne acı! Gel de için şişmesin.

Ayrıca bu tuhaf söylem doktor ile sağlık personelinin arasını da açtı. Zaten sistem, hekimleri birbiri ile maddi kazançları ile yarıştırdığı için hastanelerde iç barış yok. Şimdi bir de hekimler ile yardımcı sağlık personelini birbirine düşürüyorlar. Ama muhalefet partisi  yangına kürekle gidip neden diğerlerine zam yok diyor. Ya kardeşim zaten zam mam yok. Farz et ki oldu: Yardımcı sağlık personelinin özlük hakları tabii ki korunsun. Tabii ki onların da “hakkı ödenmez” ama hekimlere zam var diye "niye bunlara da yok" demek çok abes.😘 Ekip işi. Tamam ekip işi. Ama ekibin tüm üyeleri eşit sorumluluk da eşit yararlılık da değil ki. Farklı farklı ele alınması gerekli. Üstelik bi şey söyleyeyim mi? Çoğu polikliniklerde artık sadece doktor çalışıyor, hemşiresi yok, Sekreteri yok...Tek başına..😥 tabii ki yardımcı sağlık personelin de haklarını koru.. ama neden onlar yok deme! (üstelik zaten ortada bi şşey yok) 

Böyle kimse gerçeği söylemezken, insanları birbirine düşürerek bu iş ne kadar sürer? Sağlık sisteminin huzurlu olması, tatminkâr bir çalışma düzeni yalnız sağlık sisteminin değil tüm ülke insanlarının daha huzurlu, daha sağlıklı olması demek.

Daha ortada bir şey yokken iki gün içinde ne gürültü ne gürültü koptu.. 

Neyse biraz yazınca sanki rahatladım.😄

not. Bir arkadaşım  şöyle yazmış face  grubunda.  Şu anda çalışanlara sabit ek ödeme olarak verilen ücret performanstan mahsup ediliyordu. Bundan sonra mahsup edilmeyeceğine ve performans tam alınacağına göre göre maaşların artacağını düşünüyorum. Bu hemşireler içinde geçerli.

İnşallah bu dediği gibi olur. 


                                                                                                               Feride Cihan Göktan

                                                                                                                              2/ aralık /2021  

24 Kasım 2021 Çarşamba

Bir Whatsapp Sohbeti

            

                                   ALAKARGA’nın 10. Yılında DÜNYA 

                                             Bir Whatsapp Sohbeti    

Hastane görevli personeli oturduğum koltuğun altını paspaslarken benim ayaklarım havada ona tekrar tekrar teşekkür edince, ben aldığım parayı hak etmek için işimi hep iyi yaparım, dedi ve  çok da titizimdir diye de ekledi. Tabii ki, keşke herkes senin gibi olsa, ne mutlu sana dedim memnuniyetle.  Dedim demesine de daha sonra beni aldı bir düşünce. Bu gittikçe değişen dünyada “işini iyi yapmak, hak etmek gibi” kavramların ne kadar anlamlı olduğu…Hayat bu kadar hızlı ve ayrıca bu kadar “sanala” bağlamışken.  Ve ayrıca elle tutulan gözle görülen şeylere sahip olmanın esas olduğu her dakika hepimizin zihnine pompalanırken Zehra Hanım’ın dediği benim de coşku ile tasdiklediğim bu “afaki” kavramların ne kadar geçerli olduğunu düşündüm.  Evet, herkes işini iyi yapmalı.  Sonuçta ne oluyor diye sorarlar adama? İşini iyi yapınca ne oluyor?  Dünyanın en zengin adamı kim? İşini en iyi yapan, herkesten düzgün yapan adam mı? Zehra hanım işini bu kadar iyi yaparken nasıl geçiniyor? Ah ah diye düşüncelerimi durdurmaya çalışıyorum yüzümde derin bir hüzünle. Ah, ah! İşini iyi yapanın değil “işini bilenin” kazandığı bir dünyada yaşıyoruz artık. Bakalım nereye kadar devam edecek böyle? Bu sefer aklıma Tuğçe ile geçen gün yaptığım sohbet takılıyor.  Aramızdaki whatsapp diyaloğu şöyleydi:

-Facebook ismini CEO’su değiştiriyormuş, dedi Tuğçe.

-Evet, duydum, dedim.

-Çok acayip bir adam bu.  Psikopat mıdır nedir?

(Tabii ki adını da zikretti de ben burada açık açık yazmayayım.  Ne de olsa adam bütün sosyal ağların sahibi.  Beni ağdan çıkarıverir sonra.  Eskiden yerin kulağı var derdik şimdi etrafımız kulakla dolu. Yer gök her şey kulak. Nefes aldığımız hava dahil. Ne me lazım. Siz anladınız onu.)  

Ve ilave etti iletisine hemen:

-Herkesi sürekli online yapmak, her şeyi, insanın yaptığı her şeyi internete aktarmak… İstedikleri bu. Yazık.  Bu adamın hiç arkadaşı yok, anti sosyal biri mutlaka…dünyayı da öyle yapacak.

Facebook’un yeni adı da “meta” olacakmış, dedim cevap olarak.

(Düşündüm de adam çok isabetli bi isim koymuş. Artık her şeyimiz meta oldu. Face bile  kalmadı herkes  bir adet meta. Adam bu ismi koymakla haklı. Meta dünyası. Benim aklımdan bunlar geçerken Tuğçe’den yine bir ileti düştü telefona:

- Hiç sokakta oynamamış olmalı. Sevgilisi hiç koluna girmemiştir kesin,

- E, dedim 90 yılından sonra doğanların zaten hiçbiri sokakta oynamadı.

- O yüzden hepsi biraz gerzo, (çok kızgındı hem bu duruma hem dünyanın gidişatına )

-Bu adam kaç yaşındaki, dedim (Gerçekten tam olarak bilmiyordum.)

-Benim yaşlarımda,

 -Evet dedim Şimdi baktım. 84 doğumlu... 2004’te Harvard’dan ayrılmış. Üniversite terk. Ama 2020 de serveti 10 milyar dolar diyor Google.

  Tuğçe’nin kızgınlığı sadece dünyaya değil bana da giderek arttı.:

-Ya anne servetinin önemi var mı? Sosyopat bu adam. Topluma zerre kadar faydası yok. Rezil oldular herkese. Bu nedenle isim değiştiriyorlar. Hata bizde.  Kapatmak lazım bu sosyal ağları. İnsanları devamlı manüple ediyorlar, etnik çatışmalara sebep oldular, aşı karşıtlarımın dünyayı sarmasında payı çok bu Facebook’un.  İnsanlara, insanlığa ne olursa olsun, umurları değil! Sadece insanların ne istediğini bilip onlara bir şeyler satmak. Gazeteciliği bitirdiler. Haberlerin yarısı yalan. Daha ne olsun?

-Ya işte gemisini yürüten kaptan. Herkes ahlaksız. Bu demek ki ahlaksızlığı daha iyi beceriyor ki bu kadar para kazanmış, dedim.

-Ya anne nasıl böyle saçma sapan konuşuyorsun. Ya adam vergi bile vermiyor. Ahlaksızlık yapan vergisini vermeyen yine de ceza görebilir ama buna kimse dokunamıyor. Sen detay bilmediğin için böyle konuşuyorsun. Bu adam kadar kötüsü yok… Daha yeni yeni bazı ülkeler uyandı da önlem almaya çalışıyorlar.

-Hadi annecim neyse, diye konuşmayı sonlandırmaya niyetlendi. En son olarak da sesindeki kızgınlığı ve kırgınlığını saklayarak, “Benim çalışmam lazım.  Mark Zuckerberg olamadığım için başka bir çarem yok,” dedi.

Haklıydı. Aslında bütün insanlık kızgın ve kırgın bu dünyanın gidişatına…

                                                                                            Feride Cihan Göktan

                                                                                               21 kasım 2021  

Bu yazı İzmir 9 eylül  Üniversitesi'nin değerli öğretim üyeleri Prof. Dr. Alp Ergör ve Prof. Dr. Ahmet Can Bilgin'in 10 yıldan beri ısrarla çıkardığı Alakarga Fanzin'i için yazılmıştır. Bu günya gidişatına Alakarga gibi herkesin dur demesi gerekir. Bu özel sayıyı görmek istereniz PDF sini aşağıdaki adresten indirebilirsiniz. 

file:///C:/Users/User/Downloads/ALAKARGA-2488-10-YIL-OLDU%20(4).pdf

diğer sayılarına da   Face  Alakarga'dan ulaşabilirsiniz.  



27 Ekim 2021 Çarşamba

korona sonrası bir gezi rotası


 

                                  korona sonrası bir gezi rotası : İznik- Cumalıkızık- Bursa 

            İznik / Bursa /Cumalıkızık ile  çerçevelenmiş iki günlük bir gezide  bu coğrafyayı ne kadar görebilir ve bu coğrafyanın topraklarına karışmış o katmanlı tarihsel geçmişinin izlerini ne kadar sürebilirsiniz? Tabii ki çok azını.  Ancak ne kadar hızlı da olsa yine de gördükleriniz ve duyduklarınızla bu muhteşem coğrafyanın ve devasa geçmişin tadına bakabilirsiniz.  Coğrafya göz alıcı… İznik’te kaldığım Çamlık Motel’in hemen önünde uzanan uçsuz bucaksız duru mavilikte bakışlarınız kaybolurken kesinlikle bir denize baktığınızı düşünüyorsunuz. Oysa İznik gölüne bakıyorsunuz. İnsanın algısının ne kadar sınırlı olabileceğini gösteren bir deneyim bu. Bir yandan da kuruyan yok olan göllerimizin hayaleti bu harikulade zaman dilimini zedelese bile gölün pırıltılı yüzeyinin ışıltılı mavisiyle sahil boyunca dizili çam ağaçlarının sonbahar sarısına bulaşmış yeşil yaprakları gözünüzü kamaştırıyor. Sonbaharın sessizliğini de katarsanız kısa bir süre için bile olsa burada olmak bir şans. Sokaklarında cennet elmaları ve adım başı çini işleri ile İznik gerçekten güzel bir yer…🌹

Osmanlı tarihi deyince akla gelen Bursa, diğer büyük şehirlerimizdeki trafik sıkışıklığı ve çarpık yapılaşması ile ilk bakışta tabii ki çok caydırıcı. “Hiç durma, bas git” duygusu . Ama şehre biraz daha dikkatle bakarsanız, o tarihsel haşmetiyle gönlünüze kuruluyor çabucak.  Hele o Panorama Müzesi.(1326 Bursa Fetih Müzesi) Osmanlı tarihinden bir kesit için hazırlanmış olan müze beni tarihe bakmaktan daha çok geleceği düşündürmekten alıkoyamadı... Tamam tarihi atmosfer çok iyi yaratılmış.  Aksini diyecek hiç bir şey yok. Tarihin içinde gibisiniz. Ama böyle bir başka bir zaman başka bir dünya hissi yaratan sanal gerçeklik ile gelecekte aynen bu şekilde yaratılmış mükemmel sanal dünyalarda bir cam kürenin içinde yaşayabileceğimizi düşünmek insanı dehşete düşürüyor. Müzenin merdivenlerini çıkarken yukarıda gördüğümün gerçek bir gökyüzü değil de yaratılmış bir gökyüzü olduğunu anladığımda yüzümdeki şaşkınlık.  Tarihimize bakarken gelecek dünyayı düşünmek. Müthişti.😨

Cumalıkızık.  Ne kadar sevimli bir yerleşim yeri. Evleri ve sokakları ile tarihin içinde dolaşıyorsunuz. Rengarenk boyalı evler🏠, çiçekler, satılık hediyelik eşyalar, sokak aralarında küçük küçük kafeler, tek kişinin yürüyebileceği “Cin Aralığı” denilen geçit… hepsi çok ilginç ve güzel. Unesco koruması altındaymış.  Çok isabetli bir karar bence.

Korona döneminin sıkıntılı ve ıssız döneminden sonra bu ilk kısa seyahat çok iyi geldi. Yurt dışına gitmenin zahmetli ve pahalı olduğu bugünlerde yurdumuzun güzel yerlerini görme fırsatını değerlendirmek gerekir. İznik, Bursa ve Cumalıkızık rotasını şiddetle tavsiye ederim.😍

                                                                                          Feride Cihan Göktan

                                                                                                                2021 / ekim 

11 Eylül 2021 Cumartesi

DÜŞEN ADAM DEHŞETİ / 11 /12 Eylül ardışık kötü günler

 

DÜŞEN ADAM DEHŞETİ / 11 /12 Eylül ardışık kötü günler

20 yıl önce bugün. İnsanlık 21. Yüzyıla adım atarken dünyanın merkezi patladı. İkiz Kulelerin yok olduğu gün bu gün. Ne gündü ama! O gün o saatte nerde olduğumuzu ne yaptığımızı kesinkes hepimiz hatırlıyoruz. Bütün dünya hatırlıyor. Aniden. Mesela ben o gün taksideydim. Arabanın radyosu açık. Öylesine kulağıma gelen spikerin de heyecanla anlattığından olacak film tanıtımı yapıyor sandım önce. Şoför de büyük ihtimal öyle sandı. İki dakika sonra ikimiz de şoktaydık haliyle. Ben o şaşkınlıkla ne yaptığımı bilmiyorum. Bildiğim bir şey var: inanılacak bir haber değil (ne kadar tuhaf aslında bu olayın A.B.D ‘de olması dehşeti arttırıyor. Yoksa her gün dünyanın her tarafında bu olayı hiç de aratmayacak neler oluyor neler😨) Dediğim gibi ben o şaşkınlıkla İstanbul’da okuyan kızıma telefon etmişim ve hemen eve git dünya savaşı çıkacak galiba demişim.  Şimdi gülüyoruz tabii ay ne saçma laf diye… ama annelerin sizofrenik telaşelerini göz önüne alırsak böyle bir olayda dünya savaşı çıkacak saklan demeleri o kadar da komik bi şey değil yani... Olayı görenler bile inanamamış gördüklerine aynen benim duyduğum zaman kulaklarıma inanamadığım gibi.

11 Eylül Amerikan tarihindeki Amerikan topraklarında yapılan en ölümcül saldırı olarak tarihe geçti. Binlerce insan (3000 insan) ve kurtarmak için binaya tırmanan 400 itfaiyeci öldü. Günahsız binlerce insan. Bir fotoğraf var bugüne ait. Adam kuleden atlamış ve hızla çakılmaya gidiyor. Can havliyle bir ölümden diğerine dolu dizgin giderken. Bir ölümden diğerine böylesine gitmek de işte o yaşama içgüdüsü ile olan bi şey. Akıl dışı hayata tutunma içgüdüsü. Akıl işin içine girse nasılsa öleceğini kurtuluşun asla olmadığını bilir insan. “Düşen adam” fotoğrafı. Gerçek olamayacak kadar gerçek bir fotoğraf.

 20 yıl önce bugün 11 Eylül ve dünyanın felaket günlerinden biriydi. Hatırlamamak imkânsız. Hepimizin hafızasına mıh gibi çakılmış bir gün.

 Yarın 12 Eylül. Kendi tarihimizin aslında küçülen bu dünyada dünya tarihinin demek belki daha doğru aynen 11 Eylül gibi karanlık günlerinden biri. İnsanların katledildiği, idam edildiği, hapislere atılıp işkenceler gördüğü, kaybolduğu. Ruhlarının, kalplerinin ezildiği geleceklerinin yok edilip gençliklerinin bittiği gün. Utanç günü. Kim bilir kaç kişi ikiz kuleden kendini can havliyle atan adamın gözlerindeki o dehşete benzer anlar yaşadı? Ölümlerden ölüm beğenme dehşetini? Kaç kişi bu felaketin içine düştü ve yok oldu? Bu sene tam 41 yılı dolmuş bu kara günün. 

12 Eylül’de de gerçek olmayacak kadar gerçekler oldu. Hatırlamamak imkânsız. Hepimizin hafızasına mıh gibi çakılmış bir gün.

 Yıllar geçiyor günahsız insanlar terörle, savaşlarla, darbelerle ölmeye devam ediyorlar. 

Dünyanın hafızası, Türkiye’nin hafızası, insanlığın hafızası…😢

                                                                                                          Feride Cihan Göktan                           bu inanılmaz fotoğrafın çekim anı videosu /                                 11 eylül  2021                                   https://www.youtube.com/watch?v=SMDkvJRHaNM  

3 Eylül 2021 Cuma

KORONA GÜNLÜKLERİ 60

 

Korona Günlükleri  60 / yoksa siz hala aşı olmayanlardan mısınız?

 

Gitti gitti gitmedi,

Bitti bitti bitmedi.

Hatta tekrar hortlayacak gibi…

Baş belası Korona’dan söz ettiğimi herkes anladı.  

Gerçekten ne olacaksa olsun raddesine geldim kendi adıma. Nasıl bir kaostur bu?😨

Herkes bu konuda konuşuyor. Herkes bu konunun alimi olmuş. Ama kimse hiçbir şey de bilmiyor. Ne olacak bu işin sonu?

Yaklaşık iki aydan beri bu korona gidişatında bir tuhaflık var. Tuhaflık vefat sayılarının hızla artmasında. Tuhaflık var. Çünkü iki doz aşılanma oranı yüzde 60. Bu oran korona enfekte olanları da eklersek çok kötü bir oran değil. Avrupa aşılama ortalamasına yakın. Düz mantık nedir? Bu zamanlarda geçen seneye göre yoğun bakım ve vefat sayılarının daha düşük olması gerekir. Bakın, vaka sayısı demiyorum. Çünkü bu aşılandığınız halde yüzde yüz korona olmayacaksınız demek değil. Hastalanabilirsiniz ama yoğun bakım ve vefatları önlemede yüzde 90 üzerinde hatta yüzde 98 gibi oranlar bildiren çalışmalar var. (hem Sınovac için hem Biontech için )👍

Bu ne demek? Aşısını olanlar yoğun bakıma yatmayacak entübe olmayacak demek. Bu durumda hastaneye yatanlar ve üzülerek söylüyorum ki vefat edenler iki doz aşısını vurdurmayanlar olması gerek. Düz mantık böyle…

Şimdi sağlık bakanlığı verileri kesin kes bilgi vermeli: yoğun bakıma yatanların ve vefat edenlerin kaç tanesinin çift aşılı kaç tanesinin tek aşılı kaç tanesinin sinovac kaç tanesinin Biontech olduğu hakkında. Bu bilginin ciddi bir şekilde halka açıklanması gerekir. Yuvarlak cümlelerle değil resmi rakamlarla.  Çünkü sosyal medyada yalan yanlış bilgiler uçuşuyor. Aslında yüzde 60’ı aşılanmış bir toplumda vefat sayılarının böyle tırmanışı da aşılanmayanlar olsa bile yine de normal değil. Sürü bağışıklığı hiç gelişmiyor demek ki. Bu da biraz tuhaf.

Akla gelen bir sürü soru var: bu aşıların etkinliğinde bir problem mi var? Etkin olduğu bilimsel olarak kanıtlandı.  Bazı varyantlara etkili değil mi? Normalde bildiğim kadarı ile böyle bir salgın sonrasında daha çok beklenen varyantların şiddetinin giderek azalmasıdır. Kovid 19 da tersi oluyor. Olabilir. Çünkü Kovid 19 çok tuhaf bir virüs. Ve bu varyantların çoğalması çok tehlikeli görünüyor. Varyantlar neden olur? Virüs yayılmaya fırsat buldukça aşı ile dar bir alana sıkışsa bile şekil değiştirerek istilaya devam eder. Aşısız olanların bu nedenle aşılanması gerek.  

Ülke aşılılar ve aşısızlar diye ikiye ayrıldı şimdi. O kadar bir bilgi kirliliği o kadar bir karışıklık var ki bu iki grup birbirinden gittikçe daha kesin hatlarla ayrılmaya başladı. 😥

Oysa böyle bölünmek sadece virüsün işine yarar.🦠

Şimdi ortada bazı gerçekler var. Tartışılamaz gerçekler. Dünya aşı deneyimi en az 2 asırlık. 18.yüzyıl sonlarından başlıyor. Herkes biliyor ki yalnız insanları değil hayvanlarımıza da aşı yapıyoruz. Aşı sayesinde dünya salgın hastalıkların önünü kesti. Aşı karşıtları bu gerçeği nasıl göremez?

İkinci problem: aşı karşıtı fikir üreten doktorlar ve bilim adamları ve gazeteciler var. 🤢


Hem Türkiye’de ve hem de dünyada. Ben bir şey söylemek istiyorum. Bir öngörü: Bu sözü edilen kişilerin aşılarını yaptırmadıklarına inanmıyorum. Aşı karşıtlığını bence sadece dikkat çekmek ve piyasada isim yapmak için yapıyorlar. Başka türlüsünü düşünemiyorum çünkü. Aşı karşıtı olmak böyle bir salgında bu hastalıktan korkmamak yani ölmekten korkmamak demektir. Zaten şu an ölenler aşısızlar. Evet ölmeyi göze almış olabilirler kendi bilecekleri bir iş. Ancak burada tuhaf bir durum var: Bu varyasyonlar çeşitlendikçe aşılı olanlar da tehlikeye giriyor. Çünkü aşı yeni varyasyonlara  karşı korumayabilir. İşte o zaman aşılı olanlar da tehlikede. Ölmek istemeyenler de aşı olmayanlar yüzünden ölüm tehlikesi ile karşı karşıya gelecekler. Belki de ölecekler.

Böyle bir risk varken neden aşı olmuyoruz? Aşının yan etkileri diye bildiklerimiz aslında her yaptığımız şey, her aldığımız ilaç, her yapılan tıbbi müdahalede sözü edilen çok düşük oranda ihtimaller.

Ölüm riskinin bu kadar yüksek olduğu bir konuda basit bir aşıdan kaçmak öncelikle çok gülünç kalıyor. …

 

Bitti diyelim.

Gitti diyelim.

Bu kahrolası kovidi biz öldürelim.

Aşı olun lütfen …

                                                                                    Feride Cihan Göktan

                                                                                    4 eylül 2021

 

6 Ağustos 2021 Cuma

Tuhaf Bir Gün

    Tuhaf Bir Gün

    İlginç bir sabahtı. 6 Ağustos 2021. Kayda geçsin. Saat 8,00. Gökyüzü yırtılmış da yırtıktan tuhaf bir renk dışarıya sızıyormuş gibi. Turuncu. Evet evet tuhaf bir parlaklık da var. Turuncu bir parlaklık ve sessizlik. Yürürken hissettiğim bunlar. Sessizlik de bir tuhaf. Sanki sesler içe kaçmış gibi. Kulak kabartınca yaprak hışırtılarını filan duyuyorsunuz da sanki derinlerden geliyor. Araba sesleri filan da erimiş gibi. Biraz yürüdükten ve yönümü değiştirdikten sonra güneşi gördüm. Bugüne kadar hiç görmediğim bir şekilde.🌞 Siluet gibi. İsli puslu. Gri ile örtülmüş turuncu bir hale. Çok ama çok tuhaf.😨 Yangının isi dedi yoldan geçen biri. Dile kolay bir haftadan beri dağ taş yanıyor, dumanı gökyüzünü kaplamıştır. Olabilir. Haklı adam. 
    Dediğim gibi bu sabah gökyüzü çok tuhaftı. Zihnim de öyle.. İki günden beri haberlere en azından sabahları bakmıyorum. Kafamdaki sis belki biraz dağılır diye. Turuncu gri gökyüzü ve sisli bir kafayla yürürken iki gencin öpüştüğünü gördüm aynı gökyüzünün altında. Biraz sonra da bir bebeğin bas bas bağırdığını. 
Hayat aynen devam ediyordu. Sadece gökyüzü mavi değil. 
Böyle yürürken yürürken bugünkü haberleri de henüz bilmiyorken 😥karşıdan acele acele gelen bir arkadaşımı gördüm. Yarın Ağrı Dağı tırmanışına gidiyormuş. Çok heyecanlı. Peki mutlu musun dedim? Mecburum dedi. Mutlu olmak görevim. Her şeye rağmen. Şu yangın olaylarından dolayı kaç gündür üzüntümden elim ayağım titriyor ama ben yine de mutluyum bunu asla yitirmek istemem, dedi. O kelime o an bana da geçti. Kendimi daha iyi hissettim.🌞

        Şimdi akşam üstü.  Aynı gün. Hava sabahki gibi puslu. Tuhaf bir grilik var. Kafede oturmuş bira içiyorum. Yanımdaki masada bir adam bir kadın var. İkisi de yaşlı. Adam kadının yüzüne iyice yaklaşmış ve aşkla bakıyor.💖 Gülümseyerek başımı denize doğru döndürüyorum.

Yağmur da yağacak gibi duruyor. Meteoroloji yağmur yok dedi ama nerden bilecek ki?  6 Ağustos 2021 tuhaf bir gündü. 6 Ağustos 1945 de öyleymiş. Hiroşima’ya bomba atılan o kara gün.😥

6 Ağustoslara rağmen hayat devam ediyor. Gençler öpüşecek. Bebekler bas bas bağıracak. Yaşlı bir adam aşkla yaşlı bir kadının gözlerinin içine bakacak.

Yarın 7 Ağustos 2021. Bakalım neler olacak? Ancak arkadaşımın dediği gibi umutlu olmaya devam etmeliyiz. Esas böyle zamanlarda mutlu olmak görev gibi…

                                                                                Feride Cihan Göktan

                                                                                    6 Ağustos 2021

 

Bir avuç kül oluverdim

Külüm havaya savruldu.

Nazım Hikmet Hiroşima’da yananlar için yazmış.

 

31 Temmuz 2021 Cumartesi

KORONA GÜNLÜKLERİ 59

 Korona Günlükleri  59  / korona günlüklerine devam 

Korona  bulaşı ve ölümüyle devam ettiği halde “Korona Günlüklerine Devam” başlıklı bir yazı yazmak asla içimden gelmiyor. Yazsam ne olur yazmasam ne olur!🤔 Zaten hayat bildiği gibi akıp gidiyor diye düşünüyorum yorgun bir ruhla. Aşı karşıtlığı, orman yangınları, binlerce yangında ölen hayvan fotoğrafları, ekranlarda felaketin karşısında çaresizce çırpınan insanlar, ha bir de bir de Taliban tarafından kafası kesilerek öldürülen bir komedyenin şaşkın bakışlı fotoğrafı.😥  Sadece bu son iki günlük cehennemden aklımda kalanlar. Son iki günlük. Hemen öncesinde sel baskını  felaketi vardı.  Bu ruh yorgunluğu ile zihni toplamak ve bir zihin faaliyetinde bulunmak çok zor. Ruhum sanki saatlerce yürümüş veya koşturmuş bacaklar gibi yorgun. Yerinden kıpırdamak istemiyor. Oysa belki bi şeyler söylersem daha iyi hissedeceğim. Kendimi bir zorlayayım bakayım.😒

Şu aşı karşıtlığı meselesi. Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada. Anlaşılacak gibi değil. Ya dünyada aşı üç asırdır var. Kolera, çiçek, kuduz, tüberküloz, kızamık, vs.. vs...Aşı olmasaydı ne olacaktı? Bütün bu hastalıklar şimdi hayatımıza kastedecekti. Birinden birine yakalanıp ölüp gidecektik. Aşılar sayesinde kuduz olmuyoruz, çiçek hastalığı kör etmiyor bizleri… Bütün bu geçekleri bilen okumuş yazmış insanlar aşı karşıtlığı   yapıyor. En tuhafı da bu. Şaka gibi.😠 Adam doktor ama aşı yaptırmayın, çok zararlı, aşının ne olduğu belirsiz diyor. (Dr Bilgehan Bilge) Kendisi beyin cerrahıymış. Yani bu aşı ve enfeksiyon işlerinden en az anlayacak bir hekim. Ama bir hekim. Bir hekim kendisini bilir uzmanlık alanı haricinde ahkam kesmez. Çünkü bu hiç ahlaki bir şey değildir. Geçen gün hekim olmayan bir face arkadaşım 3. Faz çalışmaları hakkında atıp tutuyor. Bak dedim ben hekim olduğum halde bu konuyu bilemem. Sen hiç bilemezsin😘. İşin uzmanları ne diyorsa odur. En çok bu okumuş yazmış insanlara şaşırıyorum. Mesela o doktor bey neden böyle bir şey yapsın? Neden gerçeği bildiği halde aşı yaptırmayın desin? Önemsenmek ve dikkati çekmek için diye olabilir mi? Olabilir. Meşhur olma isteği.  Cahillerin ilgisinden prim yapıyor, çok yazık.

 Oysa akıllı biri en cahil bile olsa okuma yazma bile bilmese  bu doktorun yanlış olduğunu sadece korona haritasına bakarak anlayabilir. Doğu Anadolu kıpkırmızı. Aşı yaptırmayanların çoğunlukta olduğu yer ve o bölge koronadan yıkılıyor. Bu kahrolası yeni varyant da daha hızlı yayılıyormuş. Yayıldıkça yeni varyantlar türüyor. Eski günlere dönebiliriz yine.  

              İşte şimdi de TV de alt yazı geçiyor Konya’da katliam.  Evi basmışlar 7 ölü…. İnsanlar korona virüsünden daha tehlikeli ve ölümcül. Ne olurdu şu insanın kötülüğüne karşı bir aşı olsaydı da kurtulsaydı şu insanlık ya.

            Bu ruh yorgunluğu ile daha çok yazamayacağım. Demem o ki aşı olmayanlar lütfen gidin aşınızı olun. Kendi hür iradenizle ve bilime inanarak alın bu kararı. Üç beş şarlatanın dediğine inanmayın.  

                                                                                              Feride Cihan Göktan 

                                                                                               31 temmuz 2021 

 

20 Haziran 2021 Pazar

Camdaki KIZ 2

            CAMDAKİ KIZ 2 

Camdaki Kız… Şu meşhur  Türk dizisi. Sezon finali kapandı. Ama toplum üzerindeki etkisi tartışmalarla ve yorumlarla halen devam ediyor. Çok ilginç tabii ki. Ben de diziyi bitirdikten ve arkasından yazılanları okuduktan sonra bir şeyler yazmaktan kendimi yine alıkoyamadım. Hele sezon finalinden sonra yazılanları okuyunca yazmadan olmazdı.😘

Bu dizinin ahlaka aykırı olduğu ve toplumsal gelenekleri ve görenekleri yıktığı konusunda hemfikir bir izleyici grubu var. Ve RTÜK de aynı sebepten dolayı kanal D’ye yaptırım kararı almış.😡

Valla ben yazarını, senaristini ve yönetmenini tebrik ediyorum.👌Dizide ahlaka aykırı hiçbir şey yok. Hepsi yaşadığımız toplumsal gerçeklerimiz. Nalan evlendiği günün gecesindeki paniğini  ve hayal kırıklığını bizim toplumsal ve geleneksel normlarımıza göre çoğu gelin yaşamıyor mu, sorarım size. Kızcağızın annesinin kapısına dayanması hiç abartı filan değil. Bunu bütün ataerkil ve baskıcı ailelerden çıkanlar fiziki olarak annelerinin kapısına dayanmasalar bile düşünsel olarak yaparlar.😢

Dizide toplumsal gelenek ve göreneklerimize aykırı olan ne? Kızının eline kimsenin eli değmesin diye bütün sosyal ilişkileri kontrol altında tutulan ve sonraki hayatlarında da tecrübesiz bilgisiz kendine çıkar yol bulmaya çalışan ve daima erkeğe boyun eğmek zorunda kalan kadınları gösterdiği için mi? (Dizideki hemen tüm kadınlar Cana hariç hepsi erkeğin boyunduruğu altında) Feride zaten ataerkil zihniyetin kurbanı olmuş ve Nalan’ı da buna kurban etmiş bir kadın. Sadece Cana istediğini yapan biri. Şimdi Cana için söylediklerimden dolayı bana çok kızıyorsunuz biliyorum.😂 Diziyi seyredenlerin hemen hepsi Cana’ya düşman oldu. Hatta dizinin en kötü karakteri Feride’den dayak yediği için Feride’yi bile sevdiler ve çok mutlu oldular. İşte bu duygu kolektif ve üzerinde hiç çalışılmayan bir duygu. Cana’yı linç etmek. Şimdi kendimize soralım? Neden Cana’dan nefret ediyorsunuz? Kocası ve çocukları olduğu halde eşini aldattığı için mi? O ailede gördüğümüz kadarı ile bir problem yok. Üstelik kadın her şeyi herkese açık açık söylüyor.  Kocası belki de biliyor ve kabullenmiştir bu durumu. Sedat’ı baştan çıkardığı için mi? (Nasıl yani? Sedat kocaman bir adam evlendiği kadına yalan söyleyen evlendiği gece eşini aldatan bir adam. Eşi ve ailesi de bu durumdan zarar görüyor ve aileye acı çektiriyor. Bence bu adam tekme tokat dövülmeli. Ama herkes Sedat’a ne yapsın kadın peşini bırakmıyor üstelik yaşça da küçük zavallı adamcağız gözü ile bakıyor. Annesinin kuzusu… Herkes doğrudan Cana’yı suçluyor. Hep öyledir. Hep kadın suçludur. Adamlar evliyken metreslerini hem karıları hem başkaları bilir ama erkeğin elinin kınasıdır bu durum. Kimse ses çıkarmaz. 

Şimdi de sezon finalinde  izleyicileri bir merak sardı: Hayri Kim? Nalan’ın esas sevgilisi mi olacak? Ya arkadaşım Nalan âşık olabilecek ve yuvasında mutlu olabilecek bir kadın değil. Yaralı biri o. Bütün hayatı beynindeki korse ile geçmiş, kadınlık serüveninde büyük travmalar almış biri…Nasıl normal bir eş olabilir? Nasıl âşık olabilir?  

Uzun lafın kısası dizi hiç de adet ve göreneklerimizi aşağılamıyor. Tam aksine onlar üzerinde düşünmemizi sağlıyor. Güzel bir fırsat bu…

                                                                                      Feride Cihan Göktan  

6 Haziran 2021 Pazar

CAMDAKİ KIZ 1


     CAMDAKİ  KIZ 1

     Dizi seyircisi değilimdir. Uzayıp gittiği, kısmen durağan ve sürekliliği nedeniyle rutine dahil oldukları için. İkizler burcu rutini pek sevmez.😍Geçenlerde medyada çok tartışması olduğunda merak edip “Bir Başkadır” dizisini seyretmiştim. Camdaki Kız’dan da aynı şekilde o kadar çok bahsedildi ki insan Fransız kalmak istemiyor haliyle. Neymiş bu böyle deyip Türkiye’nin en çok seyredilen TV dizisi, merakıyla, hazır kızım da buradayken birlikte izlemeye koyulduk.👩🏾‍🤝‍🧑🏽📺

         Hemen baştan söyleyeyim oyuncuların performanslarını çok beğendik. Zaten çoğu profesyonel oyuncu.👍

         Dizinin ilk bölümlerini youtube tan seyrettikten hemen bir gün sonra aklıma kanca gibi takılan 2 şey oldu. 1. Nalan’ın korsesi. 2. Nalan’ın annesinin o mutsuzluktan siyahlaşmış mendebur suratı.🤢 Türkiye’de bu dizi nedeniyle korse satışları azalacak, artık kimse korse giymeyecek dedim kızıma.😂

        Şaka bir yana ben bu yazımda bu dizinin biraz derinine inmek istiyorum. Bütün toplumu bu kadar etkilemesinin nedeni sadece anlatılan hikâyenin ilginçliği olamaz bence. O hikâyenin izleyicilerinin bilinç altındaki yansımaları ve toplumsal ortak bir yaraya dokunmasıdır. Arkadaş gruplarında ve feys gruplarında, nasıl yani olacak iş değil, hiç su içmeden tuvalete gitmeden bütün gün korseli hayat olur mu, ne kadar saçma sapan diye yazıldı çizildi. Haklılar. Olacak iş değil. Akıl dışı bi şey. Ama insanın aklına kanca gibi takılıyor nedense.  Çünkü bilinçaltına sesleniyor. Korseli düşüncelerimize. Toplumun ve ailenin giydirdiği korsenin sıkıcılığını ve hatta yakıcılığını hissetti seyirciler. Yönetmen korseyi bence metafor olarak kullanmış ve oldukça başarılı. (Romanda bu korse olayı yokmuş diye biliyorum o nedenle senaristin veya yönetmenin başarısı diye vurguladım) yalnız korse değil o gizli iç çamaşırı odası, büyüler vs.

         İkinci olarak değinmek istediğim konu, ya! kız üniversite bitirmiş, mimar olmuş, para kazanıyor ama annesinin o çılgın kötülüğüne ve akıl dışı ahlakçılığına nasıl karşı koyamıyor, çok saçma, olacak iş değil, diye yazılması. Evet, tam tersine bu olacak iş.  Öğrenilmiş çaresizlik diye bir şey var. Herhangi bir tercih olamayacağını bildiğimiz dayatılarak bilincimize ve bilinçaltımıza işlemiş toplumsal ve kişisel mevzular var.🤔 Bunları bir öğrendikten sonra değiştirmek çok zor. Hatta değiştirmek akla bile gelmeyebilir. Bu kızacağın bir şeyleri değiştirmesi için önce “değişmesi” gerektiğini düşünmesi gerek. Düşünmek. İşte bütün mesele. Değişmek. Hiç kolay değil.  Kendi hayatlarımızda yaşadığımız her şey özgür irademizle mi alınmıştır sanıyoruz? Tabii ki hayır. Özgür irade nedir? Ne kadar değiştik?

         Dizinin kadınları ve erkekleri konusu var bir de. Ayrıca bazı gazete yazılarında dizinin Türk gelenek ve göreneklerine balta vurduğu ahlaksız söylemler içerdiği yazılmış. Ben hiç öyle bir şey görmedim. Köroğlu ailesinin baba figürü, bütün gücü elinde toplamış, kendi iradesi dışında hiçbir şeye müsaade etmeyen, aileyi koruyan kollayan olarak canlandırılmış. Çok tanıdığımız bir baba figürü bu. Anne ezik ve çaresiz. Karşı taraftaki kızın ailesinde ise namus bekçisi dominant bir anne ve ezik bir baba. Camdaki kız yine aynen kapalı kapılar ardındaki beyni ve vücudu korseli ailesine karşı gelemeyen utangaç eli yüzü temiz kızlarından biri. Kötü kadın da var. Seyircilerin ahlaksız olarak nitelediği evli olduğu halde genç bir adamla düşüp kalkan şımarık bir kadın figürü. Herkesin nefret ettiği. Yani yazar, senaryo ve yönetmen geleneksel aile yapısına bir zarar vermemiş görünüyor. Ama yazının en başında yazdığım gibi daha derinde bir şeyi sorguluyor bence. Korseyi. O geleneksel aile yapımızda olan beynimizdeki korseyi. O korsenin sıkıcılığını ve yakıcılığını.Bu dizi bence bu nedenlerle çok tuttu. Toplumsal  yaralarımıza  dokunduğu için. 

       Dizinin devamı ve sonu nasıl olacak bakalım. Hiç dizi seyretmeyen ben merakla bekliyorum.😂

                                                                                             Feride Cihan Göktan

                                                                                              Haziran 2021

 

30 Mayıs 2021 Pazar

KORONA GÜNLÜKLERİ 58

 Korona Günlükleri - 58 

     Bu ülkede çoğu saçmalığı duyuyoruz, görüyoruz, yaşıyoruz. Hafızanın büyük süpürgesi bu duyduğumuz, gördüğümüz ve yaşadığımız tuhaflıkları saçmalıkları çoğu kere bilincimizden siliveriyor… Bu korona günlerinde de ne saçmalıklar, ne aptallıklar gördük, duyduk veya yaşadık. Çoğunu şimdiden hatırlamıyoruz bile. Ama bazıları asla unutulacak gibi değil. Bu olayı dün yaşadım ve hala içime sindiremiyorum. Hafızamın büyük süpürgesi değil süpürmek yanına bile yaklaşmadı ve hatta kafamda gittikçe ağırlaştı. Nasıl bir saçmalıktır? Bu nasıl bir işleyiştir? Nasıl bir vicdansızlıktır? Nasıl bir manyakça uygulamadır? Cuma gününden beri aklımdan çıkmıyor ve kahroluyorum düşünmekten. Sizlere de anlatacağım. Belki kafamdaki bu ağırlık biraz hafifler.

Cuma günü çevre ilçelerden birinden bir belediye otobüsü ile İzmir’e dönüyordum. Kovid nedeniyle müşteri yok rahat rahat oturuyoruz. Bir ara bir karmaşa oldu şoför “in arabadan amca” diye yüksek sesle ve kaba bir şekilde bağırmaya başladı.😡 Bu sırada eli kolu dolu yaşlıca bir adam da elindeki poşetler ve yüklerle otobüsün orta kısmına doğru ilerliyor. Biraz sonra oturacak. Şoför otobüsü zınk diye durdurdu. Ayağa kalkıp “sana in dedim, çabuk” diye başladı tekrar. Anlamaya çalışıyorum oturduğum yerden. 😒Hırsızlık mı, aranan bir suçlu mu, kaçak mı diye? Ben anlamaya çalışırken adamcağız, inmeyeceğim, sen beni indiremezsin diye kesik kesik yaşlı bir ses tonu ile elindekileri de bırakmadan söyleniyor. Daha oturmamış.   

-Hastayım. Doktordan geliyorum. Neden inecekmişim?

-Randevunu göster o zaman diye yine kaba kaba söyleniyor şoför.🤮

Ön sırada oturan bir yolcu, amca barkodun yanında mı, diye sordu.

Ben hala anlayamadım neden indirilmek istendiğini.

Arkadan bir adam bağırdı o sıra: amca sana in diyorlar. İneceksin.

İnmeye mecbursun, aşağı , aşağı! diye bağırıyor otobüste bulunan rahat rahat mesafelerle oturanlardan bir diğeri.😠

Koca adamı yolcular bir yandan, şoför bir yandan bağıra çağıra ana yolun ortasında elindeki ağırlıklarla bir yerlerde indirdiler otobüsten. Adam inerken “Allah belanızı versin” diye bağırıyordu.

Bütün bu otobüsün zınk diye durması, itekleme bağırış çağırış ve adamcağızın inmesi üç dört dakika içerisinde oldu. Sebep neymiş dersiniz? Duyunca kulaklarıma inanamadım.  Adamın 65 yaş üzerinde olması... Nasıl yani demişim arkamdaki adamın bu kuralı benimseyerek ve destekleyerek ağzını doldura doldura açıklama yapmasından sonra. Hiçbir şey diyemedim haliyle bu vahşetten çok korkmuştum.

Hala bu olayı düşünüyorum. Adamın 65 yaş üzerinde olduğu için ve hastane kartı olmadığından yaka paça elindeki ağırlıklarla caddenin ortasında bırakılmasını. Şoför büyük bir zafer kazanmış gibi yerine geçti. Yolcular da adamcağızı aşağı atmaktan çok memnundular hatta biri diğerine:

- Ya anlamıyorlar işte. Kural bu.  Arkadan dolmuşlar geliyor onlar nasıl olsa alır, diyor bilmiş bilmiş ders verir gibi bir suratla.

 

Olayın saçmalığı kâbus boyutunda. 😱Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle bir şey olmaz ve olamaz.

Bu benim şahit olduğum olayı  biri çıkıp öykü olarak yazsa “distopik öykü” deriz. Ama ben gözlerimle gördüm ve kralcılardan çok korktum.

İnanılacak gibi değil gerçekten.

Bu ne zulümdür ya?

                                                                                                          Feride Cihan Göktan

                                                                                                             30 mayıs 2021

 

18 Mayıs 2021 Salı

KORONA GÜNLÜLERİ 57

         Korona Günlükleri 57 
         Yazacak konuşacak o kadar çok şey varken hiçbirisini dile getirememek tıkanıp kalmak. Kaç günlerdir bunu hissediyorum. Boğazımda bir yumru hatta birkaç yumru var gibi…TV de savaş görüntüleri, yıkılan binalar, çocukların masum bakışları, ülkemizde ve dünyada devam eden korona karmaşası… Kocaman bir ıssızlık, belirsizlik ve kaosun ortasında hiç savunmasız kaldık gibi. Orhan Veli’nin dediği gibi “her şeyi söylemek mümkün, epeyce yaklaşmışım, duyuyorum ; anlatamıyorum” Nereden başlayacağım, hangisini anlatacağım hepsi birbirine karışacak ve anlaşılır olmaktan çıkacak gibi geliyor bana. 😯

Bütün bu kısıtlanmış, eksilmiş, yalnızlarmış, günlerimizin karmaşasına bir de  gürültü eşlik ediyor. Hem de ne gürültü. Çıldırtıcı. Caddede belediyenin sağlam yolu söküp yeni baştan taş döşemesi mesela. O bitiyor bu sefer apartmanda bir kat sahibi daha yeni döşenmiş pırıl pırıl parkeleri ve karo taşları kırıyor ve evi yeni baştan tadilata sokuyor. Hem de ne gürültü. Çıldırtıcı. Kafa kemiğiniz içine tornavida sokup o beyin kıvrıntılarınızın dibinde döndürüyorlar. Bütün ruhunuz da beyninizle birlikte santim santim oyuluyor. Sağlıklı bir insanın keçileri kaçırmaması imkânsız. Kanun yok. Nizam yok. Herkes istediğini istediği anda yapmakta muktedir bu ülkede. Bu kadar sıkıntılı bir dönemden geçerken ve caddenin taş döşeme gürültüsü daha dün bitmişken bugün de bu çekiç ve matkap sesleri ile uyanıyoruz. Koşturup aşağıya gidiyorum can havliyle ne oluyor diye?  Büyük tadilatmış. E evden çalışıyorum. Kızım yeni gelmiş yurtdışından o da evden çalışıyor Ciddi uluslararası toplantılara katılması gerek. Ne olacak? Eli yüzü toz içindeki kalfa ve yanındaki işçiler öyle yüzüme bakıyorlar. Valla bilemem, biz emir kuluyuz. Adam zengin evini yeni baştan yaptırıyor diyor baş kalfa.

Öyle mi, peki diyorum sinirim tepemde. Avukat arkadaşlarımı arıyorum böyle bir şey olabilir mi hiç habersiz istediği zaman, istediği gibi, evde tadilat olabilir mi diye. Kanunlarda nizamlarda böyle bir cezai sorumluluk yokmuş. Apartman yönetmeliğinde tarih belirtilmesi gerekirmiş. Benim sahipsiz ülkem sahipsiz vatandaşlar… Herkesin her şeyi yapmaya muktedir olduğu bir ülke burası. Parayı verenin düdüğü çaldığı bir ülke.😡

Kovid 19 filan bu ülkeden kolay kolay gitmez size söyleyeyim. Bu kadar insana saygısız kuralları olmayan birlikte yaşama kültürü olmayan bir ülke, kalkıp da salgın hastalığı mı yenecek? Güldürmeyin beni …

Bu ülkede keçileri kaçırmak istemiyorsanız kulaklarınızı tıkayıp gözlerinizi kapatacaksınız. Bir tahta sertliğinde ve bir kütük kabalığında yaşamaktan başka bir çare yok. Böyle kaba saba bir kütük olabilirseniz ne mutlu size.🐻

Şu an beynim oyulmaya devam ediyor.😨

                                                                             Feride Cihan Göktan

                                                                               18 mayıs 2021

6 Mayıs 2021 Perşembe

KORONA GÜNLÜKLERİ 56

KORONA GÜNLÜKLERİ  56

Son derece ilginç bir olayı anlatacağım. Bu anlatacağım da aslında korona günlerine dahil. Çünkü bu günlerin kişiler üzerinde yarattığı delimtrak 😠 halleri çok güzel yansıtıyor. Bu nedenle bu yazıyı da korona günlükleri içeriğine aldım.

Biliyorsunuz tam kapanma günlerindeyiz. Ama hayat kapanmadı ve devam etmek mecburiyetinde. Hayatlarını dışarıda kazanan insanlar e devletten geçerli bir belgeleri yoksa korkarak da olsa yine de bütün cesaretlerini toplayarak işlerine gitmeye çalışıyorlar. Yardımcım da bu sabah elindeki sigorta kartına güvenerek geldiğinde oldukça huzursuz görünüyordu haklı olarak.

-Valla, dedi neredeyse polis gelecekti ve ben arkama bakmadan kaçtım.

- Allah Allah, ne oldu ki?

- Bak, dedi sağ gözünü gösterdi ki hafif bir kızarıklık var çevresinde.👀

Bostanlı’da belediye otobüsünden inerken hemen arkasında bir adam ve bir kadın. Otobüs zaten kalabalık değil, yedi kişi filanmış. Adamın biri hapşırmış. Herkesin maskesi var😷. Arkasındaki kadın, hapşırma terbiyesiz adam, korona yayıyorsun deyince adam da kadına çıkışmış: sen kendine bak, diye. Buraya kadar normal. Bu sıkıntı ve panikle bizim ülkemizde bu tip olayları duyuyordur herkes. Tramvayda otobüste hapşırana öksürene bütün başların  döndüğünü ve o kişiye  katil ve sapık gözü ile bakıldığını hepimiz biliyoruz.😂 Ama bundan sonrası ilginç …

Adam ve kadın böyle yüksek sesle atışınca kadın bir hamlede yardımcımın önüne geçerek çantasından çıkardığı silahla arkada kalan adama dönerek yüzüne doğru bir şeyleri püskürterek sıkmış. Adam yandım tutuştum🔥 diyerek bağırmaya başla. Bu arada M..Hanım’a da denk gelmiş o püskürttüğü yanıcı şey. Sağdan soldan olayı görenler Polis diye bağırmışlar. M. Hanım arkasına bakmadan  acıdan yanan gözünü tutarak, diğer sağlam  gözüyle kaçmış olay yerinden. Şimdi polis gelecek bir de bu arada ben ceza yiyeceğim diye çok korktum diyor heyecanla. Bir eli gözünde kör olmaktan da korkmuş haliyle. Olayı bana anlatırken o silah neydi öyle, dedi durdu korkmuş ve kızarmış gözleriyle.. Neyse elini yüzünü yıkadı ve işe koyuldu… Kör olmadı ama tabii ki de olabilirdi.😨

Biber gazı tabancası. Kolay sinirlenen halkımızın elinde bir de biber gazı silahı olursa ve bunu böyle uluorta kullanırlarsa vay halimize. Hele herkesin sinirinin tepesinde olduğu bu korona günlerinde.😱 Aman sakın hapşırmayın, tıksırmayın ve asla öksürmeyin. Dayak yiyebilir ve hatta kör olabilir ve hatta kim vurduya gidebilirsiniz.

Bu kapanma günlerinde karnını doyurmak için işe gitmek mecburiyetinde olan vatandaş korkusundan sokağa çıkamazken veya  tüm cesaretini toplayıp  elindeki bir sigorta kartına korkuyla tutunup sokağa çıkarken nasıl oluyor da bir başka sıradan vatandaş bu kadar rahatlıkla biber gazı silahını çantasında taşıyabiliyor ve fütursuzca kullanabiliyor? Anlamak mümkün değil.  Ya da çok mümkün…😥  

                                                                                                       Feride Cihan Göktan 

                                                                                                       6. 5. 2021 

4 Mayıs 2021 Salı

KORONA GÜNLÜKLERİ 55

KORONA GÜNLÜKLERİ  55

Bugünlerde Kovid 19’un  bireysel olarak  yarattığı tahribatlardan bahsetmek istiyorum. Sanki yazarak ruhumdaki bu kovid ağırlığı biraz hafifleyecek gibi geliyor. Ama yok, bu konuda bir türlü  kafamı toparlayıp  yazıya dönüştüremiyorum. Fırsat yok. Çünkü o kadar çok toplumsal ve siyasal polemikler, değişken sosyoekonomik kararlar alınıyor ki kovidin birey üzerindeki duygulanım durumlarını konuşmaya ve tartışmaya vakit kalmıyor. Gündem hep kalabalık ve ortalık toz duman.😨

Şimdi de tam kapanma veya bazıları kısmen deseler de bence kısmen  denemeyecek kadar “tam kapanmaya yakın kapanma” dönemine girdik. Az buz değil. 17 gün. Daha 4 gün geçmemişken böyle şey olur mu demeye başladık hepimiz. E daha düne kadar “tam kapanalım” “tam kapanma olmadan olmaz” diyenler… Valla kendimi ayrı tutuyorum. Asla tam kapanmayı desteklemedim. Aşılanma hızlı şekilde olmadan tam kapanma nedir?  Zaten hayat tama yakın durdu. Hayat kısmi kapanma ile zaten bu kadar yavaşlamışken Maske, Mesafe ve Hijyen şu üç basit kuralı beceremiyoruz. Restoranlar uzun bir kapanmadan sonra açıldı herkes yine sırt sırta, iç içe oturdu😡. Oturma kardeşim. Kalabalıksa gidip oturma. Senin aklın yok mu? Şimdi bomboş deniz kenarında neden dolaşmayayım? Koskocaman bir mağazaya bir ihtiyacım varsa neden mesafeyi ve hijyeni koruyarak gidip alışveriş yapmayayım? İki kişi aralıklı oturduğum havalandırılmış bir taşıt aracında neden seyahat etmeyeyim? Evet, evden çalışabiliyorsan kesinlikle evden çalış. Kongre cenaze düğün gibi toplu hareketlere mümkün olduğu kadar katılma. Bu kalabalık faaliyetler engellensin. Bu kadar zor mu bunlar? 65 yaş üstüne neredeyse bir yıldır zulüm. Bu insanların aklı yok mu? Kendilerini koruyamazlar mı? Şimdi bu tam kapanmada pazar yerleri kapalı. Bir sürü sebze meyve imha edilmiş bu nedenle. Açık bir pazar yerinde mesafeyi ve hijyeni koruyarak alışveriş yapılamaz mı? Marketler yiyecek yerleri saat 10 ve akşam 17 arası açık. Neden? Saat 8  akşam 9  arası değil.  İnsanlar rahat alışveriş yapsınlar. İş yerleri eğer bulaşı hızlandıracak bir ortamsa kapatılsın. Aşı hızlanmadan bu ne olduğu da pek belli olmayan tam kapanma nedir ya? 17 Mayıs’ta yine insanlar sokağa fırlayacak yine iç içe. Çünkü hala idrak edemedik. Olan pazarcıya, küçük esnafa, sokak satıcısına olacak. Hastaneler yine dolacak. Mesela bugünlerde bana göre ters bir durum var: Hint virüsünden bahsediliyor. A.B.D vatandaşlarını geri çağırdı. Avusturalya Hindistan’dan gelen kendi vatandaşını ülkeye almıyor. Birçok ülke Hindistan seferlerini durdurdu. Bizde bu konuda hiçbir hareket yok. 

Feys arkadaşım  Doğan Alpaslan Demir bütün bu yazdıklarımı özetleyecek bir şey anlatmış iletisinde.  Onu da buraya koyuyorum. Çok üzülerek söyleyeyim ki durum budur:  

"Pandemi nedeniyle günlerdir siftah yapamadığı için oğluna “beni affet” mesajı yazarak kendini asan 48 yaşındaki kokoreççinin haberini sabah okudum. Ardından köpeğimi yürüyüşe çıkardım. Lüks bir sitenin önünde hareket etmeye hazır bir Volvo jipin şoför koltuğuna oturmak üzere olan adamla komşusu arasındaki diyaloga tanık oldum:

-Hayrola, çoluk çocuk nereye gidiyorsunuz?

-Sıkıldık burada, Çeşme’ye gidiyoruz.

-Ceza yersin, yasak var.

-10 lira cezadan mı korkacağım!

10.000 lirayı küçümsemek için 10 lira diye söyleyen biriyle, 10 lira kazanamadığı için oğlundan özür dileyerek intihar eden öbürü zihnimde canlandı. Yaşları yakındı iki adamın.


Tekrar ediyorum. Durum aynen budur.😥
Bu gidişat gidişat değil… Böyle bir tam kapanma çözüm değil. Gerçekçi olma zamanı. 17 mayısta her şey normale dönmeyecek. Ayrıca buna ekonomik zarar da eklenecek. Cumhurbaşkanı tarafından konan  "beş bin vaka hedefi" uygun bir hedef değil. Zaten vaka sayısı ile kovidin öldürücü seyrini hesaplayamazsınız. Vaka sayısı çok müphem bir şey. Yapılan test sayısına bağlı. Üstelik aşı olan insanlar hafif ve orta şiddette tekrar geçirebilir. Bir çok insan zaten semptomsuz. Önemli olan yoğun bakımdaki hasta sayıları, vefat sayıları ve hastanelerin doluluk oranları… Bu sayıların makul rakamlara inmesi gerek. O makul rakamlar nedir, onu da uzmanlar açıklasın. Makul rakamlara da akılcı yöntemlerle, ortak akılla, insanların aç kalmaması için çaba göstererek ve paniklemeden tabii ki aşının hızlanması ile ulaşabileceğiz. Evet çok zor bir iş. Altından kalkması çok zor olabilir. Ama böyle çok kaba yöntemlerle, 24 saat boyunca 17 gün ev hapsi ile olacak iş değil bence. İş yerleri de hayati olup olmadığına göre ve ortamı ve çalışma koşulları uygun olup olmadığı gözetilerek hepsinin kendine özgü durumları göz önüne alınarak kapatılmalı. Karar vericiler detaylı olarak düşünmeli. Ortak akıl önemlidir. Eleştiriler dikkate alınmalı.  Esas olarak insanların bilinçli ve sorumlu olması. Maske Mesafe Hijyen (artık söylemekten gına geldi🤮 ama hala uygulanmıyor ne yazık ki) 
    Hepimiz perişan olduk. Gencimiz, yaşlımız ve çocuklarımız… yakınlarımızı arkadaşlarımızı kaybettik. Ruhlarımız incindi. Suçlu arama vakti değil, ortak akılla bu beladan kurtulma vakti…hepimiz aynı gemideyiz.  17 gün bu şekilde bir tam kapanma ile olmaz. Olamaz… keşke olsa…🙏

                                                                                                 Feride Cihan Göktan

                                                                                                  4  mayıs 2021