Sevinçli bir şehir: Madrid
Madrid… İspanyolca söylenirken i
harfi yükseltilerek ve d harfine vurgu yapılarak kulağa hoş gelecek bir şekilde
söylendiğine dikkat ettim. Duyanlar bilir. Madrid. Gerçekten aynı söylenişi
gibi İ harfinin söylenirken yükselişine
benzer kreşendo yapan bir şehir Madrid.
Eğlencenin güzelliğin mutluluğun günün çeşitli saatlerinde pikler halinde
kreşendolarla yükseldiğini hele bir de benim gibi hüzünlü bir ülkeden
geliyorsanız bunu apaçık hissediyorsunuz. Şehir sizi de ister istemez
gülümsetiyor. Aynen böyle. Şu an Madrid’de iseniz, kafede restoranda parkta fark
etmez, bakın etrafınıza herkes gülüyor. Hatta bir ara gözüm köpeklere takıldı. Uçsuz
bucaksız El Retiro parkta sahiplerinin yanında dolaşan köpekler. Onlar da öyle bir
sevinçli bir mutlu ki… Renkler, çiçekler, müzik, gençlerin kocaman kahkahaları,
yaşlıların el ele aşkları… Mesela ünlü Plaza Mayor meydanında oturmuş biramı yudumlarken
önümden aynı anda geçen insan tiplerini not ettim sizin için: Mor saçlı bir
zenci, poposunun yarısı meydanda bir genç kız, saçında kocaman bir çiçek olan
bir delikanlı, kırmızı ayakkabılı 80 yaşlarında ince bedenli gülümseyerek çevik
adımlarla geçen bir kadın… Neredeyse aynı karede fotoğraflanacaklar
birbirlerinden habersiz. Olağan bir günün neşeli sıradan insanları.
Bu sevinçli şehri gezerken Türkiye’den
götürdüğüm kasvetli ve hüzünlü hava bu atmosferi bozar mı diye de içimden
geçirmedim değil. Hatta bu endişe ile
koyu renk tişörtüm ve sıradan pantolonuma renk katsın bu kadar ayrıksı durmayayım
diye hemen gidip kırmızılı yeşilli morlu bir
fular alıp taktım boynuma. Bir de hep bizimle birlikte olan o tedirginliğimiz,
siyaset balçığına bulanmış düşüncelerimiz, mutsuz duruşlarımız… Neyse ki bir şey
olmadı, Madrid pek hissetmedi benim bu hüznümü. Tam bir karnaval havası sokaklarda
caddelerde durmaksızın akıp gidiyor gün boyu. Üstelik nasıl caddelerde akıyor?
Devasa genişlikte caddeler ve sıra sıra dizilmiş o çok
eskilerden kalma estetik ışıklı büyülü büyük tarihi binaların arasından sıradan insanların o keyifli hayatları öylece
akıp gidiyor. Geçmişlerinin gölgesinde neşeyle yürüyen insanlar. Kıskanmamak
mümkün değil.
Prado müzesine gittim tabii ki
ilk iş olarak. Kapısında metrelerce bir kuyruk. Günün her saati böyleymiş.
İçeride saatlerce kalabilirsiniz ki o kadar zengin bir koleksiyon var. 8600 tablo, 5000 çizim, binlerce baskı,
değerli birçok heykel, mobilyalar, eşyalar. Sergilenen eserler İspanyol,
İtalyan, Flemenk ve Flaman, Fransız, Alman resmi gibi gruplara ayrılmış. Hepsini
bir defada ayrı ayrı görmenize imkan yok yani. Defalarca gidilebilecek bir
müze. Daha bir dolu müze var çevrede. Neredeyse sokak aralarında tiyatrolar çıkıyor
karşınıza gezerken. Ayrıca sokaklarda ressamlar müzisyenler gösteriler danslar bir dolu. Yani sanatla tıklım tıklım dolu bir
şehir.
El Retiro Parkı. Şehrin neredeyse ortasında 125 hektarlık alana
yayılmış içinde 15.000 ağaç olan müthiş park. Ortasında devasa bir göl üzerinde
teknelerle insanlar dolaşıyor. Gölün çevresinde kafeler restoranlar galeriler. Canlı
müzik performansları ve dans edenler. Daha
ne diyeyim tam bir dolce vita. Bu manzaraya bakıp İzmir’deki 420binmetrekarelik fuar
alanı için yapılan yıkım planları tartışmalar aklıma geliyor. Ellerindeki tek
park gitmesin diye çırpınan mücadele eden imza toplayan insanlarımız. Ne kadar hüzünlüyüz
hepimiz.
Madrid tabii ki her
güzel şey gibi çabucak bitti. Uçakta benim gibi birçok kahverengi kıyafetli pek
konuşmayan artık pek de gülmeyen devamlı telefonlarına bakan bizim
insanlarımızla birlikteydim yine. İki kişi aralarında zeytin ağaçlarının nasıl
da böyle hunharca kesileceğinden konuşuyorlardı. O ara kulağıma gelen yüksek
sesle konuşmaların, kahkahaların ve sevinçli bağrışmaların nereden geldiğine
biraz da rahatsız olarak dönüp baktığımda İstanbul uçağında yalnız olmadığımızı
kadınlı erkekli bir İspanyol grubunun da olduğunu fark ettim. Biz sıkıntılı sıkıntılı
telefonlarımıza bakarken onlar yine renkli çok renkli kıyafetleriyle neşeli
sevinçli gülüp oynuyorlardı. Aynen şehirleri Madrid gibi. Kreşendo gibi
yükselen sevinçleriyle birlikte İstanbul’a kadar birlikte uçtuk.
Madrid. Yine yeniden gideceğim bir şehir. İspanyollar gibi
keyifle telaffuz ediyorum şimdi kendi kendime. madrİd… madrİd…
Feride Cihan Göktan
Haziran /2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder