Korona günlükleri 3
Valla bugünün en önemli konusu
bence şu alkışlar. Alkışlar. Dün gece saat 9'da hiç yerimden kalkmadan duydum alkış
seslerini, ıslıkları, tezahüratları. Gırla gitti. Doktorlarımız. Sevgili
doktorlarımız. İyi ki varsınız. Siz olmasanız biz ne yapardık. Biz evlerimizde popolarımızı devirip Tv seyrederken
çayımızı kahvemizi içerken sizler hastanelerde görev başında. Sizi çok
seviyoruz. Sizi ne kadar çok seviyormuşuz meğer.
E, peki herkes bizi seviyor, bize saygı duyuyor
anladık da bizler neden daha bir hafta önce Beyaz Yürüyüşü yapacaktık? 17 Nisana kadar eylemler
vardı. Herhalde şizofren değiliz. Bir hafta öncesi farklıydı her şey. Bizden
nefret ediyordunuz. Bu virüs geldi durdurdu. Bence sizler virüsü alkışlayın ki
geldi de doktorlar bir süre için “yetti artık” demeyi ertelediler. Daha on gün öncesine
kadar gece yarıları uykusuz uykusuz soluk beniziyle ile çişinizi kakanızı kontrol
eden genç hemşireleri dövüyor dunuz? Hastalıklarınızı tedavi etmek için ömrünü
okuyarak çalışarak sabahlara kadar uykusuz kalarak geçiren doktorları dövüyor
hatta öldürdükleriniz oldu. Valla kulaklarımla duydum “bunları dövmekle haklı
insanlar, arada bir dayak istiyorlar” dediğinizi. Kulaklarımla duydum. Hatta
basının kelli felli okumuş dokumuş köşe yazarları “TTB’yi kapatmak lazım” “Pislik
bunlar” filan diyordu. Ne oldu şimdi ? Ne
oldu da bir hafta içinde saygı duruşuna geçtiniz?
Tabii ki bunları yazarken ve
içinden daha neler neler söylerken gerçekten bütün samimiyetiyle doktorlarını seven,
onları takdir eden arkadaşlarımı yakınlarımı ve benzer düşüncedeki vatandaşları
tenzih ediyorum. Mesela geçenlerde hastanede merdivenden inerken karşımdan
gelip ellerime sarılan yaşlı teyzenin bütün samimiyetiyle, iyi ki varsınız, iyi
ki varsınız dediğini unutabilir miyim? Meme kanseri tedavisindeki başka bir
hastanın ameliyatını yapmış cerrah arkadaşım için benim için bir Allah, bir de
doktor bey var. Öl dese ölürüm dediğini. Bu hassasiyetteki insanlar zaten hayatın
akışını biliyorlar. Hayatın bu acımasız akışında doktorlarının önemini. Hayat
ile ölüm arasındaki o insanların değerini.
Aslında o doktorları ve sağlık
personeline düşman olan, dediğim gibi hayatın akışındaki o ince çizgiyi
görmemiş olanlar bu öfkelerinin nedenlerini oturup bir düşünseler yanlış
olduklarını anlayacaklar. Sağlıkta dönüşümün geldiği noktanın hasta /doktor
düşmanlığı olduğunu. Hatta bir şey daha söyleyeyim doktor/doktor düşmanlığı ve
hatta sağlık personeli/doktor düşmanlığı. Sonuç olarak herkes birbiri ile
kavgalı. Sağlığın eşitsizlik üzerine kişisel performans ve prim sistemine
dönüştüğü ve bütün personelin hastaya değil hasta sayısına odaklandığı bir
sistemden söz ediyoruz. Her türlü karmaşıklığın her türlü yolsuzluğun, haksızlığın,
belirsizliğin olduğu bir sağlık sistemi. Sadece parasal girdiye dayanan. Bütün her şeyi,
hastaları, doktorları ve hemşireleri
nesne olarak gören bir sağlık sistemi. Ama işte Corona virüsü hiçbirimizin
birer nesne olmadığını bütün dünyayı sarsarak,
sağlık sistemlerini sarsarak anlatıyor.
Daha doğrusu insanın insan olduğunu hatırlatıyor hem de korku salarak.
Bu alkış meselesi yalnız
Türkiye’de değil bir hafta öncesinden İtalya’da , Belçika’da ve bugün
İspanya’da da var. Bütün Avrupa doktorlarını alkışlıyor. Korku dolu oldukları
için. Yaşam ve ölümün çizgisine geldikleri için.
Saat 21.00’de Türkiye
sağlıkçılarını yine alkışlayacak. Corona
günlerinin alkışları. İyi savaşıyorsunuz, güzel savaşın diye. Ben yine oturduğum yerden duyacağım seslerini .
Bunları arada bir dövmek lazım, diyen o yaşlı teyzenin sesi de kulaklarımda.😥
Feride
Cihan Göktan / 21 mart /2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder