Depremin Pik /İvme Değerleri ve Kırılgan Hayatlarımız
Çok acayip günlerden geçtik. Daha
da geçiyoruz. Depremin 17. Günü neredeyse 20 gün olacak. Bir fırtına içine
girdik. Her yer yangın yeri. Karanlık bir tünele dünyanın bütün sisini
doldurmuşlar da biz bu tünelin içinden nefessiz geçiyormuşuz gibi. Sanki yavaş
yavaş tünelden çıkmak üzereyiz. Sanki kapkara sis yavaş yavaş dağılıyor tabii
ki geride kalan yanmış yıkılmış kocaman şehirler harabeye dönmüş evler ve insanlar.
Bu toz duman dağılıp sis açıldıkça bu manzara daha da kötüleşecek eminim. Nasıl
dayanılacak? Nasıl dayanacağız? Nasıl her şey normale dönecek? Bu cümledeki “her
şey” kelimesini at gitsin zaten. Asla ama asla öyle bir şey olamaz. Bu cümlede
İkinci problemli kelime de “normal”. Evet yavaş yavaş normale döneceğiz ama
yeni bir normale. Bütün bu felaket yanı başımızda oldu. Arkadaşlarımızı tanıdıklarımızı
veya hiç tanımadığımız binlerce insanı kaybettik, binlercesi sakat kaldı,
evleri başlarına yıkıldı. Yer yarıldı
içine girdiler. Ve biz bütün bunları seyrettik. Bir film seyredince, bir kitap okuyunca
aynı insan olmadığımızı bilen insanlar olarak böyle bir felaketin içinden
geçtikten sonra nasıl bir önceki eski normale dönebiliriz? Normalleşme süreci içinde “yeni bir normal” olacak
hepimiz için. Bu süreç, yeni bir normale
dönme süreci ne kadar sürecek? O da belli değil.
Bu karanlık tünelden geçerken,
ben mesela ki birçok arkadaşım da öyle biliyorum, kelimelerimizi kaybettik
sanki. Söyleyecek bir şey yok gibiydi. TV seyrederken o felaketin yüzleri hepimizin
zihninden çıkmayacak gibi. Orada o cehennemin içinde olanların şokta olduğunu
düşünüyorum. Şokta olmak belki de zihni kilitleyip delirmekten önlüyor insanı.
Yani zihnin, ruhun savunma mekanizmalarından biri şok hali olmalı. Her şeyini
kaybetmiş insanlar, ailelerini, evlatlarını sevdiklerini, evlerini, eşyalarını.
Nasıl delirmiyorlar? İşte şokta olmak ile zihin ve beden korunuyor kanımca.
O çocuklar, o gençler, o
yaşlılar… Hangi TV kanalındaydı şimdi
hatırlamıyorum. Muhabirin enkaz arasında
dolaşırken yaptığı hüzünlü röportajlardan biri. Hem TV seyircilerini hem de kendini kurtarmak
istercesine güleç bir kız çocuğuna yönlenmesi. Eğleniyor musun, dedi 9 yaşında
olduğunu söyleyen tatlı kızın yüzündeki çocuk sevincine sığınarak. Hepimiz ona
sığınıyorduk. Evet dedi tozlu topraklı yüzündeki saçlarını geriye atarak küçük
parmakları ile karşısındaki çadırı işaret ederek. Çizgi filmler
gösteriliyormuş orada. Röportaj yapan gazeteci arkadaşın yüzüne bulaşan çocuk sevinci
ile sanki hepimiz, biz seyredenler nefes aldık gibi olduk. Ancak hemen ardından güzel kız annesine biraz
daha sokularak neredeyse yüzünü saklayarak, orada üzgün çocukları eğlendiriyorlar,
deyince ben ağlamaya başladım. Zannedersem ana haber bülteni spikeri de. Bu ülkenin
üzgün çocukları…Üzgün çocuklarımız.😢
Yine harabeler arasında orta yaşlarında,
belki de gençtir bilemiyorum, bu felakette herkes en az on yıl yaşlandı çünkü. Onun
da yüzünde ve vücudunda bir çöküklük,
kelimelerinde bir yavaşlık var. Spiker
mikrofon uzatınca bakın dedi siz de bakın. Şöyle bir uzakları göstererek. Benim çocukluğum gitti gençliğim de gitti.
Hiçbir şey kalmadı. Hepsi yerle bir oldu. Bunun karşısında ne diyebilirsiniz? Ne düşünebilirsiniz? Sadece yutkundum. O
kadar. Zannedersem spiker de öyle yaptı.
Ne denir ki?😢
Yaşlı bir amca. Bütün geçmişini yüzünde taşıyor sanki. Yarım
yamalak gülümsemesinde bile geleceği neredeyse yok olmuş gibi umutsuz... Saçı
sakalı karışmış. Gözleri zor görünüyor zaten yere bakıyor. Siz neler söyleyeceksiniz,
dedi muhabir doğrudan. Ne diyeyim kızım, buna da şükür. Allah beterinden saklasın dedi öyle sessiz
öyle ağlamaklı. Benim gariban amcam. Benim bilge amcam. Yaşamanın ne demek
olduğunu öğrenmiş. Ölerek yaşamanın.😢
Bu geçtiğimiz günler herkese bir
ders olmalı… ölmek için yaşamamalıyız. Zaten bir gün öleceğiz. Yaşamak için
yaşamalı herkes bu ülkede bu dünyada… Bunun yolu için hepimiz mücadele
etmeliyiz. Birimiz öldüğünde hepimiz biraz ölüyoruz çünkü.
Biliyor musunuz ben de ancak
bugün bir şeyler yazabildim. Çok öfkeli, çok üzgün ve dediğim gibi sanki
kelimelerimi kaybettim. Ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Tabii ki söylenecek çok
şey var. Eksiklerimiz, yanlışlarımız, günahlarımız… Hepsi söylenmeli ki hep
birlikte daha güvenli yaşayalım. Çocuklarımız üzgün olmasın. Depremin
pik değerleri hayatlarımızı kırıp geçmesin.
Şubat / 2023