Bir Bibliyofil ile Sohbet
“
Hedef bir kitap okumak değil, okuyan birine dönüşmektir.” Marcus Aurelius
Evet okumak fiili kadar içinde uçsuz bucaksız alabildiğine sınırsız bir dünya barındıran bir kelime bulmak mümkün mü? Okumak insan beynimize bir şeyler iletmek demek. Kelimelerin gözlerimizden süzülerek beyin kıvrımlarımız arasında bazen çakılı bazen geçici ama illaki beyin hücrelerimizle iletişime girerek oradan ruhumuza, geçmişimize, geleceğimize, çevremize kısaca tüm benliğimize yayılan, bizi saran bir ışık gibi. Kelimelerin oluşturduğu bir ışık huzmesi bir aydınlanma. Her okuduğumuz şey kör bir noktayı aydınlatır. Ama az ama çok. Ama kalıcı ama geçici. Sonuçta okumak insan beyni için gereklidir.
Hiçbir harfi tanımadan masalların büyüsüne kapılan bir çocuğun kafasında yarattığı o erişilemez renklerin birbirine girdiği flu çizgilerle belirsiz hayal dünyası okumayı öğrendikten sonra daha da renklenir ve çizgiler belirginleşmeye ve gittikçe bağlantılar kurulmaya ve yeni yeni dolması gereken boşluklar açılmaya, yeni sorular sorulmaya yani beyin ve düşünce gücü ilerlemeye başlar. Hayal gücü de. Böyle bir okuma serüveni bu hayat yolculuğunda bizi büyütür ve güçlendirir. Ne yazık ki kitaplar ile tanışıklık bazen geç ve çoğu kerede güç olur. Geç ve güç olmasının faturasını da ne yazık ki ülkelerinin geri kalmışlığı ile toplumlar ve tabii ki bireye indirgeyecek olursak insanlar öder.
Okumak bir keyif midir? keyif ötesi bir tutku mudur? Bir zaruret midir? Bu üç kelimeyi birlikte kullanarak söyle cevaplayabilir miyiz acaba? Evet okumak zaruri ama bir o kadar da keyifli hatta keyif ötesi bir tutku bile olabilir.
Bu ilk satırda yazdığım Marcus Aurelius’un dediği okuyan biri nasıl olunura ilişkin merak ettiğim soruları çevremdeki kitapsever arkadaşlarımdan biri ile konuştuk. Fatih Şua Tapar. Bir hekim. Yılda 72-80 kitap okuduğunu söyledi. Bu sayı Türkiye
ortalaması ile kıyaslanmayacak kadar yüksek. Ortalama ayda 6-7 kitap eder.
Üstelik bu kitaplar hakkında kısa notlarını ve bazen de detaylı yorumlarını
sosyal medya hesaplarından yayınlayarak kalıcı kılıyor.
Soru: Bu
okuma işini mesleğiniz le beraber yürütüyorsunuz ayrıca özel hayatınız ve
sosyal hayatınız var. Bana bir okuma rutininizi anlatır mısınız?
Cevap: Bu sayı çok görünüyor ama sanıldığı kadar
fazla bir zaman istemiyor inanın. Size–aslında çok sevmediğim – bir
değerlendirme yapayım. Normal okuma hızı dakikada 150 kelimedir. Normal bir kitap sayfasında ise 200 – 250
arası kelime vardır. Bu sene okuduğum 72 kitabın toplam sayfa sayısı on altı
bin civarında. Yani matematiksel olarak
hesaplarsak bu kitapları okumak için ortalama günde bir saatinizi okumaya
ayırmanız yetiyor aslında. Tabii ki her kitabın okuma hızı farklı. Şahsen sinema arşivim dışında hiç tv
izlemiyorum. Bu süreyi ayırmak kendi adıma zor gelmiyor. Nereye gitsem yanımda
bir ya da birkaç tane kitap olur. Bekleme zamanlarında açarım çıkarıp. Bütün
bunları dikkate aldığımızda olmayacak bir şey değil.
Soru: Yazılı
kitap mı, yoksa e- kitap mı veya dinleyerek mi (tercihiniz var mı?)
Cevap: Sadece
basılı kitap ama bu alandaki her türlü gelişmeyi destekliyorum. Zaman değişiyor
çünkü. Bizim neslin basılı kitaptan kopması çok zor.
Soru: Hızlı
okuma teknikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap:
Fotografik okuma daha doğru bir tanımlama olabilir. Bu tekniği kullanıyorum ama
nasıl oluyor, çok kısa anlatmaya çalışayım: Bir tablonun önündesiniz. Mesela bu
İsa’nın Son Akşam yemeği tablosu olsun. Baktınız şöyle bir on dakika kadar.
Şimdi siz bu tabloyu görmüş sayılır mısınız? Evet, değil mi? Şimdi tabloya
bakmıyorken sorsak; masada sağdaki ikinci kişinin üstündeki elbise ne renkti,
kaç kişinin elinde kadeh vardı, yere düşmüş bir şey görünüyordu neydi o, gibi.
Bunlara cevap vermemiz çok da kolay değil. Fotografik okumada da sayfaya
bakarsınız okumazsınız aslında. Ana fikri anlayacak kadar kelimeyi okursunuz
gerisi kalır. Bütün kelimeler okunmaz. Okunmaz ama hız ölçerken onlar da
sayılır. Benim düşüncem: kurgu kitaplar için bu yöntem olmaz. Kesinlikle olmaz.
Çünkü onlarda kelime atlanmamalıdır. Her kelime önemlidir ama gazete köşe
yazıları, araştırma, inceleme vb. kurgu olmayan düz metinler bu yöntemle
okunabilir ve okuma hızı çok yüksek rakamlara çıkar.
Soru: Evet
bu dedikleriniz çok önemli. Hızlı okuma teknikleri ile katmanlı romanlar ve felsefe
gibi zor anlaşılan metinler okunmaz. Peki mesela kurgu roman okurken sizin
geliştirdiğiniz bir yöntem var mı?
Cevap: Kitapları
altını çizerek okuyamıyorum, kütüphanemde kitaplar yeni gibi durur öyle. Ama
alıntı yapılacak yerlere bir nokta sonra da sayfasını not ederim. Daha sonra
kitap hakkında yazarken bunları kullanırım.
Soru:
Aynı anda birden fazla kitap okuyanlar var. Sizin de böyle mi?
Cevap: Tabi
ki. Farklı türler olmak kaydıyla çok da faydalı bana göre. Ben çok yaparım.
Yedi kitaba kadar çıktığı olmuştur ama genellikle iki ve üç kitabı bir arada
okuyorum.
Soru:
Okumak sizin için bir alışkanlık mı yoksa bir tutku mu?
Cevap: Elbette
ki bir tutku. Zaman geçtikçe yanına yazma eylemi de eklendi. Ayrıca hayati
ihtiyaçlar gibi oldu. Yemek, içmek uyumak neyse o da öyle.
Soru: Bu
okuma alışkanlığınız ve hatta tutkunuz nasıl gelişti?
Cevap: Sanırım
babamdan bulaştı. Daha okula başlamadan bir şekilde okumayı da sökmüşüm babamın
dediğine göre. Onun kitaplarının sayfalarında benim yaptığım karalamalar var.
Kitaplar hayatıma girmiş bir daha da çıkmamış. Kitapların seni bulunduğun
yerden alıp farklı yerlere sürüklemesi bana büyüleyici gelmiştir hep.
Soru:
Her türlü kitap mı okursunuz yoksa seçerek mi?
Cevap: Elbette seçerek okunmalı. Zamanla zaten iyice seçici oluyorsunuz.
Kitaplara not veririm ve tabi arzum her
kitabın 9’luk olması ama olmuyor tabi. Tür olarak yerli – yabancı ve kurgu –
kurgu olmayan dengesini sağlamaya çalışıyorum. Bir sağlamaya çalıştığım denge
de en az yarısının yeni bir yazar olması.
Soru:
İlk okuduğunuz kitabı hatırlıyor musunuz? Kaç yaşında?
Cevap:
Büyük ihtimal bir Kemalettin Tuğcu romanıydı ama hangisi bilmiyorum. On iki
yaşımdan itibaren okuduğum her kitabı not ediyorum. Bir gazete köşe yazısı bunu
yapmaya başlamam için vesile oldu ve hiç bırakmadım.
Soru: Bu yazıyı
okuyan gençlere bu konuda nasıl bir tavsiyede
bulunursunuz?
Cevap: Yukarıda
söylediğimi tekrarlayayım: Okumayı sürekli eylem haline getirsinler. Hep
verdiğim öğüt şudur: Bizim ülkede nüfusa göre okunan kitap sayısı yılda bir
bile değil. Dolayısıyla bir kitap bile okusanız ortalamayı geçiyorsunuz ama
yılda on sayısı çok iyidir. Bu sizde bir tutkuya dönüşürse zaten zamanla
artacaktır. “Şu anda ne okuyorsun?” sorusuna cevap veremeyeceğiniz bir zaman
olmasın. Bunu yaparsanız sürekli okuma eylem durumu gerçekleşmiş olur.
Evet bibliyofil
arkadaşımın dediğini ben de okuma serüvenine başlamak isteyenler için
tekrarlamak istiyorum: en azından ayda bir olmak üzere yılda on kitap okuyun ve
“şu anda ne okuyorsun” sorusuna hep cevap verin.
Sevgili bibliyofil arkadaşıma bu
sohbet için teşekkür ederim.
Feride Cihan Göktan
şubat - 2024
bu yazım 24 şubat 2024 de Nokta Haber Yorum dijital platformunda yayınlanmıştır.
https://noktahaberyorum.com/nhy-feride-cihangoktan.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder