Feci'nin Blogu

5 Kasım 2017 Pazar

üç hekimin intiharı

                                üç hekimin intiharı 
                               
Hiçbir şey olmamış gibi. Yine bir haftaya başladık. Aynen öncekiler gibi. Hastaneler dolup taşıyor, acil servis anonsları… Doktorlar hemşireler koridorlarda heyecanla koşuşturuyorlar. Her şey aynı gibi. Ama bir farkla.  İşte o yerleri temizleyen personel, paspasına takılan çatlakları fark edebiliyor . Hiçbir şey olmamış değil. Kocaman bir girdap oldu ve yarıklar… Üstünden geçerken takılabilirsiniz. Hatta kalbinizle hissedebilirsiniz içinden gelen sesleri.  Üç gencin artık bu dünyadan duyulmayan seslerini. Geçen haftaki anafordan bahsediyorum.  Hepimizin gözlerinin önünde, bütün sağlıkçıların, bütün siyasetçilerin ve bütün bir toplumun gözü önünde olan kocaman bir girdaptan. Aynı gün, aynı meslek, benzer  yaşlar ve aynı ülkede  üç insan birbirlerinden habersiz ortak bir kaderin kurbanı olarak bu dünyayı bilerek ve isteyerek terk ettiler. İntihar ettiler. Hani, böyle olumsuz olayları anlatmaya çoğu kere şöyle başlanır ya:  Üç pırıl pırıl pırıl genç,  diye. Gençlerin çoğu bu ülkede artık pırıl pırıl filan değil. Yıllardan beri ve gittikçe ağırlaşarak hissedilen bu neo liberal uygulamalar gençlerin üzerinden o pırıltıyı sildi süpürdü. Artık çoğu soluk, yılgın ve umutsuz. Her sektörde  bu böyle. Sağlıkta da… Bu yıllardan beri uygulanan sağlık politikaları nedeniyle bütün o gençlik parıltılarını zaten çoktan tüketmiş.  O üç genç de şimdi hiç renksizler. Karanlığa aitler artık.
Bu ülkenin en parlak en çalışkan öğrencileri 6 yıllık tıp eğitimleri sonunda diplomalarını alamıyorlar, biliyor musunuz? Bunu biliyor musunuz gerçekten? Diplomalarını alamadıkları için mecburen zorunlu hizmete gidiyorlar. Cebren yani. Bu cebren yapılan mecburi (!) hizmet sonrası da ne yazık ki güzel şeyler olmuyor.  Yine deli gibi çalışmaları lazım. Eğer o çok zor ancak onda birinin istediği bölüme girebildiği TUS sınavını geçerlerse dört veya beş yıl sürecek ihtisasa başlayacaklar… Sonra yine mecburi hizmet.  Yine  gün aşırı  nöbetler.  Mesela günde 100 hasta bakmak çoğu doktor için artık oldukça sıradan bir iş.   Hatta parça başı iş yapıyorlar bu robotlaştırılan doktorlar. Adı performans. Dinlenmeden uyumadan bakabildiğin kadar hasta bakmak üzerine. Bak da nasıl bakarsan bak da denilebilir bu sistemin adına. Çok iş, çok emek, mümkün olduğunca karşılığı azaltılan maddi ve manevi  ödeme politikası.. Robotlaştırılmaya çalışılan insan, ezilen un ufak olmuş insan ruhu,  her şeyin nesne haline dönüştüğü ilişkiler, yılgınlık, umutsuzluk, kendini değersiz hissetme…
Türkiye’nin en yüksek puanlar ile üniversiteye girmiş gençlerinin sonunda geldiği durum bu: bu dünyadan bıkmış uykusuz yüzleri ve soğumuş ruhları ile aramızda gezen solgun renkli hekimler.. Literatür ismini koymuş: Tükenmişlik Sendromu diyor bu duruma. Orijinal ismi Burnout. Yanma. İş yaşamının ruhu ve bedeni yakması.  Alevler içinde kalma.  Bu yangına odun taşıyan kocaman bir sosyo-ekonomik sistem.  Cılız haykırışlar, karşı gelmeler ve işte bazen böyle aynı anda üç genci birden içine alan anaforlar.
Hayat devam eder. Hastane koridorları yine tıklım tıklım tıklım dolu. Acil servislerde hastalar bekliyor yine. Uykusuz genç bir doktor sırada bekleyen 70. Hastasını alacak biraz sonra. Hayat devam eder dedik ama asla aynı değil. Bir fırtınadan bir depremden veya bir girdaptan sonra aynı olamaz. Asla… Bu sistem içindeki herkes, hepimiz, hep birlikte biraz daha kırılarak, biraz daha farkında olarak, en kötüsü de biraz daha ölerek hayat devam eder.
Yeni Türkü’nün şarkısı ile bitirmek istiyorum:
Çocuklardık parlak yıldızlardık bir zaman

https://www.youtube.com/watch?v=MmYeaYB1ScE


                                                                                                     
                                                                                                                    Feride Cihan Göktan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder