30 ekim 2020/ 14.51 ve Kedi Sessizliği
Neler oluyor bile diyemiyorum artık. Hiçbir şey söylemek veya bir şey sormak veya yazmak gelmiyor içimden. Bu hüzün denizinde suskun ve sessiz öyle kalakalmak istiyor insan. Hiç kıpırdamadan. Sanki kıpırdayınca bir şeyler söyleyince yine kötü ve tuhaf bir şeyler olacak gibi. Neredeyse bir yıla varacak korona kara bulutlarına üç gündür bir de deprem felaketi eklendi. Medya dört bir koldan aylardır ölüm haberleri veriyor. Daha bugün yeni covid ölümleri paylaşılmış İzmir Tabip Odası sayfasında. Ayrıca yine bir hekim arkadaşımız yoğun bakımda. İki günden beri enkaz altında kalanlar. Arama kurtarma ekipleri. Ölüm ilanları. Feyste hep aynı cümle “Başınız sağ olsun. Başımız sağ olsun. Allah rahmet eylesin” Ölüm kol geziyor. Ölümün herkesi hepimizi bu kadar yakın markaja aldığını hiç hatırlamıyorum. Zaten insan artık iyiyim bile demeye utanıyor ve ayrıca iyi olmaya da imkân yok bu hüzün kazanı böyle kaynarken. Mutlaka bir yerlerin yanıyor.
Benim Marla’nın (daha doğrusu kızımın kedisi ama artık mecburen benim Maria’m oldu yıllardır birlikte yaşadığımızdan.) son bir haftadır bir huzursuzluğu vardı. Normalde yanımdan hiç ayrılmayan ben neredeysem orada olan Marla bu son bir haftadır hiçbir şekilde yanıma gelmiyor devamlı aynı yerde Tuğçe’nin yatağının üzerinde oturur pozisyonda bütün gününü geçiriyordu. Hasta filan mı diye çok endişelendim. Sonra yardımcım ve kız kardeşimle Maria’nın Tuğçe’yi özlediği konusunda hemfikir olduk. Belki de artık yaşlandı hayattan yavaş yavaş çekiliyor gibi duygusal ve felsefi yorumlarda bulundum. Hani dünyanın gidişatını hissediyor desem o zaman neredeyse bir yıldır böyle olması gerek. Sadece son bir haftadır böyle tuhaf. 30 Ekim saat 14.51 de kız kardeşimle balkonda sohbet ederken Marla yine içeride aynı yerinde sessizce otururken yer aşağıdan vurdu. Ben dondum kaldım. Kız kardeşim sadece “Allah’ım bize yardım et” diye devamlı aynı cümleyi tekrarlıyordu. İlk saniyeler depremin geçeceğini düşünmüş olduğumdan olsa gerek ardından gelen gümbürtüyle ve sarsıntının ikinci bir ivme kazanmasıyla ben tamamıyla kaskatı kalmıştım.. O an aklımdan geçenler o donuk zihniyetim içinde çok yakın çevremizde bir yerlerin haritadan silinmiş olacağıydı. Kardeşim hala yüzümün aldığı şekli unutamadığını söylüyor gözümüm sadece akını görebilmiş. Korkudan ters dönmüş gözlerimle yine de koşturup Marla’ya baktım. Bir haftadan beri takındığı suskun bilge tavrıyla aynı yerinde oturuyordu. Kedi sessizliği.
Şimdi çok merak ediyorum. Marla’nın bu bir haftadır sessiz ve yalnız duruşu depremin şiddetinden haberdar olmasından olabilir mi? Çünkü sarsıntı sonrası eski normal yaşantısına döndü. Yine ben nereye gidersem orada. Çağırdığım zaman yanıma geliyor kendini sevdiriyor. Google araştırmamda büyük depremler öncesinde kedilerin huzursuz olduğu ve farklı davranışlar sergiledikleri ve bu konuda Çinlilerin araştırmaları olduğunu öğrendim. Teori düzeyindeki bu araştırmalarında yeryüzü vibrasyonlarını çok önceden duydukları veya depremden günlerce öncesi havaya salınan gazları hissettikleri yazıyor. Marla’nın sessizliğinin nedeni bu olsa gerek.
Ben de sessizleştim. Benim
sessizliğim bu felaketlerle dolu hareketliliğin yatışması hissiyatı ile ilgili
olabilir. Neler oluyor sorusuna cevap bulamayacağım kadar karmaşa içinde
hissediyorum kendimi. Vatsup gruplarımın birisinden enkaz altındaki
yakınlarının canlı veya cansız bedenlerine ulaşıldı ulaşılmadı haberlerini
veren sevdiğim insanlar bir diğer
arkadaş grubumda yazının başında belirttiğim yoğun bakımdaki bir hekim
arkadaşımızın ne yazık ki korona nedeni
ile kaybettiğimiz haberi. Bu kadar yükü nasıl kaldıracağız bilemiyorum.
Sessizce beklemekten ve
sakin olmaktan başka çare yok sanırım.
Feride Cihan Göktan
2.
kasım .2020
Karamsar olmayacağız,,kaskatı kalmayacağız,enseyi karartmayacağız... Güneş yine içimizi ısıtacak..
YanıtlaSil