MODERN İNSANIN KAÇIŞI
Kaçış planı yapmayan
var mı? Başka bir şehir? Başka bir ülke?
Başka bir yaşam? Başka İnsanlar? Bu
şehir hayatlarının betonları, caddeleri ve trafiği içinde soluksuz
koşturduğumuz hızlı hayatlarımızda, düşen borsa, yükselen Euro ile yarışın ve
hırsın tükettiği ruhlarımız bir yerlerinden yırtıldıkça hep kaçma planları
yaptırıyor aklımıza. Tekrar soruyorum kaçma planı yapmayan var mı? En azından ara vermek bir başka dünyada nefes
almak. O bir türlü dolduramadığımız içimizdeki boşluk hem de dışına
çıkamadığımız hapishanemiz. Yani kendimiz. Hangimiz kaçış planı yapmadı ki? İşte
bu işi gerçekleştirenlerden biri ile
konuşacağım. Bu modern dünya
cehenneminde yaşarken bir yandan da kariyerini ve özel hayatını düzenlemeye çalışan
gençlerden biri Meliha. Kendince 15 günlük bir kaçış planı yapmış. Adres
Sri-Lanka .
Bu röportajda ilk soru ne olabilir sizce: Nerden çıktı bu fikir? Neden Sri- Lanka?(ben
de öyle sordum ilk soruyu)
Nerden çıktı bu fikir?
Neden Sri- Lanka?
M.A: Online İngilizce
eğitimi alırken Londra’da yaşayan eğitmenimin ses tonundan ve vurgulamalarından
son derece sakin biri olduğunu hissettim. Sakin ve dingin. Yani benim tam
tersim. Heyecanlı endişeli ve hep huzursuz olan benim çok özendiğim bir şey.
Bir gün dayanamadım sordum. Siz nasıl böyle sakin olabiliyorsunuz diye. Meditasyon yapıyorum, ondan dedi. Eskiden huzursuz endişeli ve çoğu kere mutsuz
hissediyormuş kendisini. Kafa karışıklığı ve konsantre olamamak. Sanki beni tarif ediyordu. Sri Lanka’da aldığı meditasyon eğitimi
sayesinde bütün bunlar geride kalmış. Kendime çare arayan ben de bu nedenle
Sri-Lanka’ya gitmeye karar verdim. Hele bir şey söyledi ki, işte o an da gerçekten
karar verdim gitmeye.
Ne dedi ki? Merak ettim
şimdi.
M.A: Şöyle dedi: şimdi
ne yapıyorsam bütün varlığımla oradayım. Yani tamamıyla odaklanma meselesi. Mesela
şimdi seninle konuşuyorum ya… Evet,
şimdi gerçekten seninle konuşuyorum. Tam tamına böyle dedi. İşte bu iki
cümle beni çok etkiledi. Gerçekten yaşadığın zamanın ve en önemlisi de o anın
içinde olmak muhteşem bir şey olmalı diye düşündüm. Evet, benim de esas problemim buydu. Zamanın
ve yaşadığım anın hep dışında kalıyormuş gibiydim. Öyle hissediyordum. Hemen meditasyon
eğitimi veren yerleri araştırdım. Avrupa’da bekleme sırası var. Eğitmenim Sri-Lanka’dakini
çok methetti ve üstelik vize alımı kolay.( İnternetten vize aldım.) Sonuçta 9.30
saat süren Dubai aktarmalı uzun ve yorucu bir uçak yolculuğu.
Peki, Başkent Kolombo’ya
vardınız. Sonra?
M.A.: Başkent Kolombo’ya
vardığımızda gitmeyi planladığımız tren kaçmıştı. Neyse ki, kiraladığımız bir
taksi ile meditasyon köyünün yakınlarındaki Kandy’e gittik. O bölgeyi güzelce bir
gezip üç gün sonra Tuk-Tuk denilen üç tekerlekli üstü kapalı araç ile
meditasyon merkezine doğru yola çıktık.
Peki sonra, meditasyon
merkezine vardın, oldukça heyecanlı!
M.A: İlk izlenim muhteşemdi. Sakin bir tepe ve
inanılmaz bir manzara. Yeşilin her rengi ağaçların arasından süzülen ışıkla
birlikte kesif bir yasemin kokusu. Filler ve Maymunlar ülkesi.Bir de gün batışı
muhteşem. Cennet gibi derler ya aynen öyle. Ama kalacağım merkezin içini görünce…
Küçük kirli ve küf kokan odalar. Tuvaletler pis. Duvarlarda karıncalar yürüyor.
Çok kötüydü gerçekten. Yerlere çıplak ayakla basma zorunluluğu var.
Telefonlarımızı da aldılar, telefonla konuşmak yok, birbirimizle konuşmak
yasak. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen hiç tanımadığım yabancı insanlar… Geri
döneyim dedim önce. İlk önceleri dayanılacak gibi değildi. Ama oraya kadar
gitmişim. Kendime çare bulacaktım. Kalmalıydım. Israrla kalmaya karar verdim.
Eğitim kaç günlüktü? Dolayısı ile bu merkezde kaç gün kaldın?
M.A:
10 gün. Günlük program inanılmaz zor. Herkes yapamaz. Gerçekten çok kararlı
olmak lazım. Saat 4 de uyanıyorsun. 4,5 ve 6.30 arası bir başlangıç meditasyonu sonra
6.30’da bol kalorili ağır bir kahvaltı. Yine meditasyon. Sonra saat 11’de yine ağır bir öğle yemeği.
Sonra yemek yok artık. Saat 21’e kadar devamlı
uzun ve durgun bir programın içindesin. Bu arada sütlü çay ve biraz meyve. O
kadar.
Biraz
bu meditasyon programından bahseder misin?
M.A:
Geniş bir salon var. Dünyanın çeşitli yerlerinden katılımcılar burada
toplanıyor. İlk üç gün sadece gözlerini kapatıp nefesini burundan alıp vermeye
odaklanıyorsun. İlk üç gün nefes alıp vermeye odaklandıktan sonra dudak üstü etrafında
karıncalanma filan oluyor. Karıncalanma
ve kaşıntı. Bu tekniğin adı Anapana. Bu
teknik ile beyin küçük bir alana odaklanarak buradaki hisleri duymaya çalıştığı
için keskinleşiyor. Dördüncü günden sonra Vipasana tekniği öğretilmeye
başlanıyor. Buda’nın asıl tekniği buymuş. Vipasana meditasyon. Bu deneyim sırasında artık tüm vücudunu
santim santim gözlemliyorsun. Burada amaç her nefes alışında vücudunu hissetmek.
Ruh ve beden bütünlüğü.
Programın 6. gününde ağrını
gözlemliyorsun. Bunun için önce
hareketsiz oturuyorsun. Günün saatine göre ve kişiye göre değişen bir ağrı
başlıyor vücudunda. Hareketsiz bir
vücutta, hareket etmeyen bacaklarda, ortalama yarım veya bir saat sonra inanılmaz
ağrılar başlıyor. Ağrıyı hissederken öyle bir noktaya geliyorsun ki ağrı artık seni
rahatsız etmiyor öyle olunca da ağrı yavaş yavaş azalıyor. Bir başka söyleyişle
ağrıyı gözlemliyorsun. İşte tekniğin bir diğer esas
amacı da bu.
Yani nasıl oluyor bu, ben
şimdi bir şey anlamadım. Ağrıyı gözlemlemek ne demek? Bunun bir tekniği mi var?
M.A. :Hiçbir şey yapmıyorsun. Bu
bir deneyim. Önce ağrının arttığını hissediyorsun artıyor artıyor ve
dayanabildiğin noktadan sonra yavaşlıyor ve yavaşlıyor. Dolayısıyla ağrının
kaybolduğunu gözlemliyorsun. Ağrıyı nesnelleştiriyorsun bir bakıma. Ona
karşıdan bakmak gibi bir şey. Bu tekniğin özellikle migren tipi baş ağrılarına
hatta kanser ağrılarına iyi geldiğini yazan literatür bilgileri var.
Evet, haklısın. Nefes
aldığını duyumsamak ve vücudundaki bir ağrıyı gözlemleyerek azaldığını görmek.
Bütün bunlar çok ilginç…
M.A: Tabii ki. Buradaki
öğretinin amacı equaminist bir insan olmayı öğrenmek. Yani dengeli,
sakin ve gerçekçi. Hayatınıza istemediğiniz şekilde giden her olayı, hastalık,
ağrı, depresyon vb. her şeyi olduğu gibi kabul etmeyi öğreniyorsunuz yani reel
gerçekliği ile. Ağrıya katlanmak, o ağrı varken dengeli olmak, bunu öğretiyorlar.
Herkes bunu yapabilir diyorlar. Özetlersek, kötü şeyler yaşadığında abartmadan, acımadan
olduğu gibi kabul etmek, iyi şeyler olduğunda da bunun geçici olduğunu bilmek.
Kör bir şekilde bağlanmamak. Çok zenginseniz bunu kaybedebilirsiniz veya çok
sağlıklıysanız da aynı şekilde. Ekuanimist bir kişiysen buna üzülmezsin. Böyle
öğrenmeyi tek başına deneyimleyerek yapıyorsun. Yani sadece bir teknik öğretiyorlar.
Bu bir felsefe veya bir din değil. Yalnız başına acıyla, ağrıyla baş etme
tekniği.
Peki, 10 gün sonra
kendinde değişiklik hissettin mi? Bu değişiklik hali ne kadar sürecek?
Biliyorsun modern hayatın karmaşasından kaçmak böyle bir on günlük eğitimle mümkün
olabilir mi sence?
M.A: Evet, onların
dediği de bu. Bu eğitimden sonra bir yıl
boyunca daha enerjik ve konsantrasyonunuzu yüksek hissedeceksiniz ve en
önemlisi yaşadığınız anın içinde olacaksınız, Kendinizi kötü hissetmeniz eskiye
göre daha az olacak, dediler. Gerçekten bu eğitimden sonra çok çok iyi
hissediyorum kendimi. Her nefes alışımı,
burnumun her noktasında mentol almış gibi şiddetle ve serinlikle
hissedebiliyorum şimdi ve bu bana yaşamın ne kadar mükemmel olduğunu
hatırlatıyor. Mümkünse
her yıl tekrarlanması iyi olabilir, dediler.
Tabii ki günlük hayatınızın içine de en azından yarım saat meditasyonu yerleştirmelisiniz.
Günlük meditasyon çok önemli.
Bir şey daha itiraf
etmeliyim. Biliyor musunuz ben acayip kuşkucu ve çok materyalistimdir. Meditasyon filan, böyle şeylere de hiç
inanmazdım aslında. Ama ağrının başladığını dayanılmaz hale geldiğini ve sonra
yavaşça geçtiğini defalarca deneyimledim. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama
inanılmaz bir şey. Ağrına dışarıdan bakıyormuş gibi oluyorsun. .
Sonuç olarak?
M.A. :Şartlar güçtü.
Herkesin yapabileceği bir şey değil ama ben sonunda başardım ve şimdi mutluyum.
İyi hissediyorum kendimi. Başka ne diyebilirim ki?
İlgilenenler
için iki adres verelim.