Feci'nin Blogu

6 Haziran 2017 Salı

Sevinçli bir şehir: Madrid


                                                 Sevinçli bir şehir: Madrid





Madrid… İspanyolca söylenirken i harfi yükseltilerek ve d harfine vurgu yapılarak kulağa hoş gelecek bir şekilde söylendiğine dikkat ettim. Duyanlar bilir. Madrid. Gerçekten aynı söylenişi gibi İ harfinin  söylenirken yükselişine benzer  kreşendo yapan bir şehir Madrid. Eğlencenin güzelliğin mutluluğun günün çeşitli saatlerinde pikler halinde kreşendolarla yükseldiğini hele bir de benim gibi hüzünlü bir ülkeden geliyorsanız bunu apaçık hissediyorsunuz. Şehir sizi de ister istemez gülümsetiyor. Aynen böyle. Şu an Madrid’de iseniz, kafede restoranda parkta fark etmez, bakın etrafınıza herkes gülüyor. Hatta bir ara gözüm köpeklere takıldı. Uçsuz bucaksız El Retiro parkta sahiplerinin yanında dolaşan köpekler. Onlar da öyle bir sevinçli bir mutlu ki… Renkler, çiçekler, müzik, gençlerin kocaman kahkahaları, yaşlıların el ele aşkları… Mesela ünlü Plaza Mayor meydanında oturmuş biramı yudumlarken önümden aynı anda geçen insan tiplerini not ettim sizin için: Mor saçlı bir zenci, poposunun yarısı meydanda bir genç kız, saçında kocaman bir çiçek olan bir delikanlı, kırmızı ayakkabılı 80 yaşlarında ince bedenli gülümseyerek çevik adımlarla geçen bir kadın… Neredeyse aynı karede fotoğraflanacaklar birbirlerinden habersiz. Olağan bir günün neşeli sıradan  insanları.
 Bu sevinçli şehri gezerken Türkiye’den götürdüğüm kasvetli ve hüzünlü hava bu atmosferi bozar mı diye de içimden geçirmedim değil.  Hatta bu endişe ile koyu renk tişörtüm ve sıradan pantolonuma renk katsın bu kadar ayrıksı durmayayım diye hemen gidip kırmızılı yeşilli morlu   bir fular alıp taktım boynuma. Bir de hep bizimle birlikte olan o tedirginliğimiz, siyaset balçığına bulanmış düşüncelerimiz, mutsuz duruşlarımız… Neyse ki bir şey olmadı, Madrid pek hissetmedi benim bu hüznümü. Tam bir karnaval havası sokaklarda caddelerde durmaksızın akıp gidiyor gün boyu. Üstelik nasıl caddelerde akıyor? Devasa genişlikte caddeler ve sıra sıra dizilmiş  o  çok eskilerden  kalma estetik ışıklı büyülü  büyük tarihi binaların  arasından  sıradan insanların o keyifli hayatları öylece akıp gidiyor. Geçmişlerinin gölgesinde neşeyle yürüyen insanlar. Kıskanmamak mümkün değil.
Prado müzesine gittim tabii ki ilk iş olarak. Kapısında metrelerce bir kuyruk. Günün her saati böyleymiş. İçeride saatlerce kalabilirsiniz ki o kadar zengin bir koleksiyon var. 8600 tablo, 5000 çizim, binlerce baskı, değerli birçok heykel, mobilyalar, eşyalar. Sergilenen eserler İspanyol, İtalyan, Flemenk ve Flaman, Fransız, Alman resmi gibi gruplara ayrılmış. Hepsini bir defada ayrı ayrı görmenize imkan yok yani. Defalarca gidilebilecek bir müze. Daha bir dolu müze var çevrede. Neredeyse sokak aralarında tiyatrolar çıkıyor karşınıza gezerken. Ayrıca sokaklarda ressamlar müzisyenler gösteriler danslar  bir dolu. Yani sanatla tıklım tıklım dolu bir şehir.
El Retiro Parkı. Şehrin neredeyse ortasında 125 hektarlık alana yayılmış içinde 15.000 ağaç olan müthiş park. Ortasında devasa bir göl üzerinde teknelerle insanlar dolaşıyor. Gölün çevresinde kafeler restoranlar galeriler. Canlı müzik performansları ve dans edenler.  Daha ne diyeyim tam bir dolce vita. Bu manzaraya bakıp İzmir’deki 420binmetrekarelik fuar alanı için yapılan yıkım planları tartışmalar aklıma geliyor. Ellerindeki tek park gitmesin diye çırpınan mücadele eden imza toplayan insanlarımız. Ne kadar hüzünlüyüz hepimiz.
 Madrid tabii ki her güzel şey gibi çabucak bitti. Uçakta benim gibi birçok kahverengi kıyafetli pek konuşmayan artık pek de gülmeyen devamlı telefonlarına bakan bizim insanlarımızla birlikteydim yine. İki kişi aralarında zeytin ağaçlarının nasıl da böyle hunharca kesileceğinden konuşuyorlardı. O ara kulağıma gelen yüksek sesle konuşmaların, kahkahaların ve sevinçli bağrışmaların nereden geldiğine biraz da rahatsız olarak dönüp baktığımda İstanbul uçağında yalnız olmadığımızı kadınlı erkekli bir İspanyol grubunun da olduğunu fark ettim. Biz sıkıntılı sıkıntılı telefonlarımıza bakarken onlar yine renkli çok renkli kıyafetleriyle neşeli sevinçli gülüp oynuyorlardı. Aynen şehirleri Madrid gibi.  Kreşendo gibi  yükselen sevinçleriyle birlikte İstanbul’a kadar  birlikte uçtuk.

Madrid. Yine yeniden gideceğim bir şehir. İspanyollar gibi keyifle telaffuz ediyorum şimdi kendi kendime. madrİd…  madrİd…
                                                                                
                                                                                                                  Feride Cihan Göktan

                                                                                                                        Haziran /2017 






                                                                                                                        Haziran /2017

                                          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder