KORONA GÜNLÜKLERİ 37
Yazmasaydım çıldırırdım demiş Sait Faik o müthiş yazma tutkusu ile… Yazmasaydım delirirdim. Yazmasaydım çıldırırdım. Bugün bu müthiş sözü düşündüm ve Sait Faik’i hayal etmeye çalıştım kafamda. Sonra da kendimin bugünlerdeki yazı ile arama koyduğum mesafeyi. Sanki bana da tam tersine yazarsam çıldıracağım gibi gelmeye başladı, İki üç arkadaşım neden korona günlüklerine devam etmiyorsun ne güzel okuyorduk hadi yaz diye istekte bulundular, sağ olsunlar. Ama inanınki içimden korona günlükleri yazmak hiç gelmiyor artık. Sanki yazarsam çıldıracağım gibi hissetmeye başladım .
Öyle bir girdaba girdik ki. Belirsizlik, kötücül beklentiler, sanki çıkış yok gibi bir tünelin içindeyiz. Basında tecavüz, bıçaklama, kadın cinayetleri yani hiç bitmeyecekmiş gibi duran şiddet gırla gidiyor. Her gün duyuyoruz. Her gün kahroluyoruz ve en kötüsü her gün biraz daha alışıyoruz. Hatta bir arkadaşım öfke ile şunu yazmış face iletisine: Bu ülkede sadece istediği kötülüğü yapıp sonra da birileri tarafından kollanan kişiler özgürdür. Tecavüzcüler, sapıklar ve katiller. Nasıl bir umutsuzca kahredici bir kabullenişle yazmış!
Daha iki gün önce Giresun/
Dereli faciası. O neydi öyle? TV’de seyrederken kaskatı kalmışım. Adam bağırıyor:
” Aaa! Aaa! Dere geliyor, Bakın, bakın arabalar gidiyor ya… Bir
ara bir çocuk gördüm direğe sarılmıştı sonra direk de yoktu çocuk
da.”
Kaybolanlar, ölü bedenler, kadavra köpekleri… Su en azgın hali ile bütün şehri önüne katıp sürükledi. Bu manzaralar nasıl seyredilir, nasıl yazılır? Biraz daha seyretsem veya yazsam delirebilirim gibi. Spiker devam ediyor mecburen en soğuk sesi ile. Normal bir şey söylüyormuş gibi. “Sayın Devlet bakanımız, İç İşleri Bakanımız, Şehircilik Bakanımız bölgeye ulaştılar. Halkın yanındalar ve incelemeleri devam ediyor”
Giden gitti.😪 Giden gitti.
Yıkılan yıkıldı.😪 Yutkunuyorum.
Korona da tüm hızı ile hatta
daha da hızlanmış gibi devam ediyor.
Hekim arkadaşlarımız ölmeye devam. Şu son bir haftadır arka arkaya vefat eden
hekimlerin isimleri ve fotoğrafları devamlı ekranlarda, paylaşım gruplarında dönüp
duruyor. Ne oluyoruz? Yeni korona virüs ile ilk günlere nazaran daha iyi
savaşıyoruz diye düşünmemiz gerekirken ne oluyoruz ? Yine yenilgi. Hekimler birer birer ölüyor. Bir hekim arkadaşım face paylaşımında Nazım Hikmet’in şiirini bu korona
günlerine atfen derin bir üzüntü ile paylaşmış:
beyaz
gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar
için ölebileceksin,
hem de
yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç
kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en
güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde."
Tam bu şiiri kahrolarak okurken bir başkası da kovid
şehidi bir doktorun inanılmaz güzel ses
bandını paylaşmış. İşte böyle söylerdi diye. Kahroldum dinlerken. Ben de burada paylaşacağım iznini
almadan. https://www.facebook.com/563498727/videos/10158564259398728/?id=563498727
Belki de işte çıldırıyorum. İznini almadan yapmamam gereken bir şeyi yapıyorum ama bu güzel genç sesin hiç de böyle bir ölümü hak etmediğini herkes duysun istiyorum. Bu ses kaldı geriye. Sesler ve fotoğrafları
Dedim ya yazdıkça deliriyorum gibi. Gerçeklerin bütün o yaratılan distopyalardan, yazılan en trajik kurgulardan daha korkunç olduğu hepimizin gözlerinin önünde devam ediyor. Daha ne kadar devam edecek? Bizler daha ne kadar izleyebileceğiz? Nereye kadar?
Her yerde anonslar bangır
bangır bağırıyor: “yeni normal kısıtlanmış sosyal yaşam” “yeni normal kısıtlı sosyal yaşam" Daha geçen gün bir dede torununa aşkla sarılmak istedi her şeyi unutmuş eski
bir alışkanlıkla. Neredeyse üç yaşında
velet, hayır lütfen aramızda kovid var görmüyor musun diye kendini geriye çekti
dedesinin tutkusuna inat buz gibi bir soğuk ifade ile. .
Yok yok gerçekten daha
yazarsam... yok olmayacak.😪 Ben en iyisi kurgu filan yazayım. Trajik bile olsa en
azından gerçek değil. Gerçek olmadığını bildiğim şeyler yazayım. Başka türlü olmayacak..
Feride Cihan Göktan
27.8.2020