Bir baş yapıt
Nuri Bilge Ceylan’ın en iyi filmi.
Çok beğeneceğinize eminim, herkes kendinden bir şey bulacaktır.
Bu ve bunun gibi cümlelerle tanıtıldı.
Neyse
film başladı. Önce kar altında bir taşra kesiti belirdi beyaz perdede. Bu
unutulmuş uzak ıssız kasabaya biri gelir ve film başlar. Buraya kadar spoiler
içermiyor. Çünkü bu klasik bir başlangıçtır. Filmi seyretmeyenler bundan
sonrasını okumasınlar.😘.. Bu gelen yolcu mecburi hizmete gelen bir öğretmen.(Anadolu’nun
taşrasına mecburiyetten görev icabı gelenler çok mümbit bir konu haliyle) Şimdi
önemli olan filmden seyircinin ne beklediği? Neler olacağı? Bu mecburcu öğretmenin hayatında ve oradakilerin
hayatında neler değişeceği ve tabii ki seyreden bizlerin sinemadan çıkıştaki
duygu ve düşünceleri ne olacak? İlk
sorunun cevabı: Seyirci bu filmden çok şey bekliyor. Beklenti büyükse tartışması
da çok ve hatta bazen acımasız olacak haliyle. (Nitekim öyle oldu)🙄
Filmde
ana karakterleri yazının başında söylediğim gibi oraya mecburen gelen bir
öğretmen (Samet), oranın yerlisi bir başka öğretmen arkadaşı (Kenan) ve 10
ekim 2015’Ankara tren garı patlamasında bacağını kaybetmiş ve o kasabaya görevli gelmiş kadın öğretmen (NURAY).
Ayrıca ilk okul 5. Sınıf öğrencisi Sevim. Film yardımcı oyuncularla
birlikte bu kadro üzerinden devam ediyor.
Samet hem buranın yabancısı hem de kendine yabancı, bir adam. Bir an önce yarım yamalak da olsa görevini tamamlayıp İstanbul’a geri dönmek istiyor. Oysa Nuray tam tersine hayatına sahip çıkmış hatta ideali uğruna o meşum gün Ankara Tren Garı katliamı 10 Ekim 2015'te bir bacağını kaybederek bedel ödemiş, işini görev sorumluluğu ile yapan aklı başında bir kadın. Kenan, oranın yerlisi bu çıkışsızlığı kabullenmiş kendi halinde biri. Ayrıca 12-13 yaşlarında oldukça bilmiş, kendini savunmasını bilen, itiraz eden ergenliğe geçmiş ya da geçmek üzere olan bir kız çocuğu. Bu dörtlü arasında geçen kişisel ilişkiler ve zeminde sosyoekonomik şartların hiç de iç açıcı ve umutlandırıcı olmayan örtüsü. Ancak film akışı oldukça dağınık. Daha doğrusu filmin üstüne oturduğu ana bir hikâye yok bence. Aydın aymazlığı, sorumluluk bilinci, yabancılaşma, arkadaş ilişkilerindeki samimiyetsizlik, küçük yerlerin sıkıntısı, umutsuzluk vs. vs. Zaten filmin adı da Kuru Otlar Üstüne. Kuru otlar filmin sonunda anlatıcının tanımladığına göre yeşeremeden gelen yaz sıcağında kavrulan kuruyan otlar. Yeşeremeden, hayatının güzelliklerini göremeden, gençliğinin verimini yaşayamadan, yeni dönüşümler yapmadan öylece durduğu yerde yaşlanan edilgen ve ruhları da kurumuş insanlar. Daha doğrusu kaderlerine boyun eğmiş insanlar. Türk sinemasında sık gördüğümüz coğrafyalarına sıkışmış insanları anlatan bir film. Bunu olaylar ile anlatmıyor daha çok diyaloglarla. Mesela bir yemek masası başında geçen Nuray ve Samet’in uzun cümleler ile geçen oldukça da didaktik ve neredeyse şablon sayılabilecek bir konuşma sahnesi var. Bence bu bir sinema dili değil. Roman okur gibi dinliyoruz. Bazılarımızın hoşuna gidebilir ama sinema da maharet bu konuşulanları olaylarla mimiklerle ve basit konuşma cümleleri ve olaylarla ile seyirciye iletebilmek. Gerçi Nuri Bilge Ceylan diyalogları meşhur.
Film
bittikten sonra neler hissettim?❓ İlk öce şunu söylemeliyim. Bir kez ara
verilmesine rağmen 3,5 saat su gibi aktı gitti. Tabii ki görsellik muhteşemdi.
Doğu’nun beyazı içinde değilseniz o kaya gibi sertleşmiş beyaz içinize buz gibi
işlemiyorsa böyle fotoğraflardan veya ekrandan seyretmek harika bir duygu.✔ Oyuncuların hepsi çok iyiydi. Merve Dizdar, o son derece tabii doğal yüz
hatları ve mimikleriyle, Cannes festivalinden birincilikle çıkmayı çoktan hak
etmiş. Samet’in tipini ve bakışlarını ilk
gördüğümden itibaren daha filmin ne anlatacağını bilmediğim halde hiç sevmedim.
Bu da evet, yönetmenin hanesine yazılacak bir başarı öyküsü. Çünkü Samet’in filmin devamında oldukça bencil, yakın
arkadaşlarını inciten ve 13 yaşındaki öğrencisine pedofilik bir eğilim gösteren
bir anti kahraman olduğunu anlıyoruz.
Filmden
çıkınca ilk yorumum e fena değil ama abartıldığı kadar da değil oldu. Hani bazı
filmler insanı çarpar ya. Bu öyle değil.
Ama
bir de filmin hemen sonrası değil de başka bir sonrası var: Düşündüğümüz,
tartıştığımız, başka kaynaklara baktığımız. (Bazı filmler çapmasa da düşündürür
ve tartışmayı istersiniz) İşte bu aşamada filmi daha çok beğendim.
Yine
de söylüyorum ki bir baş yapıt değil. Nuri Bilge Ceylan’ın da baş yapıtı değil.
Feride
Cihan Göktan
10 Ekim 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder