Cenevre / Cenevre
Uçak Cenevre’ye
iniyor. Merakla yanımdakinin omuz
başından kafamı uzatarak aşağıya bakıyorum. Önce devasa bir yeşillik. Sonra şehir
bu devasa yeşilin içine serpiştirilmiş gibi yavaş yavaş meydana çıkıyor.
Hayranlıkla yeşile ve şehre bakarken, yüksek
sesle “cık,cık,cık” dediğimi fark
ediyorum. Aklımda İstanbul’un o taş
şehir görüntüsü. Ağlamaklıyım. Yanımda oturan çiftin damarlı yaşlı ellerinin sevgi ile tutuştuklarını görüyorum o ara. Gülümsüyorum. Sonrasında
işte bu yüzümde kalan gülümseme ile şehri dolaşıyorum. Cenevre gülümsemeler
şehri. İddiasız, sakin, şatafattan uzak, sessiz. Bugünlerde döviz kuru ile daralan
yüreklerimizin üstündeki baskıyı hafifleterek bizi gülümseten şehir.
Şehrin içinde kocaman
bir göl. Leman Gölü. Uçsuz bucaksız
bir yürüme/ koşma şeridi. Yürü yürü bitmez cinsinden. Çevresi neredeyse 500 yıllık köklü ağaçlarla
ve yeşil çimenlerle çevrili. Sadece çok küçük bir kısmında geceleri hareketlenen
restoran ve kefeler var. Gölün yeşilimsi maviliğinde oynaşan kazlar, yeşil
başlı ördekler ve zarif kuğuların muhteşem dansı ile gün batımının neredeyse ormanlaşmış
kocaman ağaçlarının arasından süzülen kızıllığı içinde uçuşan kırlangıçlar gözlerinizin
önünde birleşince ne hissediyorsunuz biliyor musunuz? Alabildiğine özgürlük. Özgürce
gülümsüyorsunuz. Hele gölün ortasında gökyüzüne fırlayan Jet d'eau (sı fıskiyesi). 140 metre yükseliyormuş.. Muhteşem bir görüntü.
Cenevre 4000 yıllık eski
bir şehir. Avrupa’nın en eskilerinden. Eskinin
o muhteşem estetiği ve zarafeti ile çok rahatlatıcı bir atmosfer oluşturmuş. Kısaca muhteşem bir eskilik. Ayrıca birçok Avrupa şehrinde insana biraz da
kasvet veren o ihtişamlı görsellik yerine çok mütevazı, çok rahatlatıcı sakin bir görüntü. Şehrin
içinde gezerken de kendinizi özgür
hissediyorsunuz. Gülümsüyorsunuz.
Cenevre ve zaman… Her yerde saati ve zamanı anımsatacak
figürler var. Patek Philippe
müzesi. Merakla gittiğimiz ancak açılış
saatine daha önce bakmadığımız için kapısında kaldığımız ünlü müze. Sonrasında internette
gördüğüm muhteşem saatler. Keşke kendi gözlerimle görebilseydim.( Zafer Çağlayan saati aynı zamanda biliyorsunuz) Ayrıca Mont
Blanc köprüsünün hemen yanında dev Çiçek
Saati. Üzerinde binlerce çiçek var. Turistlerin en çok sevdikleri yer. Kocaman
çiçek saatinin üzerinde akrep, yelkovan ve saniyenin gerçek zamanlı nasıl döndüğünü
görmek hayatı görmek gibi bir şey. Saniye kolunun devamlı olarak deli bir hızla
dönmesi insanı dehşete düşürüyor diyebilirim. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini
hepimiz biliyoruz da ama böyle açık açık görmek dehşet bir şey.
İsviçre’nin ünlü çikolatalarından
tatmadan olmaz. Zaten Cenevre çikolata gibi bir şehir insanı mutlu eden ve
gülümseten. (fondü diye bir yemekleri varmış. Ama fırsat olmadı. Eksik kaldı)
Keyifli, özgür
hissederek ve devamlı gülümseyerek Cenevre’de geçen 3 günün sonunda Türkiye’ye
dönmek… Yüzümdeki bu ifadeyi tutmaya çalışıyorum. Bakalım başarabilecek
miyim?
Feride Cihan Göktan
2018/Mayıs
2018/Mayıs
Not:
1- Şehirde otel çok. Ama benim kaldığım otel bir harikaydı. Adını yazayım: Frasersuites/Geneva
2- Fotoğraf: Cihan Akgül Özmen ve Filiz Elbüken Çelebi
Bir de soru var: Cenevre'de bir çiçek. Bu çiçeğin bir gün önceki ve bir gün sonraki hali. Bu güzel çiçeğin ismi nedir? Bilen var mı? Biz bilemedik. Bir isim uydurduk gerçi ama yalan olmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder