ERENDİZ ATASÜ'YÜ DİNLEDİM.
Erendiz Atasü‘yü dinlemeye gittim geçtiğimiz cumartesi. Bu sıcakta. Kendim için faydalı
bir şey yapayım diyerek. Baktım, İzmir Belediyesi de bizler için güzel şeyler
yapmış. Söylemek ve takdir etmek lazım. Eski Konak sineması çok güzel bir kültür
merkezi olmuş. Nazım Hikmet Kültür Merkezi. Söyleşi burada oldu.
Erendiz Hanım
yorgun vücudu ve tam tersi pırıl pırıl genç dimağı ile sahneye
çıkınca bir alkış koptu haliyle. Yıllardan beri yazan, yazdıklarını okutan
güzel yorgun kadın. Hepimizden, burada
onu alkışlayanların hayatından hep bir şeyler anlatmış. Kadına dair. Kadın mücadelesine bir şeyler katmış… Tabii ki
alkışlanacak…
Söze şöyle başladı: Gençliğinizin kıymetini bilin. Evet aslında
bu kadar klişe bir cümlenin bütün
gençliğini yazarak üreterek geçirmiş biri tarafından söylenmesi nasıl da bizi
sarıp sarmalayan bir etki yarattı. Keyifle dinlemeye başladık neler anlatacak
diye.
Bir yazar için imgelerin gerekliliğinden
ve öneminden bahsetti önce. Bu imgelem gücünün bazı insanlarda çok güçlü
olduğunu ama okuyarak, düşünerek ve hissederek de bu gücün arttığını. Yazmanın
insanın hayatına berraklık kazandıran bir olay olduğunu vurguladı. Evet, gerçekten
öyle. Aslında kendi kendimize bile olsa yazmak, bir şeyler karalamakla ve
dediği gibi düşündüklerimiz berraklık kazandıkça sanki daha mı iyimser oluyoruz
diye de düşünmüşümdür hep. Yani yazmak
herkese iyi gelen bir şey. Erendiz Hanım sadece
yazmıyor aynı zamanda o bir yazar. (biliyorsunuz yazmak ve yazar olmak
farklı şeyler) Yazdıklarını kitleler okuyor. Türkiye kadın edebiyatının yapı
taşlarından birisi. Bu konumundan dolayı Virginia Woolf,’un “önce evin meleğini öldürmek gerekliliği” sözüne atıfta bulunarak anlatmaya başladı. Kendisinin de yıllardan beri ataerkil düzeni
yıkmak için kaleme sarıldığını ve bir kadının evlilik, kadınlık, annelik
kıskacını aşması gerektiğine inandığını anlattı. Tabii ki bu kıskacı aşmak için
sadece kadının bilinci değil kadına destek veren erkekler ve bu yönde eğitilmiş
bir toplum gerekli bence. Ataerkil
toplumun kadınları için Erendiz Hanım’ın üç S kuralı varmış. Sessiz, Sabırlı, Silik… Bizim sessiz sabırlı silik meleklerimiz. Kadınlarımız.
Dinleyiciler olarak hepimizin yüzüne hüzünlü
bir gülümse yayıldı bu üç S kuralını duyunca.
İşte dedi, kadın edebiyatı bu parçalanmış kadınlığın bütünlenme
çabasıdır. Çok haklı. Bu kadar çok parçalanmışlık, bu kadar çok yok
olmuşluk ve bu kadar çok sessizlik olmasaydı kadın edebiyatı diye bir şey
olmazdı bence de…
Eril dünya çağlayanlar gibi dolup
dolup taşarken ve biteviye akarken Erendiz
Atasü öyküleriyle
romanlarıyla bu akışa hep bir taş
koymaya veya setler çekmeye çabalamış ve başarmış biri. İspatı okurları. Salondakiler
nasıl da heyecanla anlattılar kitaplarının hayatlarına nasıl dokunduğunu. Öykülerinden
paragraflar okudular. Çok keyifli bir
toplantıydı. Bu toplantıyı düzenleyen arkadaşlara teşekkür etmeliyim. Ayrıca face ve instagram sayfasında gördüğüm
bu güzel fotoğrafı Deniz Arık Binbay’ın izni
ile buraya koyuyorum. Erendiz Hanımın o coşku
dolu, samimi ve mütevazi yüz ifadesi, güzel edebiyatın insandaki yansıması
gibi geldi bana. Uçu isimli öykü kitabını severek okumuştum bir zamanlar. Tekrar okuyacağım. Toplantıda bahsedilen
diğer güzel kitaplarını da…
fotoğraf Deniz Arık Binbay tarafından çekilmiştir.
Toplantıda okurları tarafından beğeni ile bahsedilen eserlerinden
aklımda kalanlar: Taş Üstünde Gül Oyması
(öykü ), Dağın Öteki Yüzü
(Roman), İmgelerin İzi (deneme), Kadınlar da Vardır (öykü), Gençliğin O Yakıcı
Mevsimi(roman), Güneş Saygılı'nın Gerçek Yaşamı (Roman)
İyi
ki varsınız Sayın Erendiz Atasü…
Feride Cihan Göktan
haziran/2018
Gidememiştim Cihancım. Yazdığın iyi olmuş, tam olmasa da havayı koklamış gibi oldum. Teşekkürler.
YanıtlaSil